– Gemilere gidelim, arkadaşlar.
Böyle diyordu, tatile gittiğimiz sahil kasabasında kaldığımız motelin plajındaki bir çocuk. Kafasında bir hayvan- köpekti, sanırım- şapka olarak dikilmiş, duruyor. O, küçücük- 5 yaşında olabilir en fazla- hızla koşuyor denize doğru ve çevredeki tüm çocuklara sesleniyor;
– Gemilere gidelim, arkadaşlar.
O, gemilere gitmeye hazırlanıyor ve çevresindekileri de oraya davet ediyorken, biz iki kişilik bir yalnızlığı yaşıyoruz, çaktırmadan. Çaktırmıyoruz çünkü biz erişkiniz. Çaktırmıyoruz çünkü bu sadece bir tatil. Üç gün en fazla beş gün sonra bitecek ve biz zorunluluklar dünyamıza geri döneceğiz. Altına girdiğimiz yüklerin üstesinden gelmeye çalışacağız, elimizden geldiğince. Sorunlarımız olacak, kavga edeceğiz, barışacağız, küseceğiz, konuşacağız. Peki sevecek miyiz birbirimizi hep? Bunu bilmiyorum.
Sigara içiyoruz çok. Yetmiyor hiçbir şey bize, öyle eksiğiz bazen. Tatildeyiz oysa şimdi. Denize giriyoruz, su iyi geliyor, üstünü örtüyor bazı şeylerin, hafifletiyor yaralarımızı.
İnsanlar, sabahtan akşama kadar kumsalda tuttukları- havlularını koyduklarında onlara ait oluyor o yer- yerde oturup, denize giriyor. Öğle yemeğinde ayrılıyorlar yerlerinden bir tek. Biz sık sık ayrılıp, tekrar geliyoruz, biz yer tutamıyoruz.
Akşamüstleri, güneş batarken uzun sahil boyunca, ayaklarım çıplak yürüyüş yapıyorum ben- kum öyle güzel-. Sonra hava kararıyor, yıldızlar çıkıyor bir bir. İnsanların terk ettiği kumsalda tahta şezlonglar denizin sesini dinliyorlar uğul uğul. Oturuyorum onlardan birine. Yukarıda yıldızlar göz kırpıyor karşımda. Karanlık denizin üstünde uzun bir yol gibi ay ışığı. Binlerce ışıltı beni içine girmeye davet ediyor. Ay ışığıyla denizin dansı bir kere daha büyülüyor beni.
Yalnızım şimdi, yalnızlığımla baş başa. Bunu duyumsayınca bir korku başlıyor içimde ve aldığım tüm hazlar bıçakla kesiliveriyor sanki. Kalkıyorum sonra oturduğum yerden, hızlı adımlarla kaldığımız motele doğru ilerliyorum. O içerde oturuyor, televizyon seyrediyor, çevresinde bir kaç insan. Göz göze geliyoruz bir an. Ben içeri girmiyorum, dışarıda oturup onun gelmesini bekliyorum.
Az sonra geliyor.
– Yarın yağışlı olacakmış hava diyor.
– Gökyüzü yıldızlı diyorum.
– Hava durumunda söyledi diyor, o.
– Olsun diyorum, yine gireriz yarın denize, yağmurda denize girmek güzel olur.
– Üşütürüz diyor o, hasta oluruz.
Susuyorum…Oysa biliyorum; yağmur yağdığında soğuk olmaz deniz, denizi soğutan yağmur değildir.
Sabahki çocuk geliyor aklıma. Hızla ilerliyor denize doğru, sonra birden ayakları suya değince ne oluyorsa oluyor – korkuyor mu, sanmam, üşümüş olmalı- ayakları soğuk suyla buluşunca vazgeçiyor gemilere gitmekten. Gerisin geriye dönüyor, koşuyor annesinin yanına.
edebiyathaber.net (4 Ağustos 2020)