‘’Saat sabahın dördü. Geceden kalma, çoğu içilmiş rakı bardağını kafama dikiyorum. Sen uyuyorsun, dönüp dönüp kendini hapsettiğin duvarların arkasındasın. Ara sıra geçebiliyor olsan da adımların yorgun ve tereddütlü.’’
İşte sonunda olmuştu, aylar sonra Erdal ve Büyü aynı yatakta uyumuştu. Her ikisi de direnmişti olacaklara. Ağırdan almışlar, birbirlerini ölçüp tartmışlar, son dakika vaz geçmişler ve sonunda hesapsız birbirlerinin olmuşlardı. Büyü uyuyordu, o neşeli ve delişmen halinden eser yoktu. O an uyansa, gözbebeklerinden yansıyan elemi görmekten korktu Erdal. Sessizce mutfaktan yeni bir duble rakı aldı kendine, salona geçip o güzelim bahçeye baktı camdan. Balkona çıktı, ayaz titretti ama oralı olmadı. Ne olacaktı bundan sonra?
‘’Başka bir gezegenden gelmiş gibiyim. Tüm duyargalarım ‘sevgi sinyalleri’ veriyor. Bu hayati tehlikeye karşı koyamıyorum. Hava kirliliğinin serçeleri öldürdüğü eski zamanlarda, sistemli bir şekilde sakatlanmış olmalıyım.’’
‘’Bir mektup yazıp çıkıp gitsem mi? Yatağa dönüp o taze ve lezzetli bir kayısı gibi yayılan vücuduna sarılıp uyusam mı?’’ diye geçirdi içinden. Bir ilişki oyununu bile bilmediğini düşündü. Kararsızdı. Eve gelmeden önceki saatler aklına gelince gülümsedi. Büyü gibi bir kadınla hiç karşılaşmamıştı daha önce. Gençti, çekiciydi, çok akıllıydı. En önemlisi Erdal’ı sağaltan bir yanı vardı. Hiç yaşamadığı olayları dinlerken nasıl da yaşamış gibi doğru tepkileri verebiliyordu? Aralarındaki yaş farkı dokuz yıldı, ilk günlerde kendini ‘’Büyücek bir çocuk’’ Diye niteleyen Erdal, Büyü’nün ‘’Ben de asırlardır yaşayan, her dem genç kalan bir cadıyım,’’ deyişini unutmamıştı.
Salonda kağıt aradı, bulamadı. Mutfakta bir not defteri vardı. Yanındaki kalemle birlikte defteri de alıp yazmaya koyuldu Erdal.
‘’ Kendimi alıp bu ilişkinin bir karesine koyuyor, oradan alıp başka bir kareye, öbür tarafı alıp bu tarafa, sonra başka bir tarafa koyuyorum. Belki de hiç birini yapmıyorum. Bilmediğim bu oyunda belki de bir ilişkiyi çok ciddiye alıyorum, kolayca tükenen ve tüketilen tutkuların ötesine doğru.’’
Rakı bardağını dipledi Erdal. Hava aydınlanmaya başlamıştı, son sigarasını dudaklarının arasına iteledi.
‘’Kederini ve cesaretini kutsuyorum. Baş ucuna gidiyor, cümle kötücül kişi ve olasılıklara karşı yoksul gücümü, gücüne katıyorum. Bildiğim sihirleri yapıyor tüm tütsülerimi yakıyorum. Sonra sisli dağlara doğru…Arkama bakmadan.’’
Büyü uyandı, o kadar sessiz geldi ki yanına farketmedi Erdal. Sadece kokusunu duydu, Taze çiçek, kakao, dumanı tüten ekmek gibi en sevdiği kokuları bürünmüştü.
Ne yazıyorsun diye sormadı Büyü, o da söylemedi. Kağıtları katlayıp cebine koydu. ‘’ Gidersin diye düşünmüştüm.’’ Dedi Büyü, ‘’Gitmedim’’ dedi Erdal.
edebiyathaber.net (23 Mayıs 2023)