Size bir sır vereyim mi? Sigarayı bırakmak o kadar da zor değilmiş meğersem, vallahi de billahi de öyle. Hani sivrisinek gibi biteviye vızıldayıp duran bir söz vardır etrafta, ‘insanın içinden gelmesi lazım kardeşim!’ gerçekten öyleymiş. Yine klasiktir ama yüreğinle aklını evlendirmen lazımmış bu mereti bırakmak için. Efendim, diyeceksiniz ki insanoğlunun diğer bütün meselelerinde de aynı şeyi yapmak gerekmiyor mu, onu bilemem kardeşim, ben yaşadıklarımı izah edeceğim, o kadarına da pek aklım ermez! Bu dengeyi kurdun mu bu illetten kurtulursun, o kadar. Niye diyorum böyle, çünkü o kadar insan var ki azıcık sıkıntıya gelmesin, şakkadanak yak bir sigara!Ne oldu arkadaş böyle hemen teslim! İşte o iki gözünü sevdiğimin cevheri bir arada olunca teslim olmuyorsun o merete…
Benim de neler geçti başımdan , anlatacağım birazdan. Sabır ya hu sabır! Şu anda yanımda çayım ,oh mis, sigara var mı , yok. Şimdi size anlatayım da, bu zavallı adamın başından neler geçmesine rağmen bir tane bile tüttürmediğine şaşın kalın!
Daha bıraktığımın birinci günü, paketi atmışım, sabah bizim hanım öteberi almam gerektiğini söylediğinden emektar torosla gideyim dedim fabrikaya, demez olaydım hemi! Daha Salih’in bakkalı geçmeden lastik fıss diye patlamaz mı. İndim arabadan, kahveden bizim Veli’yi çağırdım, taktık , hallettik , sonra hızlıcana yola koyuldum.Arkadaşlara selam sabah vermeden işe koyuldum ki müdür bey beni çağırıyormuş.Haydaa! Döner yapma bölümündeki üç arkadaşın yüzüne baktım, hangi koyunu sırtlayacağını planlayan kurt gibi gözlerimi diktim, üçünün de yüzü yerlerde kurumuş yaprak misali…Kafa sallayarak çıktım bir solukta. Kapıdan çıkarken önümdeki kovayı görmeyip, ayağımın biri paspas kovasına girmesin mi. Yalan yok, o anda elim sol cebime gitti.
Neysem müdürün fırçasını nasiplendikten sonra tekrar geldim çalıştığım bölüme.Ulan hemen gammazlamak ha!Ne olmuş yani, arkadaş arkadaşı bir saat idare edemez mi? Edemezmiş, üçü de havası kaçan balon gibi fısım fısım büzülüyor. Adam adamdır olmasa da pulu, eşek eşektir olmasa da çulu, dedim içimden. Elimi yine sol cebime daldırdım ki yok. Oh ne güzel! İçmeyeceğim ulan ,dedim ihanetin bataklığında olsam da…Tabii eve gelince bütün gün olanlardan bahsetmedim; ama bizim kadın yüzümün renginden hemen anlar ve iğdiş etmeye başlar: “ Ne oldu gene yüzünden düşen bin parça,” der ben de eteğimde ne varsa dökerim. Bu sefer soru sormadan, “hadi sofra hazır,” dedi . Bir de gülümsemesin mi, o anda akşama kadar simsiyah duman tüten başımdan mis gibi poyraz esti sanki, çalakaşık daldım sofraya. Sizin anlayacağınız bir dal bile içmeden kurtardık günü.
Sonracığıma bıraktığımın birinci haftası mıydı neydi, hanım aradı, açtım, elektrikler kesildi dedi. Niye diye sormadan,”faturayı ödememişsin,” dedi. Ses tonundan kaşlarının çatıldığını görür gibi oldum.Neysem öğle arası bir boşlukta gittim, fatura ödeme merkezine.
“Beyefendi otomatik talimatınız var ise , bakiyeniz yetmediğinden fatura ödenmemiştir,”dedi kalın gözlük takan çalışan. Birazdan açacaklarını söylediler, çıktım işe doğru. Bu ek hesap dedikleri şey de öyle güzel bir şey değilmiş arkadaş, bu hesaba güvenerek her şeyini halledeceğini sanıyorsun,ama gel gör ki kazın ayağı öyle değilmiş ! Neymiş ek hesabın da dolu dolu olmalıymış, senin olmayan ama seninmiş gibi olan hesabın!
Önceden öyle miydi paran varken borcunu öderdin bakardın keyfine.Tam kapıdan çıkarken o meretin ilk yanarkenki kokusu gelmez mi , yine elim cebime gitti .Hemen elimi çektim, sanki içinde bir şey varmış gibi,içmem dedim içimden sonra kapının önünde içen adamın suratına bakarak: “ deli deli olma ,” dedim mırıldanarak, fabrikanın yolunu tutum. Giderken adamın ablak bakışlarının beni takip ettiğini hissetmedim değil…
Bir cuma akşamı , elimdeki siyah poşette sallanan ufak aslan sütüyle salınarak eve dönüyordum ki ,haydaa! Posta kutusuna yapıştırılmış bir tebligat, aldım katladım koydum cebime , hafta sonunu mahvetmeyelim, pazartesi bakarım,dedim .Selam sabahtan sonra geçtim mutfağa ,biraz Erzincan tulumu çıkardım, bir kadeh doldurdum. Hanıma bakarak: “oh mis gibi, sigara da neymiş ,” dedim , o da bir tövbeden sonra gülümsedi fırından aldığı tavuğu sofraya götürürken. Sonra dedim ki kendi kendime ,kadının gülümsemesi de bir başka güzel arkadaş. Bu dünyada yok suyun sesi yok paranın sesi bir de kadın sesi güzelmiş derler ya boş lakırdılar bunlar. Dünyanın en güzel şeyi bir kadının gülümsemesidir benim için, rakıdan falan değil , içimden geçendir kelama dönüşen! Oğlumla şakalaştık,kızımla çözemediği bulmacasını çözdük.Velhasıl kelam olması gerektiği gibi geçen bir hafta sonundan sonra hayatın curcunası başlar ya pazartesi, benim ki de öyle oldu. Öğle vardiyasına gitmeden muhtarlığa uğradım.Sekreter kıza tebligatı gösterdim. Bir de ne göreyim bankanın ihtar kağıdı. Bizim Mehmet’e kefil olmuştum geçen sene ,ödememiş borcunu. Sizin anlayacağınız bela böyle ansızın gelir ama senin itimadını da yerle bir eder, öğrenirsin bir daha kimseye kefil olmayacağını…Şu Mehmet’i bir arayayım dedim, tam muhtarlıktan çıkacakken o zıkkımın kokusu burnuma gelmez mi. Bir tilki gibi kokunun membaına hareket ettim ki muhtar elinde sigarası püfür püfür! Bana, ne oldu dercesine bakarken, “muhtar kapalı mekânda içilmesi yasak değil mi,” dedim sertçe ve der demez hızla sigarasını küllüğe daldırdı; ağzımda muzır bir gülümsemeyle ben de sokağa daldım.
Neymiş bu işin içi diye düşünürken Mehmet’in numarasını çevirdim, numara kapalı! Bizim fabrikadan Suat’ı gördüm, öğleden sonra. Onun alt komşusuydu Mehmet. Bir sürü borç batağından sonra sırra kadem basmış anlayacağınız. Suat’ın iş önlüğünün cebindeki sigaraya ilişti gözüm, “olmaz,” dedim. Suat ablak suratıyla “ne olmaz,” dedi, “ boş ver Suat” dedim . Hâlâ Mehmet’i arıyorum dostlar. Sigara içmeden bir yolunu bulacağım elbet! O kadar güvendiğimiz adamın bize ettiğine bak! Gör Allah’ım. Ama ne demişler, ağacın kurdu içinden olurmuş.
Velhasıl, bilmem kaç hafta olmuştu şu mereti bırakalı, bir de virüs peydah olmaz mı şu fakir insanoğlunun başına. Sokağın sessiz, ite köpeğe kaldığı günlerin birinde yine fabrikadan içeri girdim. Eski neşe yok haliyle, üretim de hayli azalmış. Ben bunları düşünürken bizim Suat beni görür görmez, “abi müdür seni çağırıyor,” dedi . Hızlı adımlarla kapısını çaldım. Durumu anlattı. Durum dediğime bakmayın kardeşler, bütün çalışanın başındaki hal işte. İşler sıkışınca kabak garibanın başına patlar mı, patlar. Bizimkisi de o ahval işte. Moralim öyle bozuk, kimseyle helalleşmeden aldım çantamı düştüm sokağa. Allah var aklımda olan tek şey; hanıma ne diyeceğimdi.
Böyle kafamda bir sürü düşünce raks ederken köşede Mustafa’nın kahvesinde buldum kendimi. Sigarayı bıraktım bırakalı geçmemiştim önünden kahvehanenin.Yine o meretin kokusu karşıladı beni. Zaten sokağın başından sigara kokusunu duyan kahvehanenin nerede olduğunu da bilir. Dışarıda oyun sırasında mola verenler, sadece çay – kahve içmeye gelenler, bir de mahallenin günlük dedikodusunu kaçırmak istemeyenler soluğu küllüğü izmarit dolu masanın yanında alırlar. Tüttür babam tüttür! Peki kimdir bu kahvehanede günün çoğunu burada geçiren insanlar? Ya hu kim olacak benim gibi gariban tayfası! Memleketlerinden fi tarihinde gelmiş, bir daha geri dönerim ümidiyle kalmış insan güruhundan başkası değil. Köyden, kasabadan gelip büyük şehrin bataklığından bir daha çıkamamış. Çocukluklarına ara vermiş de bir daha geri dönüp kaldığı yerden devam edecekmişçesine debelenmiş, debelendikçe de daha çok batmış. Sonra bu zalim şehir evirmiş çevirmiş ne şehirli yapmış ne köylü. Taşındaki toprağındaki altını da unutmuş gitmiş. Ol sebepten anlattıkları bugüne ait değildir, hep dündedir, eksiktir, hepsinin hikayesinde tek kahraman vardır, o da kendisidir.
Neysem, eski alışkanlıkla ayağım kahvehaneye girer gibi oldu, gözlerim tüten dumanlarda, aklım hanıma söyleyeceğim kelamda! Selam sabahtan sonra hızlıca uzaklaştım oradan dostlar…Bu saatten sonra o dumanın dümenine girer miyim hiç. Evet sigaraya başlamak için her bir sebep var bu memlekette; ama gene de güzel günleri görmenin umuduyla bile tüttürülmez o zıkkım! Asıl konuya gelirsek kardeşlerim; şimdi işsiz güçsüz biri olarak hanıma ne diyeceğim? Sözü olan varsa gelsin beri! En iyisi bizim şu terzi Ali’ye gideyim de belki yevmiye çalışacağım bir iş falan bulur. Allah’tan umut kesilir mi, kesilmez. Hadi kalın sağlıcakla…
edebiyathaber.net (28 Şubat 2023)