Bir sigara rahatlatır düşüncesiyle içinde iki sigara kalan paketini çıkardı cebinden. Birini yakmaya çalıştı fakat çok sert esen rüzgar söndürdü büyük bir hevesle yaktığı ateşi. Genelde bir şeyi iki kez tekrarlamazdı.
Bu kez de ilk seferinde yakamadığı sigarasını yere atıp sinirle ezdi.
Uçuşan martıları bir vakit amaçsızca seyretti. Martılar ona özgürlüğü anımsatırdı hep ve ne zaman canı sıkılsa kendini burada bulurdu. Sanki beynindeki bir yer onu istemsizce buraya sürüklüyordu. Sırtındaki büyük poşetle beraber yakınlarda bulunan pastaneden simit aldı. Birkaç parça simidi martıların uçuştuğu yöne attı ama martılar simit parçalarına aldırış etmedi. Martılar bile onun varlığından habersiz gibiydi.
Simidi oturduğu bankın üstüne bıraktı ve eşyalarıyla beraber yola koyuldu. Gideceği yer pek uzak değildi. O yeri özellikle seçmişti; çünkü mesafe ne kadar uzun olursa yol boyunca düşünüp yapacağından bu kez vazgeçebilirdi. Hayatında ilk kez bir yere, bir şeye erken yetişecekti, beyninde dolaşan bu fikirler dudaklarında hafif bir gülümse yarattı.
Etrafında uzunca ağaçlar vardı. Toprağa her basışında bir parçası acıyordu ve kendine acı çektirmek istercesine yavaş adımlarla yürüyordu.
Sırtında taşıdığı büyük poşetin ağzını açtı -Zaten insanların sırtlarında taşıdıkları suratlarına da yansımıyor muydu?- İçinden kazma ve küreği çıkardı. Kazmanın sapını her iki eliyle öyle bir tuttu ki aklına küçükken elma çalmak için çıktığı büyük ağaçtan düşmeye yakınken tutunduğu bir dal geldi. İki tutuş arasındaki bu tuhaf benzerlik onu adeta yaşama bağlıyordu. Hırsla toprağı kazmaya başladı, kazarken de gözyaşı döküyordu. Çünkü çukurla beraber yaşama sevinci de büyüyor gibiydi. Çukuru bir insan bedeni büyüklüğünde kazdı. Elindekileri kenara bırakıp içine girdi. Çukurun içinden, çukurun dışındaki “kendisine” sordu:
-Buraya tekrar gelecek misin?
-Mutlaka geleceğim, gelmez ve bir parçamı buraya gömmezsem ölürüm dedi dışardaki.
-Neden “kendini” çukura gömüyorsun, bu yanımdaki çukurlarda da ben’ler var , Ben’i niye hep gömüyorsun?
– Bu, insanların yardımıyla ben’i sayısız öldürüşüm. Kendimi öldürerek daha çok yaşıyorum. Sence insan öldürmezse kendini yaşayabilir mi, törpülemezse benliğini nasıl görür baktığı şeyleri?
Başını çukurun dibine gömdü. Dışarıdaki, onun üzerini toprakla örttü. Orada çırılçıplak soyundu ve çukurların yakınındaki bir derede yıkandı. Temizlendiğini ve yeniden doğduğunu tüm hücrelerinde hissetti. Cebinden bir sigara çıkardı. Sigarasını tüttürürken de gökyüzüne baktı, gökyüzü bu kez masmaviydi. Bir kez daha çukurlardaki parçalarına baktı ve nutuk atar gibi: ”Kendimden bu kadar parça gömmeseydim bu kadar yaşayamazdım, gökyüzü bana bu kadar mavi görünmezdi,” diyerek yaşamaya yürüdü…
Burhan Tuncay kimdir:
1987 yılında Mardin’in Kızıltepe ilçesinde doğdu. Mersin Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. Mardin’in Kızıltepe ilçesinde görev yapıyor.
edebiyathaber.net (15 Kasım 2018)