Öykü: Misafir | Yunus Çinçin

Nisan 4, 2024

Öykü: Misafir | Yunus Çinçin

“Selam evlat! Sen yeni başlayan stajyer misin?”

“Evet Arif abi. Bugün başladım.”

“Bak şimdi Can. Abi falan yok bundan sonra. Arif  Bey diyeceksin şefine. İş ayrı,

sohbet muhabbet ayrı. Anlaşıldı mı ?”

“Anlaşıldı Arif Bey.”

“Aferin sana. Çabuk öğreniyorsun. Akıllı adamı severim. Sigara içiyor musun?”

“İçiyorum Arif Bey.”

“Şimdi sana içme diyeceğim ama daha fazla içeceksin. Bilmez miyim? Biz de gençtik

zamanında. Çakmağın var mı? Benimki de soru. Boku yiyen kaşığı yanında taşır.

Değil mi? Yak bakalım.Yak yak! Çekinme. Tanışmamızın şerefine beraber birer sigara

tellendirelim. Şimdiii! Bu işi profesyonel olarak yapmayı düşünüyorsan sana birkaç

abi tavsiyesi vereyim evlat. Bizim işte, misafirlerimizin memnuniyeti esastır. Neymiş?”

“Misafir memnuniyeti esasmış Arif Bey.”

“Müşteriye misafir demek de ayrı bir kurnazlık. Misafirmiş. Otel de ev oluyor bu

hesaba göre. Misafirlerimiz dediler miydi bir gülme tutar beni. Hepimiz çok güleriz bu

lafa arkadaşlarla. Her seferinde de dalgasını geçeriz. Ulan, insan hiç misafirinden

para alır mı? Yanlışsam, yanlışınız var de.”

“Almaz elbette Arif Bey.”

“Bu nasıl misafirlik? Nah misafiriniz. Bal gibi de müşteriniz. Bak bu da oldukça

önemli. Biz böyle deyince birileri rahatsız oluyor. O nedenle, her doğruyu her yerde

söylemeyeceksin. Neymiş?”

“Her doğruyu her yerde söylemeyecekmişim Arif Bey.”

“Aferin Can. Leb demeden Çorum. Bu gözler ne müşteriler gördü evlat.Yemek beğenmeyeni mi dersin, oda beğenmeyeni mi dersin, havanın yağmurlu olmasından bizi sorumlu tutanı mı dersin, havuzun suyunun ılık olmasını isteyeni mi dersin? Say say, ne kıl müşteriler biter ne

de kıl müşterilerin garip istek ve beklentileri. Geçen gün seminer mi eğitim mi , her ne

cacık içinse, otelimize gelen bir müşteriden sıtkım sıyrıldı. Böyle hıyar ağalarına

hizmet etmemek için elimden geleni yapar, köşe bucak kaçarım. En kaliteli hizmeti

versen de kâr etmez bunlara. Kalitenin ne olduğunu bilmedikleri gibi, işi bilene de

bırakmazlar. Ne hikmetse, kıl tüy tipler de hep beni bulur. Mıknatıs gibi çekerim

kendime. Her gün aynı terane ama ne gelir elden. Ellerinden öper, bir kızım bir oğlum

var. Onlar elime bakmasa bir dakika durmam.”

“Allah bağışlasın Arif Bey.”

“ Sağ ol evlat. Ne diyordum? Herkes, özel olduğunu görmek, iliklerine kadar

hissetmek ister. Verdikleri paranın karşılığını çılgınlar gibi eğlenerek, tıka basa

yiyerek, ona buna caka satarak çıkarmaya çalışırlar. Bir de her anın, her bokun

fotoğrafını çekmek isterler. Kendileri de çekmez, çoğu zaman bize çektirirler. Bir iki

tamam da kardeşim, durmadan da fotoğraf çekilmez ki. Fotoğraf çekince her şeye

sahip olacaklarını sanarak deli gibi selfi çekilirler pişmiş kelle gibi sırıtarak,

dudaklarını büzüp şekilden şekile girerek. Misafirlere göre, ödedikleri paranın

hakkının verilmesi gerek. Gerek de herkesin bir sabrı var be kardeşim. Değil mi Can?

“Elbette Arif Abi. Pardon. Arif Bey.”

“Bazen çok zorluyorlar şanslarını. Biz de misafirperverliğimizi gösteriyoruz . Şimdi git,

konferans salonunun girişindeki masaları, çöpleri falan kontrol et. Ortalık daima temiz

olsun. Bir sıkıntı olursa beni bul. Hadi göreyim seni Can.”

“ Naber lan Arif? Seninki bu sabah kıllık yapmadı. Çaya yine bir bahane bulup

keyfimizi kaçıracak sandım ama efendi efendi açık bir çay alayım ben, çok lezzetli

oluyor çayınız dedi. Ne verdin şu kıl herife?”

“Orhan kardeşim, lanlı lunlu ayıp oluyor ama çocuğun yanında! Tanıştırayım, yeni

stajyer Can.

“Selam koçum. İyi çalış, kaytarıp bizi sıkıntıya sokma. Arif sana ne yapıp edeceğini

anlatmıştır. Hadi bakalım, işinin başına! Kaç gün kalacak bu grup

otelde? Aldıkları, kişisel gelişim semineri midir nedir? Kaç gün sürecek bu eğitim?

“Bir haftaymış. İletişimle ilgili olduğunu söyledi Metin Bey. Dün bir numaralı salonda,

kadının biri bir şeyler anlatıyordu kürsüde. Kurabiyeleri girişteki masalara bırakıp

eksik var mı diye kontrol ederken, kapıdan dinledim biraz. Metin Bey, tekrar tekrar

“Bir eksik olmasın masalarda. Kahve makinelerini, çaycıları, sebilleri, pastaları sürekli

kontrol edin. Molalarda, herkes istediği kadar yesin içsin,” diye sıkı sıkı tembihledi.

Misafirlerimizin bir dediği iki edilmeyecekmiş.”

“Ben de biraz dinledim konuşmacıları ama dediklerinden bir bok anlamadım.

Kendimizi karşımızdakinin yerine koyacakmışız. Sempati mi empati mi ne zımbırtıysa

işte, ondan yapacakmışız.”

“Konuşurken gördüğüm sarışın afeti belki bir daha görürüm diye salona bir göz attım.

Göremedim sarı fırtınayı. Müşteri memnuniyeti deyip duruyordu kürsüde kel, şişman

bir adam.”

“ Oğlum, sen ne abazan bir herifsin lan.”

“Abazanlıktan değil  kardeşim . Sen de beni hep yanlış anlıyorsun. Misafirlerimize ilgi

göstermek de mi kabahat ? Neydi sloganımız? Güler yüzlü hizmet, mutlu misafir,”

deyip bir kahkaha attı Orhan. Köşede Metin Bey’i görünce, ciddiyetini takınıp ikramları

kontrol ediyor gibi gezindi masaların arasında.

Metin Bey gidince yanıma geldi. “ Bu Metin dallaması da nefes aldırmıyor şerefime. İki dakika ağız tadıyla muhabbet edemiyorsun. Şu açık çay mevzusu neyin nesi ?” diye sordu.

“ İnsan zor zamanlarda biraz yaratıcı olmalı. Önemli olan müşteri memnuniyeti. Değil

mi ? Bu kıl herif sabahları erkenden gelip başlıyordu ya bana ekşimeye, bir türlü

anlatamadım herife derdimi, sıkıntımı. Çayı illa açık istiyor. ‘Haklısınız bey efendi,’

diyorum olmuyor. ‘Çayınızı biraz daha açayım,’ diyorum, olmuyor. ‘Sallama çay ikram

edelim size,’ diyorum, ‘ İlla demleme olsun,’ diyor. Bir böyle, iki böyle. Üçüncü gün bu

dengesiz herif beni yine çay mevzusuyla uğraştırırken benim sigortalar attı. Neymiş

efendim, çay neden bu kadar demliymiş, bu kadar demli çay mı olurmuş? Kahvaltı

salonunda, herkesin içinde çocuk azarlar gibi azarladı beni kıl herif.”

“ İyice saçmaladı desene.”

“Sorma birader. Çattık delinin hasına. Adam laftan da anlamıyor.Allah yarattı demez,

ağız burun dalardım ben böyle müşteriye ama müşteri işte. Bir şey de diyemiyorum.

Çay fincanını masasından alıp mutfağa yöneldim. Mutfağa giderken tuvalet ilişti

gözüme.”

“Hayırdır ?”

“Çay demli olmuş ya. Açık yapıverdim hemen çayı. Sonra herife götürdüm

bekletmeden. Fincanı uzattım. Çayın tadına baktı. ‘Hımm! Tam istediğim gibi olmuş .

Çok beğendim,” dedi ve bir yudum daha aldı çaydan. Ben, “Beğenmenize sevindim

efendim,” deyip mutfağa yöneldim. Senden istediği açık çay benim spesiyalim. Neydi

sloganımız?: “Güler yüzlü hizmet, mutlu misafir.”

edebiyathaber.net (4 Nisan 2024)

Yorum yapın