Sümbülköy’e akşam inmek üzeredir şimdi. Tesisatçı Şeref, neredeyse yarım saat önce dükkanını kilitleyip, elindeki sigarayı bahçedeki gülün dibine fırlatmış, yirmi metre kadar yürüdükten sonra geri dönüp, sağ omuz darbesiyle kapıyı kontrol ederek tekrar yola koyulmuş, şimdiye evine varmış, karısını pataklamış, pişirdiği yemeği beğenmediyse tenceresiyle yere çalmış, sekiz, on iki yaş arası, boy boy kızlarını cama, kapıya çıkmasınlar diye azarlamış, dört kızdan sonra -tohumlarının artık kurumaya yüz tuttuğunu öğrenince- babadan kalma taşlı tarlayı yok pahasına satarak karşıladığı tüp bebek tedavisi sayesinde-elhamdülillah- bulduğu iki buçuk yaşındaki Emirhan’ı kucağına oturtmuş, modifiyeToros’un direksiyonunu eline verip mahallede bir tur attırmış, kahvenin önünden geçerken oğlana korna çaldırmış, kör Niyazi Bakkal’ın dükkanından çocuklara -soyunu sürdürecek olana- bir çikolata, -diğerlerine- “çıbıklı lolipop,” kendine de iki paket beyaz leblebiyle birlikte otuz beşlik rakıyı gazete kağıdına sardırmış, hesabını veresiye defterine yazdırmış, takım taklavat her şeyini meydanda bırakan yünlü pijamasını giymiş, minderleri göçmüş çekyata yayılmış, tepsiye kurdurduğu çilingir sofrasının başına çökmüş, henüz erkekken seçme şarkılarını eliyle kaydettiği Bülent Ersoy’un karışık kasetini emektar teybin gözüne sürmüştür çoktan.
Bütün bunları yapmıştır, ama yine de bir eksiklik hissetmektedir, güne dair. Neyi eksik yaptı, düşünür düşünür bulamaz. Eksiklik hissi içini tüketir gitgide; artık avutmaz olunca teybi susturur, televizyonu açar. Yerli kanalların birinde yerli bir diziye takılır; Kara Geceler. Yerli malı yurdun malı, herkes onu izlemeli diye düşünür; holdingli, yalılı, konaklı, lüks cipli, bolca gayri meşru çocuklu, çokça entrikalı bir dizi. Mumdan dökme, iştah kabartan, uzun boylu, uzun bacaklı kızlar, kirli sakallı, daracık takımlar giymiş, yalınayak ayakkabılı, jilet gibi delikanlılar; hiçbir iş yapmadan sadece dedikoduyla, havuz başında, partilerde, holding toplantılarında, davetlerde geçirilen günler, haftalar. Yalılardan, konaklardan kendi evine kayar bakışları, incecik süzer, odayı; islenmiş, boyası kabarmış rutubetli duvarları, eprimiş çiçekli tülleri, hala kaldırılmamış sobayı. Ağır bir küfür savurur. Hayat mı bu, diye ortaya sorar. Cevabı uzayan sessizliktedir; ev halkının haddine mi konuşsunlar, aslan oğlu dışında. Hayatın tam orasına koyar sonra. Karısına, usulca odadan sıvışan kızlarının ne yaptığını sorar. Ders de neymiş, der, okuyup da ne olacaklar; bir küfür daha sallar, kızlarının anasına koyar bu kez.
Hala bir eksik var, diye düşünür sonra; bugünün neyi eksiktir dünden? Bir haber kanalı bulur, izlerken bir küfür daha savurur. Bu kezzamlara, spikere; Boğaz köprülerinden kaçak geçenlerin artık affedilmeyeceğini söylemektedir.
İçi ekşimeye devam eder. Düşünür. Bulamaz yine. Burada uyuma, yerine yat, diyen karısını son bir defa daha azarlayıp anasına avratına küfretse de bu kez sözünü dinler. Belki de eksik olan… Sinsice beklemeye başlar. Ortalığı toparlayıp kendinden epeyce sonra yatağın kıyısına bir gölge gibi ilişen karısının pörsümüş memelerini bulur elleri, ama otuz beşliğin çoğu damarlarındadır artık; soyunmasını emreder, dili dolaşır. Onu da bekleyemez sonra. Karısının geceliğini, patiska donunu sıyırdığı gibi içine girer. Kadın,her zamanki gibi ne olduğunu anlayamaz, hiç olmamasını yeğler. Çimdikle morartılmış kollarının acısı içine oturur, her gece yaptığı gibi bildiği bedduaların hepsini fısır fısır sıralar adama.
Şeref, görevini hakkıyla yapmış insanların iç huzuruyla kavuştuğu ağır uykusunda döne döne uyurken ansızın iğne dürtülmüş gibi dikilip oturur gecenin içinde. Sonra yine aynı soru gelip yapışır üzerine. Güne dair bir eksik vardır, sabah olmadan bir bulabilse; neyi eksik yaptı dünden, önceki dünlerden. Akşamüzeri gittiği evi hatırlar birden, evin hanımını; iğneli sesi beyninde çınlar. Silikonu düzgün çek Şeref usta. Bak, burası eğri. Taharet musluğu yine akıtıyor. Bak bu sefer parandan keserim. Kadının anasına avratına küfrü basar, tanıdığı bütün kadınların -haşa,anası, bacıları, kızları hariç- orasına koyar. Ardından düşünmeye belki de düşlemeye devam eder. Güne dair bir eksik, bir eksik vardır. Yakalandığı eksiklik hissi günbegün tüketir Şeref’i. Neyi unuttu, neyi eksik yaptı dünden? Homurdanırken uyuyakalır. Anasını Avradını…
Dilek Karaaslan kimdir?
Anadolu Üniversitesi İİBF İktisat bölümü mezunu. Notos, Oggito, Varlık, Edebiyat Haber, Artfulliving, Bulanık, Yazı-Yorum gibi dergi ve e dergilere öykü, kitap tanıtımı, portre yazıyor.
edebiyathaber.net (16 Temmuz 2019)