Sana bu satırları yazarken sigara… İçmiyorum aslında.
Sigara içtiğimi … Düşünmüyorum aslında, seni düşünüyorum.
Böyle başlamak istemezdim bu mektuba ama daha uygun nasıl başlanabilir ki?
Evet, sana seni en iyi seninle, farklı bir şeklinle anlatabilirim.
Sen aslında uçsuz bucaksız bir bütünün bir türünün küçük bir damlasısın. Boşluk denilen o sonsuzluğun bir türü olan yokluk kavramının milyonlarcasından biri ve bende en etkilisi.
Oysa ben boşluğun diğer şekline dahil olmanı dilerdim.
Evet, iki tür boşluk vardır.
Boşluk vardır: asla dolmayan ve yokluğu doğuran bir boşluk
Boşluk vardır: dolmak içindir. Onu dolduracak olan bellidir. Doldurulunca ortadan kaybolur.
Dileğimin sonucu bile yine sana çıkıyor
Bir paradokssun ve her halükarda yoksun. Masum bir sigara gibi, sigaranın masum olmayışı dolayısıyla masum bir sigaranın olamayacağı gibi, benim o masum sigarayı içemeyişim/ içmeyişim gibi. Bütün bu anlattıklarım tıpkı senin olmayışın gibi.
Kaç farklı masum sigaram var benim, sen kaçına karşılık gelirsin ya da kaçı sana karşılık gelir bilemiyorum. Bilmemem koca bir boşluk yaratıyor, boşluk yokluk, yokluk da seni yaratıyor. Daha doğrusu yaratmıyor da yutuyor. Seni sen yapan pek çok şey ve sen o oluyorsun.
Galiba yanlış yapıyorum.
Elindeki kağıdı yırttı hırsla, yaktı. Diline yanlışı dolaya dolaya voltasını sürdürdü. Yanlış, yanlış yaptım. Yaptığım yanlıştı
Seni en iyi seninle, bir benzerinle anlatabilirim. Anlatabilirdim. Yazmak var etmektir. Oysa sen yoksun.
Seni sana en iyi seninle anlatabilirim, yalnızca düşünerek, düşleyerek.
Silkindi. Bedeni telaşı, dili yanlışı yudumladı hırsla yeniden. Yanlış, yanlış, yanlış…! Dilinde yanlış, elinde kağıt ve kalem titredi.
Masasına kuruldu.
Anlatmayı değil, olmanı dilerim. İşte bu yüzden yazacağım, durmadan yazacağım.
Çeviklikle gezindi kalem daha sonra boş sayfada, yırtılan kağıttaki yazıları ve sonrasını iştahla var etti.
Yokluğunun yokluğunda varlığını kucaklayabilirsem eğer o zaman seni yaşayacağım.
Bu gün o günün 3. Yılı.
Seni düşleyerek düşündüm, yazdım, yazıyorum.
Hâlâ yoksun çünkü yaşamıyorum.
Korktu kadın. Zaten kendisi korkudan örülmüş bir ağ gibiydi. Aklını hayatının tahtına oturttuğu her eyleminde bir korku ağı değil mantıklı bir insan olduğuna inanabiliyor, her fırsatta mantığını bilemek için elinden geleni kendini karşısına almak suretiyle yapıyordu. Küçüklüğünden beri her nasılsa iyi saatte olsunlar tarafından bir zarara uğratılacağına koşullanmıştı. Zihni annesinin “Aman kızım batıl inançlar bunlar”ı ile dadısının ritüellerinden oluşturulan farklı dekorlar arasında mekik dokuyordu istemsizce.
Odasının kapısının altında bulduğu bu buruşmuş kağıtta yazanlar, komşulardan duyduğu, bu evin eski kiracısının nedensiz intiharı…
Neler oluyordu ya rabbi!
Bu kağıt onun birilerine bir mesajı olabilir miydi?
–Yok canım, neyse ne, at gitsin.
edebiyathaber.net (17 Haziran 2021)