Yüksek ağaçlarla dolu parkta, saçağın altındaki bankta oturuyorum. Kuğular nazlı nazlı süzülüyor. Kahverenkli olan, yorulup annesinin sırtına çıkıveriyor. Büyük olanın kafası suyun içinde. Diğeri kuvvetli kanat çırpışlarıyla gökyüzüne yükselmek istiyor ama belli ki kanadı kırık, suya çarparak durabiliyor.Sonra ikisi birden gagalaşıyor. Yaprakların, iri ekmek parçalarının o tarafa bu tarafa yüzdüğü havuz simsiyah görünüyor.
Eve gitmem gerek ama park öyle güzel ki.Bir görünüp bir kaybolan güneş içimi ısıtırken,rüzgâr ağaçların yapraklarını hışırdatıyor. Beyaz bulutlar, yerini grilerine bırakıyor.Yağmur bastırdı bastıracak.Sağlı sollu pastanelerin, mağazaların olduğu caddede araba klaksonlarını,sokağa dökülmüş insan seslerini duyuyor, etrafı seyrediyorum.Gözüm uzaktaki bir çocuğa ilişiyor. Başımı eğerek dikkatlice baktığımda,iri yarı adamın arasıra kalkıp çocuğa yaklaştığını, sonra oturduğunu fark ediyorum.Çocuk, hiç kıpırdamadan, aynı noktada duruyor, bacak arasını tutarak.Sağ tarafımdaki sarı,yeşil kaydıraklardan neşeli sesler geliyor.Yemyeşil çam ağaçlarının tepesine bir ara güneş o kadar yaklaştı ki, elimi uzatsam dokunabileceğim sanki.Yanımdaki bankta genç kızla sevgilisi elele, gözgöze. Belli etmeden, onlara bakıyorum.Görmüyorlar beni. Oturacak yer bulamayanlar,şırıl şırıl akan derenin etrafındaki çimenlere yayılmış.
Dallardaki kuşlar bir haber getirir gibi çağrışıyor, sonra da anlaşmış gibi hep birden havalanı veriyor. Onlara bakarak, “Kuşlar gibi olacaksın hayatta, konduğun dala değil, kanatlarına güveneceksin,” diyorum kendime. “Doğa ne güzel, hayvanlar ne güzel,” düşüncesi aklımdan geçerken yine o an geliyor gözümün önüne:“Çocuk, hiç kıpırdamadan, aynı noktada duruyor, bacak arasını tutarak.”Gökyüzünün yaşları ince ince dökülüyor, sesi bir ezgiye dönüşüyor. Şıpşıp, şıpşıp, şıpşıp da şıpşıp. Bir köpek koşar adım ağacın kovuğuna sığınıyor.Güvercinlere buğday veren kadın, avucundakinin tamamını atıp lokantaya giriyor. Aniden ortaya çıkan seyyar satıcılar, olanca sesleri ile bağırıyor, söyledikleri birbirine karışıyor: “Şemsiye beş lira, çay bir lira, şemsiye beş lira, çay bir lira, şemsiye, çay, bir lira, beş…”
Bir daha bakıyorum, göremiyorum. Görüntü kayboldu.Kara bulutlar nöbeti devralıyor bu kez.Yağmurun şakır şakır indirmesiyle insanlar parktan koşar adım çıkmaya başlıyor.Hah, şimdi gördüm çocuğu yine. Bir durup bir başlayan hıçkırıkları kulağıma çarpıyor. Kimse duymuyor, herkes kendi âleminde. Şemsiyemi açıp, çantamı alarak yanlarına gitmeye karar veriyorum. Tam ulaştığımda adam, “Koca günde bu kadar mı para topladın, kızlardan utan,senin iki mislin para getiriyorlar, eve gidince ben sana göstereceğim,” diyerek çocuğun bacak arasına şiddetli bir tekme savuruyor. Minicik ellerdeki bozuk paralar yere saçılıyor. Bacak arasını sımsıkı tutarken,“Vurma, acıyor, tamam, daha çok toplayacağım,” diyor. Adam yine bağırıyor: “Çek elini oradan.” Çocuk bu kez bacaklarını sıkıyor, ama eli yine orasına gidiyor. Ağlıyor çocuk gözyaşı dökmeden, dudaklarını büzerek.
Pantolonu yarı beline kadar ıslanmış, ayakkabısının bağcıkları çözülmüş, çorapları yok. Sarı, kıvırcık saçları gözünün önüne düşmüş.Birkaç gün önce gazetede gördüğüm kayıp ilanındaki çocuğa ne kadar da benziyor. Kemikleri, tenini delip çıkacak neredeyse. Dört yaşında var yok. Yüzü, kulakları kıpkırmızı.Bir eliyle başını, diğer eliyle de dört tekerlekli arabasının demirini tutuyor.“Adam başına da mı vurmuş acaba?” diye düşünürken, gözüm, boş kutular, mendil paketleri, yiyecek kırıntıları, kırık dökük eşya ile dolu olan arabaya takılıyor.Küçük bir kartonun üzerinde, “Annem böbrek hastası, yardım edin,” yazıyor. “Niye vuruyorsunuz yavrucağa? Babası mısınız?” demeye kalmadan adam elini arka cebine atıp,“Karışma sen,” diyerek üzerime yürüyor.Korkuyorum.O esnada çocuk, gözlerini kırpıştırarak, bir çare umar gibi bana bakıp, “Babam yok benim,” deyince cep telefonuma davranıp polisi arıyorum. Gökyüzünün yaşları çoğalıyor.
Çocuk, göz pınarlarında tuttuğu yaşları bırakıveriyor.Öfkesini yenemeyen adam yine bağırıyor:“Kes sesini, hadi git para topla.”“Tamam,” diyor çocuk. Arabasının demirinden çekerek, hıçkırıklarını içine ata ata, su birikmiş çukurlara bata çıka yola doğru yürümeye başlıyor, gözden kayboluyor.
Hülya Tamzok kimdir?
Ankara Üniversitesi Sosyal Çevre Bilimleri AnaBilim Dalı Doktora programını bitirdi. Halen Maliye Bakanlığı Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı’nda Gelir Uzmanı olarak görev yapmaktadır. Öyküleri Varlık Dergisi, Yeni e. Aylık Kültür Dergisi, Öykü Gazetesi, Deliler Teknesi Edebiyat Dergisi ve www.oggito.com web sitesinde yayımlanmıştır.
edebiyathaber.net (6 Haziran 2019)