Öykü: Dönüş | Hülya Aydın

Mart 30, 2023

Öykü: Dönüş | Hülya Aydın

Sabahın ilk ışıklarıyla uyandığında dün akşamı ve yaşananları hatırlamaya çalıştı. Bir kutu hapı bir çırpıda içtiğini hatırladı. Kendini nasıl yatağa bıraktığını, kulaklarının uğuldadığını, ardından bedenini yukarıdan seyrettiğini… Bir hışımla geri döndüğünü bedenine… Parmağını boğazının eriştiği yerine kadar ağzına soktuğunu… Kustuğunu…

“Ya varlığım bir zerre kadar faydalıysa birine” diye düşünerek geri dönmüştü…

Zonklayan başıyla birlikte yataktan kalktı. Hazırlandı. Hiçbir şey olmamış gibi işe gitmek üzere evden çıktı.

Metroya bindi. Oturduğu yerde başını cama dayadığında, her an akmaya hazır olan gözyaşları sabırsızlanıyordu. O da onlara engel olmak için, elinden geleni yapıyordu. Öyle güçlüydüler ki… Sol bacağını diğer bacağının üzerine atarken, karşısındaki babası yaşında adamın dizine çarptı ayağı. Ütülü pantolonunu kirlettiğini görünce, özür dileyip eliyle tozunu almak istedi, ancak adam buna engel oldu “lütfen kızım” diyerek. Gözyaşlarının kurduğu bir tuzak olmalıydı bu durum. Babacan ve nazik adamın bu tavrı onu yoğun bir şefkat duygusunun içine sürükleyiverdi.  Ve akmaya başladılar, kazandılar yine diye düşündü. Siyah güneş gözlüklerinin arkasından görünmezlerdi nasılsa. Yanaklarının üzerinden aşağıya yol yol süzülürken onlara özgürlük verdiği için kendini huzurlu hissetti.

Ağlamayı rahat bırakmak, kendine acı çekmek için izin vermek, ardından şefkat gösterilesi bir haldeyken o yoğun şefkat duygusunu bir başkasıymış gibi kendine hissetmek. Hiç yaşamadığı bir duyguydu. Elbette ki ağlamaları olmuştu her insan gibi… Ya incindiğinde, ya başkasına gösteremediği öfke yüzünden, ya da kendini kurban gibi hissettiği anlardı bunlar. Ama sanki bu duyguyla ilk kez ağlıyordu. Kendine şefkat hissederek ağlamamıştı hiç. Metrodan inip yürüyen merdivenlerden yukarıya çıktığında yüzüne çarpan temiz hava ona çok iyi geldi. Yeni bir his kapladı içini.

“Anlaşılmak… Ey su, ey toprak, ey hava, ey ateş, ey bulut, ey ağaç… Duyun beni!  Anlaşılmak istiyorum.” Günlerdir böyle bir haykırış vardı içinde. Kendinin şu anki hali gibi olmayan, kendini bir bütün olarak yaşayan bilge bir “ben” hayal ederdi hep. O olsa, onu dinler, anlar, gözyaşlarını siler, onu acılarına karşı eğitir, adeta o bir usta ve kendisi de çırak olur, onun yanında olunca kendini güvende hissederdi. İçindeki derin iyi niyeti İnsanlara bir türlü tam olarak gösteremiyordu. O niyete göre davranan bir insanmış gibi kendini taklit ediyordu.  Gerçek sezgi ve duyguları ile insanlara gösterdiği davranış ve sözleriyle, araya giren, bağlantı kopukluğu hissettiren o duvarı yıkmasına yardımcı olurdu belki. İşte hayal ettiği bu –kendinin başka boyuttaki halinin- metro merdivenlerinden çıktığında, yüzüne çarpan temiz havayla birlikte geldiğini hissetti adeta. Kimseye ihtiyacı yoktu şimdi. O yargısızdı. Ve hemen bir teşekkür etme ihtiyacı duydu. Sessizce teşekkür etti.

                                          ***

Bir kadın daha bindi metroya. Babasının yaşında bir adamın yanına oturdu. Adamın karşısındaki kadın bacak bacak üstüne atarken ayağı adamın dizine çarpıp ütülü pantolonunu kirlettiğini görünce, özür dileyip eliyle tozunu almak istemiş ancak adam buna engel olmuştu “lütfen kızım” diyerek. O sırada kadının güneş gözlüklerinin arkasından yanaklarına süzülen gözyaşlarını gördü. Dikkatlice baktı. Tanıdı onu. Dün gece rüyasında gördüğü kadındı. Kendisine çok benziyordu. Onun saçları uzun, kendi saçları ise kısaydı. Şaşırdı. Tıpkı rüyasında ki gibi yoğun bir şefkat duygusu sardı içini. Aynı durakta indi kadınla. Yürüyen merdivenlerde de tam arkasındaydı. Bu kadına “Varlığın bir zerreden çok daha büyük olacak kızın doğduğunda “ demişti rüyasında.

edebiyathaber.net (30 Mart 2023)

Yorum yapın