Kafasıyla işaret edip “Şu adamı görüyor musun?” dedi Atilla, Çatı Kafe’de karşılıklı oturmuş nargile içerken. Üstü başı perişan bir adam, caddenin karşı kaldırımında, olmayan bir telefonun almacına konuşuyormuş gibi kendi kendine konuşuyordu.
“Garibanın birine benziyor,” dedim.
“O gariban dediğin adam, buraların en iyi garsonuydu. Ondaki kafa kimsede yoktu. Yakışıklıydı da. Bakma bu çelimsiz, kara kuru haline. Adı Kadir. Gazinoda bizimle çalışıyordu. Siparişleri not aldığını görmedim hiç. Kaç sipariş alırsa alsın, hepsini aklında tutar, tek tek söylerdi mutfaktakilere. Başına gelenlerden sonra böyle oldu.”
“Başına gelenler?”
“Başına gelenler ya. İki sene önce, bir sabah, Kadir’ in Safir Gazinosu’ nun girişinde, karşıdaki eve hipnoz olmuş gibi bakarak sigara içmesinden işkillendim. Baktığı evin kapısında; siyah, kısa saçlı, orta boylu, balık eti bir kadın oturuyordu. ‘Neden dikizleyip duruyorsun elin evini?’ diye sorunca, ‘Kapının önünde oturan hatun bana kesik. Her gördüğünde uzun uzun bakıyor. O bakınca ben de bakmaya başladım,’ dedi. Bu işler yaş işler Kadir. Aklını başına topla. Adama külahı ters giydirirler, dedim ama gözü dönmüş Kadir’e dinletemedim. Akşamları yorgunluktan geberene kadar gazinoda çalışıyor, gündüzleri gazinonun kapısının önünde oturup karşıdaki evi dikizleyerek sigara içiyordu Kadir. ‘Oğlum, sen yürek mi yedin? Elin karısına bakıp duruyorsun. Durup dururken başını belaya sokacaksın,’ dedim ama dinleyen kim? Kadir kadını kestikçe kadın da evinin kapısının önünde gelen geçene, arada çaktırmadan da Kadir’e bakıyordu.
‘Tanıyanlara sordum. Adı Pembegül’müş. Kocası hapisteymiş,’ deyip sırıttı Kadir. Büyülenmiş gibi, bakıp duruyordu kadına. Bir ara aklımdan garip garip düşünceler geçmeye başladı. Ya bu kadın, kocasından bıkıp onu başından atmaya karar vermişse. Belki de sadece küçük bir kaçamak peşinde o da. Aklımdan bir sürü şey geçirip yaşananları anlamlandırmaya çalışırken Kadir sigarasından derin nefesler çekip çaktırmadan bakmaya devam etti kadına. Kadın da evinin kapısında oturup bu ilgiye boş olmadığını belli etti.
Gazinonun kapısında, kadınla kesiştiği bir gün, Kadir, işi büyütüp el kol hareketleriyle kadından telefonunu yazmasını ve kendisine vermesini istedi. Kadın eve girdi. Birkaç dakika sonra elinde bir kağıtla gelip oturdu kapının önüne. Elindeki kâğıdı, kapıdan az ileriye fırlatarak beklemeye başladı. Bunu gören Kadir, heyecanla yerinden kalkıp sokaktan geçiyormuşçasına yürüdü, kadına hiç bakmadan evin önündeki kâğıdı alıp yoluna devam etti. Sokağın başından geri döndü. Gazinonun önündeki sandalyelerden birine oturdu ve bir sigara yaktı. Avucunun içindeki kâğıdı açıp baktı. Sırıtarak katlayıp gömleğinin cebine koydu. O saatten sonra, Kadir parayı telefon kartına yatırır oldu. Gazinonun önüne koyduğu sandalyede oturup kadınla kesişmediği zamanlarda, bazen gazinonun az ilerisindeki telefon kulübesinde bazen de köşedeki postanenin dışındaki kulübelerde konuşup duruyordu kadınla. Kadir, dünyadan elini eteğini çekmiş, başka bir aleme geçmişti. Kadınla sohbet ettikçe sessizleşti, ağzından cımbızla laf aldığımız Kadir, hiç konuşmaz oldu. Telefon kartı aldığı Bakkal Selim, arada gazinonun önüne gelip biriken borçlarını ödemesi için Kadir’i sıkıştırıyor, ondan para çıkmayacağını anlayınca çaresizce işine dönüyordu.
Kadir’in kafası gün geçtikçe daha da bulandı. Bütün parasını telefon kartlarına yatırmakla kalmayıp gazinodakilerden de borç almaya başladı. Tanıyıp da borçlanmadığı bir Allah’ın kulu kalmadı. Gazinonun önündeki sandalye yerine telefon kulübelerinde geçiyordu zamanını. Onu arayan, telefon kulübelerinden birinde bulabileceğini biliyordu.
Bir gün, Kadir’le masaları akşam servisine hazırlarken, ‘Bu iş böyle sürmez, bırak şu kadının peşini oğlum. Telefonla görüşmekten bıkmadın mı?’ dedim. ‘Bu gece evine çağırdı beni. İş bittikten sonra telefon edip yoklayacağım hatunu. Terso bir durum yoksa evin arkasındaki balkon kapısından içeri alacak beni. Balkon kapısından girip anlarsın ya…’ dedi.
O akşam Kadir’in keyfine diyecek yoktu. Müşterilerle ilgilenirken ağzı kulaklarına varıyordu. Son müşteri de gazinoyu terk ettikten sonra masalardaki boşları toplayıp ortalığı temizledik. Patron hasılatı alıp evine gider gitmez masamızı kurup kenara köşeye zulaladığımız içkilerle ufak ufak demlenmeye başladık. Kadir de birkaç dilim elmayla iki kadeh votkayı yuvarladı. Biz Kadir’e takılmaya devam ederken ‘Bana müsaade,’ diyerek masadan kalktı. ‘Ne o? Yine telefon kulübesinde sabahlamaya mı Kadir?’ dedi mevzudan haberi olmayan Cengiz. Kadir, Cengiz’e gülümseyerek çıktı gazinodan.
Ertesi gün, servis saatine yakın, gevrek gevrek gülerek gazinoya girip arsız arsız akşam kesiştiği kadınla yediği haltları anlatacağını düşünerek gelmesini beklerken Kadir göründü gazinonun kapısında. Ağzı yüzü şişmiş, üstü başı kan içinde öylece duruyordu. Yanına gidip ne olduğunu sorduğumda hiçbir şey söylemeden donuk gözlerle baktı bana. Elimi omzuna attığımda acıyla inledi Kadir ve omzunu silkerek elimden kurtuldu. Ne olduğunu sordum ama masalardan birine oturup sessiz sessiz ağlayan Kâdir’den bir şey öğrenemedim. Birkaç gün sonra, kasabada dönen dedikodulardan öğrendim durumu. Kadir, gazinodan ayrıldığı gece, dediği gibi evin balkon kapısından girmiş içeri girmesine de kadın evde yalnız değilmiş.”
“Allah Allah! Yalnız değil miymiş? Yalnız değilse neden çağırmış eve Kadir’i peki? Kim varmış yanında?
“Kocası varmış.”
“Kocası mı varmış? Yok artık!”
“Kadir’in karısıyla görüştüğü kulağına giden adam, cezaevinden izin alıp eve gelmiş. Arkadaşlarıyla Kadir’i beklemeye başlamış. Salonda, Kadir’ in üzerine çullanan adam, arkadaşlarının yardımıyla bağladığı Kadir’i, beyzbol sopasıyla eşek sudan gelinceye kadar dövmüş. Dövmekle hırsını alamayan adam, Kadir’e…”
“Yapma ya!”
“O gece, eli kolu bağlı, kendinden geçmiş halde evin ilerisindeki çöp bidonunun yanına bırakmışlar Kadir’i. Başına gelenlerden sonra, Kadir’de film koptu. Sokaklarda, saçı sakalı birbirine karışmış halde, divane divane gezmeye başladı. Kadir, ailesinin zoruyla, bir süre Adana’daki akıl hastanesinde tedavi gördükten sonra, kasabaya geri dönünce, insanlarla göz göze gelmemek için başı önde gezer oldu. Birkaç ay sonra, Kadir, sokaklarda gezinirken, durup durup elinde almaç varmış gibi telefon görüşmesi yapmaya başladı. Telefon görüşmesi yapmadığı zamanlarda da başı önde, kendi kendine konuşarak kasabanın sokaklarında gezinip durdu.”
edebiyathaber.net (26 Ekim 2024)