Dışarıdan geldi. Islanmıştı. Ayaklarını girişteki paspasa uzun uzun sildi. Beni görünce keyiflendiğini hissettim ama bana belli etmemeye çalışıyordu sanki. Yine de dayanamadı, usulca geçip karşımdaki koltuğa kuruldu.
“Seni anlamıyorum”, dedim. “Hem ıslanmaktan haz etmezsin. Hem de bu havada dışarıda gezip duruyorsun. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!.”
“Arkadaşlarla takıldık biraz”, diye cevapladı umursamaz bir tavırla. “Ne yani, her gün aynı ev, aynı insanlar. Hiç mi nefes almayalım?’’ Haklıydı, üstelemedim. Doğru ya, kendim de yaz, kış, yağmur, çamur demeden her Allah’ın günü, kısa da olsa gezintilere çıkmayı huy edinmiştim.
“Dün akşam seninki çok asabiydi, fark ettin mi?”, diye konuyu değiştirmeye yeltendim.
“Aman boşver Hakan’ı” dedi. “Baksana son zamanlarda gece yarısından önce eve gelmiyor. Şu samimi davranışlarına rağmen parfüm kokusuna bir türlü ısınamadığım hippi kılıklı kız arkadaşı da kayboldu ortalıktan.”
“Kesin aralarında bir maraza çıkmıştır. Çıksın zaten. Ben de sevmemiştim kızı. Pek bir sırnaşıktı”, diyerek suyuna gittim.
Oturduğu yerde huysuz huysuz kımıldandı. Kızdan hoşlanmıştı demek. Böyle olduğu zamanlar üstüne gidersem çok tersleştiğine, hatta atışmayla başlayan muhabbetlerimizin kavgayla sonlandığına pek çok kez şahittim. Ruh hali her an değişebilir, daha da saldırganlaşabilirdi. Yine de kendimi tutamadım.
“Bugün seni biraz keyifsiz gördüm”, diye olta attım. Yutmadı.
‘’Yo, nereden çıkardın. Gayet iyiyim ben.’’
‘’İyi halin bu demek! Doğrusu dengesiz tabiatına insanlar nasıl katlanıyorlar anlamıyorum. Yaptığın kaprislerin yarısını ben yapsam topa koyarlar valla. Kesin, şeytan tüyü var sende.’’Beklemediğim şekilde ürpertici, şen bir kahkaha attı.
‘’Ne tüyü, ne tüyü? Hiç sanmıyorum!’’
‘’Asıl geçen sene aniden ortadan kaybolan o kara gözlü kızdan sonra bu böyle durgunlaştı. O zamandan parfüm kokuluya gelene kadar kimler geldi geçti sayısını unuttum’’,diye konuyu değiştirtirdim.
‘’Kara gözlüye fena vurulmuştu da ondan. Cadaloz hayırsızın teki çıktı, hiç beklemediği bir anda terketti O’nu. Fark ettin mi uzun süredir doğru düzgün uyku da uyumuyor. Geceleri, gündüzleri, hep huzursuz zavallıcık.’’
Gözleri uzaklara daldı. Bilirdim içten içe Hakan’ı pek severdi. Ne de olsa elinde büyümüş sayılırdı. Geceleri zamansız uyanmalara, salonla mutfak arasında manasız gezintilere, camı aralayıp sigara tüttürmelere çok kez şahit olmuşsam da tüm bunlar için O’nun kadar içlenmiyordum ne yalan söyleyeyim. Bunun sebebi de sadece kendi meselelerimle meşgul, bencil biri olmam değildi. Başka sebepler de vardı. Bunları bir yana koyup havadan sudan söz açtım.
‘’Yağmurlar baharın habercisi. İlkbahar da senin en sevdiğin mevsim. Ondandır her fırsatta kendini sokaklara atman. Sebepsiz değil yani.’’ Beklemediğim şekilde aniden atarlandı.
‘’Sen kendi işine bak. Kaç defa söyledim sana aynı evde yaşıyor olmamız özel hayatıma burnunu sokmanı gerektirmiyor diye. Söyle, ben senin hayatına karışıyor muyum ha? Ben de senin bu kadar yalaka, karaktersiz biri olmandan haz etmiyorum. Sana nasıl davranılırsa davranılsın, hiçbir tepki göstermeyip, hep aynı sırnaşık tavırları takınarak kendini sıfırlıyorsun farkında değilsin. Büyü artık biraz!’’
İşte yine fırtına patlamıştı. Hep böyle yıkıcıydı ama beni karaktersizlikle suçladığına ilk kez şahittim. Kendimi daha fazla tutamadım.
‘’Sen çok biliyorsun ama burnunun ucunda dönenlerin bile farkında değilsin!’’ Ok yaydan çıkmıştı artık. Duramazdım, devam ettim…
‘’Eğer benimle uğraşmayı bir kenara bırakıp, biraz gözünü açsaydın o yere göğe koyamadığın Hakan’ın kara gözlüyü nasıl gözden çıkardığını sen de görürdün. Hem de bir anlık zevk uğruna, hem de bu çatı altında, hem de bu kapıdan girmeyi bile hak etmeyecek kadar bayağı, basit ve çirkin bir kızla. Hem de…’’
‘’Yeter artık, sus diyorum sana sus!’’ diye carladı. Gözlerinde şimşekler çakıyordu. Üzerime atlaması an meselesiydi. Artık susmam gerektiğini anladım. Bir yandan da oldukça rahatlamıştım. Ne de olsa eninde sonunda Hakan’ın tüm yaşadıklarının kendi hatası olduğunu, O’nun hassas görüntüsünün ardında bir anlık keyif uğruna bencilce davranabilecek bir öz olduğunu öğrenecekti. Sadece bunları değil, insan denen varlığın zaafları olduğunu, o zaafların esiri olanların er ya da geç bedel ödemesi gerektiğini ve daha birçok şeyi şahit oldukça, yaşadıkça görecekti.
Çevrilen anahtarın aşina olduğumuz sesine ikimiz de dikkat kesildik. O’ydu, Hakan!
‘’Oo yağmurlu havada karşılıklı kurulmuşuz. Keyifler yerinde bakıyorum.’’ Sesine neşeli bir tını vermeye çalışıyordu.Yanılıyordu. Üçümüz de keyifsizdik. Hakan’ın hafiften sallanarak yürüdüğü gözümden kaçmadı, yine içmişti. Yanımıza geldi. Alışkın olduğu üzere,ikimizin başını da uzun uzun okşadı.
‘’Ölünmüyor mutsuzluktan*’’ dedi usulca. Gözleri buğuluydu.
-‘’Hav! ‘’ ,dedim ben.
-‘’Miyavv’’ ,dedi beriki.
Dışarıda yağmur dinmişti.
Sitare Kanşay Sarayönlü kimdir?
1972 Bursa doğumluyum. İlk ve ortaokulu Ankara’da; liseyi Antalya Lisesi’nde okudum. Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümünde lisans eğitiminin ardından, Ankara Üniversitesi’nde Yönetim Bilimleri yüksek lisansı yaptım. ‘’Çok uluslu Şirketlerde Kültürel Farklılıkların Yönetimi’’ üzerine yüksek lisans tezim bulunmaktadır. İngilizce biliyorum.Yirmi yılı aşkın süredir bankacılık sektöründe çalışıyorum. Aynı zamanda çalıştığım bankanın eğitmen ekibine dahil olarak eğitimler veriyorum. Sıkı bir edebiyat takipçisiyim. Öykü ve denemeler yazıyorum. Ankara’da yaşıyorum. Evliyim, ondört yaşında bir kızım var.
*Kolpa adlı grubun şarkısı
edebiyathaber.net (22 Ekim 2019)