Fotoğrafçılık kursunda yaptığımız yılbaşı hediyesi çekilişi sonrasında bana gelen mor ceketi görünce yüzüm mosmor oluyor. Hediyeyi alan arkadaşımın beni hiç tanımadığı nasıl da belli. Hakkı var. Bu kursa başlayalı henüz bir hafta oldu; daima siyah giydiğimi fark etmemiş olmalı. Bozuntuya vermeden teşekkür ediyorum. Ailem ve yakın arkadaşlarım renkli kıyafet giymediğimi bildiğinden böyle hatalara düşmezler. Sosyal fobi nasıl bir rahatsızlıksa renkli kıyafetler bende o türden bir endişe ve panik uyandırıyor. Neyse ki başkalarında görmekten rahatsız olmuyor hatta onları beğeniyorum.
Dolabımda renkli parçalar yoktur, daima siyah trikolar, siyah gömlekler, siyah kotlar alırım. 18 yaşında, söz dinleyen, uysal hatta sinik biriyim. Bakkal paranın üstünü yanlış verecek olsa bir şey söyleyip söylememek konusunda tereddüde düşerim. En yakın arkadaşım Aleyna. Aleyna, anahtar gibidir; onun yanında içine kapalı kişiler bile kendisini iyi hisseder ve açılır.
Geçen hafta sevinçli bir gelişme olarak; Aleyna, hoşlandığım çocuk Mert ile birlikte bizim semtteki AVM’de sinemaya gitmeyi ardından alışveriş yapmayı teklif etti. Önemsediğim buluşmalarda dalgalı saçlarımı vurgulamayı severim. Okulda hep at kuyruğu olarak kullandığım saçıma son şeklini verip çıkmaya hazırlanıyorum.
Girdiğimiz film bir komedi filmi. Aksi gibi komedi filmlerini hiç sevmem. Bana komik gelmeyen sahnelere Mert’in deliler gibi kahkaha atmasından hayal kırıklığına uğruyorum. Ciddi bir ilişkimiz olsa bu sebeple üstünü çizmezdim ama altı üstü bir hoşlanma için aynı şeylere gülmemek bir kırmızı kart nedeni olabilir. Filmden çıkışta mağazaları gezmeye başlıyoruz. Aleyna, çizgili bir gömlek denemek için kabine girerken Mert de eline aldığı yeşil, triko bir elbiseyle yanıma geliyor. Ciddi bir tavırla, “Bak bu sana çok yakışır. İncecik kızsın. Siyahı zayıf gözükmek isteyenler giyer. Hadi bunu dene” diyor. Siyah konusunda sorunlu gözükmemek için elbiseyi denemeyi kabul ediyorum. Annem hep insanların sorunlu kişilerden kaçtığını söyler. V yakalı, uzun, yeşil bir triko elbiseden korkacak değilim. “Tamam, deneyelim bakalım” diyerek elbiseyi alıp kabine geçiyorum. Giydiğimde kendimi çıplak gibi hissediyorum. Aynada kendime bakamıyorum. Bu şey, bu yeşil şeyi bünyem kaldırmıyor. Yüzüm sararmaya başlıyor. Zaten solgun bir ifadeye sahip olunca ruhum bedenimi terk etmiş gibi gözüküyorum. Kabinden çıktığımda Aleyna’nın abartılı övgüsüyle karşılaşıyorum. Mert hiç alışkın olmadığım halime bakıp “Bu elbiseyi giyip haftaya benimle akşam yemeğine çıkar mısın?” diye soruyor. Mutlulukla mutsuzluk arasında ışık hızıyla gidip geliyorum. Teklifini kabul edip elbiseyi alıyorum. Fobimi yenmemin ilk adımını atmış, hoşlandığım çocuktan çıkma teklifi almış olmanın sevinciyle az önce midemi bulandıran elbiseye minnetle bakıyorum.
Akşam odamda ders çalışırken Aleyna’dan bir ekran görüntüsü mesajı geliyor. “Mert beş para etmez çıktı. Yemeği iptal et” notunu düşmüş. Ekran görüntüsünde Mert ile Aleyna’nın whatsapp yazışmaları var.
Mert: Aleyna selam!
Aleyna: Selam
Mert: Ya bu Elif ne tuhaf kız. Kafa bulmak için teklif ettim, hemen atladı. Elbiseyi almaz sanıyordum. Hem bu siyahlı kızla ne konuşacağım?
Aleyna: Ayıp ama! Bu senin sorunun.
Mert: Hiçbir şeye de gülmüyor. Uğraşamam. Yardım et.
Aleyna: Ok. Mesajını Elif’e gönderiyorum.
Mert: Saçmalama be. Sakın yapma öyle bir şey.
Şaşırıyorum.
Üzüldüğümü söyleyemem. Tuhaf biçiimde üstümden yük kalkıyor. Aptalca ama rahatlatıcı biçimde yemeğin iptal edildiğine seviniyorum. Bana siyahlı kız lakabı takıldığını da öğrenmiş oluyorum.
O akşamın gecesinde kabuslar gördüm. Aynı boğuk ses bozuk plak gibi tekrarlıyordu, “Yetişme çağında bir kadın… Yetişme çağında bir kadın…” Bu orta sondaki beden eğitimi hocamın sesiydi. Yüzümü bile yıkamadan anneme siyah giyme takıntımla ilgili doktora gitmek istediğimi söyledim. Annem, hep bu anı bekliyormuş gibi arkadaşının memnun kaldığı psikoloğun numarasını alıp randevuyu oluşturuyor, “Meksika Caddesi. No:8. Yarın saat 16.00.” Annem yaklaşık 4 yıldır bende oluşan siyah takıntısını çözmem için daha önce de doktora gitmemizi teklif etmişti. Onu da bu durumdan memnun olduğuma inandırmıştım. Bu sefer gidecektim.
Bir sorun çözülmek istendiğinde olaylar çok hızlı gelişir. O akşam annemin arkadaşlarıyla bir kafede buluşmasına ben de katıldım. Kafeye girer girmez kabusumdaki sesin sahibini gördüm. Sert ifadesi aynıydı. Beni tanımadı bile. Bir insanın yıllar sonra tanımayacağı birinde olumsuz bir iz bırakması o kişi için utanç verici olmalı. Annemin arkadaşlarının olduğu arka masaya oturduk. Yüzümün düştüğünü anlayan annem “Songül Hoca az önce çıktı, merak etme” dedi. Annem de orta sonda yaşadığım tatsızlığı biliyordu. Okulun son günleri beden eğitimi derslerinde serbest kıyafet giyiyorduk. Genel olarak sinirli mizacıyla bilinen Songül Hoca aniden yanıma gelip parlak, mavi taytımı işaret edip, “Bu nasıl kıyafet? Yetişme çağında bir kız böyle parlak renk giyer mi!” diye bağırmıştı. Şok olmuştum. Annem de ertesi gün okula gelip Songül hocayla tartışmıştı. O gün yaşadığım şokla kendimi bile yanlış bir şey yaptığıma inandırmıştım. O şimdi kafeden çıktı. Bende uyandırdığı anlamsız hisler benimle kaldı. Sevmediğimiz bir şeyi veya birini değiştiremeyiz ama onun bizde uyandırdığı hissi değiştirebiliriz. Sinirli ve cahil bir kadın yüzünden renklere vedam çok uzun sürmüştü. Çocukken giydiğim pembe ayakkabılar, mavi elbiseler, turkuaz etekler gözümde canlanıyor, psikoloğa gitmek için can atıyorum.
edebiyathaber.net (30 Mayıs 2024)