Bazı insanları bilirsiniz. Hayatlarında en ufak bir değişiklik yapma düşüncesi bile
onları tedirgin eder. Uzun mücadeleler sonucunda kendilerine bir konfor alanı sağlamış,
ve bu alanın içerisine güvendikleri birkaç dostlarını, senelerdir aynı işyerinde
çalışmaya devam ettikleri işlerini ve aslında birbirinin tekrarı olan günlerini
sığdırmışlardır. Hayatları hep bir düzen içerisindedir.
Aynı saatte uyanır, aynı parfümü kullanır, aynı yazarı okur, aynı
hüznün içerisinde kaybolurlar. Çoğunlukla hiçbir yere gidemezler, gitmek zorunda olsalar
kalamazlar, kalmak zorunda olsalar hemen geri dönerler..
Ama o, öyle değildi. Hayatı boyunca ona heyecan veren bir duygu vardı; Gitmek…
Hatta yakınlarının tabiriyle, Kaçmak…
Okul yılları boyunca önemli sınavlardan, çok trafik varsa yollardan, sabahları ‘günaydın’
demek istemediği iş arkadaşlarından, toplu taşıma araçlarında kulaklığını yanına almamışsa
eğer dinlemek zorunda bırakıldığı uzun uzadıya yapılan telefon konuşmalarından,
psikolojisini bozduğunu düşündüğü haber bültenlerinden, ona herhangi bir konuda
kendi fikrini söylüyormuş gibi görünüp, aslında ne yapması gerektiğini anlatan insanlardan
ve en çokta kafasında kurduğu düşüncelerden…
Yine bir gün, kaçma vaktinin geldiğini hissettiğinde, büyükçe hazırladığı valizinin üzerine
oturmuş, arka arkaya birkaç sigara yakmış, aklından geçen sisli düşüncelerle
az sonra onu buradan bir müddet uzaklaştıracak olan geminin ,suyun üzerinde
nasıl dengede durabildiğini hayranlıkla seyrediyordu.
O sırada son hazırlıklarını tamamlamış, kalkış için hareket saatinin gelmesini bekleyen kaptan,
köprü üstünde sancak kırlangıçtan hem denizi hem de gemiye binen yolcuları
seyrediyordu. Deniz bugün daha mavi, hava gitmek için daha sabırsız sanki diye
düşündü. Limanda, hemen geminin yanı başında, valizinin üzerinde oturan kadını
fark etmesi uzun sürmedi. Çünkü gitmek isteyen insanlar hep birbirlerine benzer,
sadece derin düşüncelere dalarlar. Uzaklara doğru bakarlar ama hiçbir şey görmezler.
Hareket vakti gelmişti. Kadın hala yerinden kıpırdamadan,
valizinin üzerinde oturmaya devam ediyordu. Sanki birinin kal ya da git demesini bekler gibi…
Kaptan dayanamayıp kadına yüksek sesle seslendi;
‘Bu gemi, bu kadar yükü taşıyamaz hanımefendi. Lütfen düşüncelerinizi yanınızda getirmeyin.
İster karada bırakın, ister denize atın. Ama sizinle birlikte gelmesine asla izin vermeyin’.
Kadın yerinden kalktı, valizini sürükleyerek geminin merdivenlerinden içeriye doğru bir adım
attı. Sonra bir an durdu ve çantasını açtı. İçerisinden cep telefonunu çıkarttı ve denize fırlattı.
Kaptana bakıp gülümsedi.
İşte şimdi hazırım kaptan. Pruvanız neta olsun.
Kaptan seslendi; Bütün halatlar molaaaa..
Ve süzüle süzüle mavinin en derinliklerine doğru giderken,
limanda kimlerin kalıp el salladığına bile bakmadan,
arkasından duyulan uzun uzun düdük sesi ve bıraktığı köpüklü dalga…
edebiyathaber.net (21 Eylül 2023)