Öykü: Kek tabağı | Vicdan Özerdem

Mart 15, 2025

Öykü: Kek tabağı | Vicdan Özerdem

Geldiler, geldiler… Ellerinde kupkuru bir kekle. Salona girince şok oldular tabii. Masayı öyle donattım ki ellerindeki kek tabağını koyacak yer bulamadılar, kalakaldılar.

Senden tarifini aldığım gül kurabiyesini bile yaptım. En alt katta oturan  kadının gözlükleri buğulandı, görmemiş besbelli. Kapısından geçerken görüyordum eski püskü ayakkabıları, yoksul herhalde diyordum, biraz da annemi hatırlatıyordu. Ama bunun ki yoksulluktan da öte, görgüsüzlük  resmen.  Daha hoş beş etmeden gidip masaya oturdu. Elini sürmedi bir şeye, aynı kedi gibi bakarak doydu valla.

Sesin  kopuk kopuk geliyor, dur  salona geçeyim, telefon orada daha iyi çekiyor. Burası da, nasıl bir yermiş anlatsalar inanmazdım valla, her şey eksik Kübra. Sorma, gerçekten nasıl insanların içine düştük, bir bilsen. Senden ayrı kaldığıma zaten çok üzülüyordum,  bunları gördükçe deli oldum. Necdet görev falan diyor ama ben nasıl dayanırım, bilmiyorum.

Yok canım, diğerleri daha hali vakti yerinde gibi. İçlerinde  şişko olan,  Türkan mı ne adı? Konuşması, giyimi kuşamıyla daha bir görgülü göründü gözüme.  Gerçi o da masayı görünce afalladı.  Ne zahmet ettin kızım,  falan dedi. Sadece hoşgeldine geldik, tanışmaya. Ne zahmeti canım, hem tanışır hem yeriz, dedim. Kendi gibi kuru keki taşıyan kadını, tabak elinde evi ince ince kontrol ederken  yakaladım. Keki aldım elinden, toparlandı,  içerde kesip getiririm dedim. Aman görsen, benim  gül kurabiyesinden de kuru.

Seninkiler ne güzel olurdu.

Neden böyle  oldu bilmem çok da güzel yaprak yaprak açmıştı pişerken, tam gül şeklinde.  Onlar bir şey demedi, fark ettiklerini sanmam.  Diğerleri de gözlüklü kadının yanına oturdu. Herkes yerleşti masaya. Beraber ördüğümüz dantel masa örtüsünü serdim bembeyaz. Senin hediye ettiğin takımları açtım servis için. Keşke onları kullanmasaydım. Pişman oldum sonradan.

Çayları getirdim. Ordan burdan konuşuyoruz. Yine içlerinde en  iyi sohbet eden Türkan çıktı. Benden önce burada oturanla iyi arkadaşlarmış.  Yedikleri içtikleri ayrı geçmezmiş. Benim içinde Kübra öyle dedim, senden bahsettim. Kocalarımız aynı işte olunca geceleri geç saatlere kadar birbirimize destek olurduk dedim. Kuru olan kadın var ya, dikti kara  gözlerini. Ben senden bahsediyorum. O anca, nerede çalışıyor eşiniz, nerde oturuyordunuz diye sorup duruyor. Biliyorsun, Necdet kızar böyle şeylere, bahsetme der hep. Geçiştireyim dedim ama yok, nasıl inat. Hele o bakışları. Şirret bir tip olduğunu baştan anlamalıydım. Anarşik midir, nedir? Burda nerdeyse herkes hain gibi. Valla hatırladıkça elim ayağım titriyor.

Gece gündüz çalışıyor diyorum, fabrika mı diyor. Çok stresli diyorum, hastane mi diyor. Dayanamadım, polis dedim. Daha ben der demez, çaydan aldığı yudumu geri boşalttı bardağa. Çayına bir şey düşmüş sandım, benim de saflığıma geldi, bardağı değiştirmek için uzandım.  Aman bir surat bir kaş çatış. Ben ne olduğunu anlamadan daha, ayağa fırladı. Kart sesiyle bağırdı, ”Türkan abla, ben gidiyorum.”  Benden tarafa da hiç  bakmıyor. Ne alıp veremediği  varsa artık. Ak pak Türkan kıpkırmızı kesildi. Kem küm etti. Bir şey diyemeden,  ha bire yiyip duran gözlüklüyü dürtükledi. Eskiden olsa ağızlarının payını verirdim. Necdet için sustum.

O an aklıma kim düştü, söylesem inanmazsın. Gülşen. Ama biz bunlar gibi terbiyesizlik yapmamıştık ona, baştan söyledik gelemeyiz diye. Haksız da değildik canım, oğlu içeri düşmüş, hasım gibi bir şey olmuşuz artık, evine gitmek  yakışık almazdı.

Aaa.. Düğün mü yaptılar, çıkmış mı oğlu?

Neyse, işte bunlar kaçar gibi  çıkıp gittiler.

Sorma sorma, nasıl bir terbiyesizlik! Hadsizler!

O saat Necdet’i arayıp ‘gel al bu kadınları’ dememek için zor tuttum kendimi. Yok daha söylemedim ona. Necdet dün akşam da çok gergindi. Sende  biliyorsun böyle zamanlarda bir laf etmeye gelmez. Buraya geldiğimiz günden beri kaç kere tembih etti adam,  herkesi eve alma, her şeyi anlatma diye. Buralar başka dedi. Söylesem bana patlar bu sefer.

Yanlarına bırakmayacağım tabii ki. Hele o kuru olanın. Sabah sabah da kapı çaldı, küçük bir kız çocuğu göndermişler.  Kek tabağını istemeye gelmiş. Takımın tabağıymış, annem istiyor dedi.  Kırıldı, dedim kapıyı kapatıverdim. Mutfağa gidip kekle birlikte bastım çöpe.  Oh bir rahatladım, içime serin sular serpildi.

Dur Kübra dur, kapatıyorum şimdi, Necdet geldi. Ben seni sonra ararım. Tamam canım.

Şerbet mi dökeyim? Olur mu dersin, dağılmasın kurabiye? Tamam yaparken ararım seni, görüşürüz Kübra’cığım.

edebiyathaber.net (15 Mart 2025)

Yorum yapın