Ne zor şu yataktan kalkmak… Her yerim ağrıyor. Ellerim de iyice damarlanmış. Günler hep birbirinin aynı, nefesimin kokusu ağır geliyor artık. Yastık kılıfını değiştirmedim uzun süredir. Kokusu sinmiş içine. Dönüp sarılıyorum bazen. Uyurken sevmezdi hiç ona sokulmamı. Söylenirdi. Bir uykum var, bari orada rahat bırak beni. Kalkayım artık, off belim de nasıl ağrıyor. Nerede bu Allah’ın cezası terlikler? Yatağın altına kaçmış gene. İyice yıprandılar. Kaç yıllıktır kim bilir? Bakmıyorsun anne hiç kendine, demişti Nurgül. Yıllardır aynı entarileri giyip çıkarıyorsun. Alalım sana yeni bir şeyler. Al! Sana alma diyen mi var? Aldın da ben giymedim sanki. Babası kılıklı. Ne çilelerle büyütüp okuttum onu. Gece uyku girmezdi gözüme. Oku diye ben direttim hep. Ben okumadım da ne oldu, iki bilezik taktılar koluma gönderdiler baba evinden. Tanımadığın, bilmediğin adam… Sohbet yok, muhabbet yok. Otuz beş sene. Dile kolay. Su iç bol bol, dedi doktor. Kesik kesik yapmaya başladım yine küçük abdestimi. Ayaklarım soğuk alıyor. Sobayı yakmak lazım. Yüksel’i çağırayım da halletsin. Vefalı, kadirşinas çocuk. Rıza Bey göçtüğünden beri eksiğimi gediğimi kapattı sağ olsun. ‘Sevim teyzeciğim, ben alışverişe çıkıyorum bir şey lazım mıydı? Sevim teyzeciğim, yarım kilo kıyma aldım kasaptan, kavurma yaparsınız. Sevim teyzeciğim, öteberi ihtiyacınız varsa gidip getireyim çarşıdan.’ Çok efendi, dürüst, helal süt emmiş. Dedim Nurgül’e kaçırma bu çocuğu. İstemezmiş, ben ne karışıyormuşum. Çirkinmiş hem. Lafa bak. Çirkinmiş. N’olmuş yani. Ben Rıza Bey’in yüzünü görmedim evlenmeden önce. Şimdiki kızlar tutturmuş yakışıklı olsun diye. Film artistlerini beğeniyorlar. Dedim asma kızım şu adamların resimlerini duvarına. Bak baban görüp kızacak. Onun da kızmadığı şey mi vardı? Çok çektirdi bana, ah Rıza Bey! Gecenin bir yarısı eve gelmeler, bağırıp çağırmalar, tüm o suratsızlıkları… Mekânı Cennet olsun yine de. Kurtuldu bu dünyanın gamından, kederinden. Bıraktı gitti her şeyi. Buzdolabında da bir şey kalmamış. Geçen pazardaki domatesler çok güzeldi. Kıpkırmızı. Hormonlu onlar, diyor Nurgül. Almadım aklına uyup, keşke alsaydım. Rıza Bey de çok severdi. Reçel de yapmak lazım. Çilek gelmiş midir ki? Evvelsi sene Nerimanlarınki çok güzel olmuştu. Organik Sevim abla, demişti dışardan hiç almaz Suat. Çokbilmiştir Neriman. Zevzekliği tutar bazen. Hava atmayı sever. Oğlunun tıp fakültesini kazandığını cümle aleme duyurdu. Suat biraz daha sessizce. İyi çocuktur ama. Çiçeklerim solmaya başlamış. Su vermeyi unutuyorum. Akıl mı kaldı bende. Artık kolumu kaldıracak halim yok. Yaşlandım. Yüksel’e söyleyeyim de ekmek alsın. Nurgül Hanım teşrif edecekler mi bakalım bugün? Hayırsız. Sen o kadar büyüt, okut, yetiştir bir annesine uğrayıp da halini hatırını sormasın. İyi olsunlar gene. Yağmur yağacak gibi. Şu dışarıdaki Neriman’ın küçük oğlu değil mi? Pek yaramaz. Abisine çekmemiş hiç. Neydi adı? ‘Oğluum! Gel, gel bakayım!’ Duymuyor da hiç. Amma da gürültü yapıyorlar. ‘Hşşşt, oğlum bak buraya! Gel, gel bakalım. Sen Neriman’ın oğlu musun? Adın ne senin? Berkan mı? Berk? Berke? Berke, yavrum al şu parayı bana iki ekmek al tamam mı canım? Ben Sevim teyzen, annen tanır beni. Paranın üstüyle de çiklet al kendine.’ Şimdiki çocukların da isimleri böyle işte. Nurgül’e hep diyorum, evlen artık. Çoluğa çocuğa karış. Bak yaşın kaç oldu. Arkadaşların ikinci çocuğa hamile kaldı, sen hala say yerinde. Yok, diyor âşık olduğum adamı bulmadan evlenmem. Aşkmış. Salak. Bunlar da bozmuşlar kafayı aşkla. Hep izledikleri filmlerden… Biz aşk mı bildik. Evlendik çocuk yaşta yabancı bir adamla. Zamanla sevdik, aile olduk. Huysuz muysuzdu ama iyi adamdı Rıza Bey. Az kahrını çekmedim. Allah rahmet eylesin. Çamaşırlar da kurumamış hala. İki gündür bekliyor. Hava soğuk ya ondan oluyor. Yüksel’i çağırayım da şu sobayı kursun. Neriman değil mi şu gelen? Çarşıya inmiş herhalde. Elleri dolu. Nerede kaldı bu çocuk? İki ekmek alacaksın alt tarafı. Nurgül de aramadı. Hayırsız. Çok çalışıyorum anne, diyor. İnsan yine de bir telefonla arar. Çok mu zor? Babasını tutardı zaten çocukken. Sevmezdi beni. Allah biliyor ne sıkıntılarla ne zorluklarla okuttum onu. ‘Berkaaan! Yavaş! Arabaya dikkat et. Ekmek almaya göndermiştim Nerimancığım. Hiç kalmamış da evde.’
edebiyathaber.net (19 Mart 2024)