‘’Işığı yakma, korkuyorum.’’ dedi, ricadan çok tıslama yüklü, çocuk sesi,
‘’İnsanlar genelde karanlıktan korkar ama? ‘’ diye yanıtladı diğeri, git gide karanlığa alışan göz bebekleri büyüyordu kızın, eli elektriği lambaya hücum ettirecek anahtardaydı. Tek bir hareket ışığa boğacaktı odayı. Hep ilginç gelmişti bu ona. Adeta bir sihirbaz gibi, yukarı basınca, her yere ışık hücum ediyor, aşağı indirince zifiri karanlık kör kuyu, ‘ Ben yapıyorum bunu ‘ diye geçirirdi içinden küçüklükten beri. ‘Benim elimde dünyayı aydınlatmak ta, karartmak ta’’
‘’Kaç tane insan tanıdın ki bugüne kadar?’’ Sesine nefret yerleşiyordu git gide kız çocuğunun. Kimdi bu kız? Ne arıyordu onun odasında?
‘’Tanıdığım bir sürü insan olduğuna eminim, en azından annemi babamı tanıyorum, sanırım yani…’’ Üzerine örtülen unutma perdesini aralayamıyordu kız. Zorladı hafızasını, tek bir isim bulup çok bilmiş çocuğa söylemek için. ‘’ Tanıyorum elbette, ‘’ diyecekti ‘’Bak adı da bu.’’ Ama ne kadar zorlarsa zorlasın, beyninin kıvrımları birbirine değmiyor, yolları açılmıyor, tek bir isim dökülemiyordu diline.
‘’Annen baban var mıydı?’’ dedi kız çocuğu. ‘’Benim de olmalı, sanırım, di mi? Annesiz babasız çocuk mu olurmuş?’’ Derin bir nefes bıraktı dışarı, dumanı üstünde konuşmaya devam etti. “Ben bazen duyuyorum, çocuk olmasa bile mesela 20-30 yaşlarında insanların bile annesi- babası varmış’’
‘’Benim de var. Senin var mı bilmiyorum, seni tanımıyorum ki ben.’’
Tekrar zorladı geçmişi. Kaç yaşındaydı? Belki tam da 31 yaşındaydı ve kaybetmişti annesi babası olma hakkını. Saymaya başladı. Başına gelen hatırlayabildiği tüm anılara bir yıl veriyor, sonra onun toplamı kadar yaşı olduğunu düşünüyordu. Ama anıları ancak 3 tane olarak geldi aklına. Sis perdesi ardında, sadece siluet olarak, yüzsüz bedenler, kurgusuz olaylar gibi. Mesela, biri önce ölüyor, sonra doğuyordu. Ne demekti bu şimdi. Herkes, hatta kendisi bile, önce doğulup sonra öleceğini bilirdi. Hatta eğer biraz şanslıysanız da o arada yaşayabileceğinizi hatta bazen iyi bir hayat yaşayabileceğinizi bilirdi.
‘’Bazen nereden geldiğini anlamadığım, tam göremediğim hayaller görüyorum,’’ dedi umursamaz bir tonla kız, ellerini ışığın anahtarlarından çekti. Parmaklarını kokladı. Elektrik kokmasını bekliyordu.
‘’Şu an ki gibi mi dedi’’ kız çocuğu. Sesine bilerek naiflik veriyordu, biliyordu, bu ton daha korkunç oluyordu. ‘’Mesela orada ölen kim? Ya da doğan?’’ ince bir kahkaha ile devam etti, sanki dünyayı değiştirebilecek bir sırrı ansızın ağzından kaçırmış gibi, iki elini ağzına götürdü. Kokmuyordu elleri. Ne ten, ne insan. Elleri hiçbir şey kokuyordu küçük kızın. İrkildi yerinden kız. Gözlerini sonuna kadar açtı ama korkudan küçük kıza bakamadı. Hoş, karanlıkta küçük kızın nerede olduğunu bile bilemiyordu, sadece ses nereden gelirse oraya dönüyordu. Ama belli ki küçük kız onun nerede olduğunu biliyordu, öyle ki beyninden, zihninden, karanlık gözlerinin sisli örtüsünden geçenleri bile biliyordu.
‘’S-seen’’ diye kekeledi. Gözlerini kapatmaya karar verdi sonra. Karanlığı kör gibi karşılarsa, belki de görebilirdi küçük kızı. ‘’S-en ne diyorsun? Nereden görüyorsun beni, nereden biliyorsun ne hatırladığımı’’
‘’Korkma lütfen’’ dedi küçük kız, sanki konuşmaya başladığından beri niyeti bu değilmiş gibi; ‘’Ben de senin gibi sis perdesi etrafından görüyorum her şeyi, o yüzden anlayabiliyorum senin göremediklerini. Hatırlayamıyorum çok uzun geçmişi, hatta sana bir sır vereyim mi?’’ bir adım attığını duydu kız, küçük kızın. Ne yöne, hangi ayağı ile attığını bilmeden. Konuşmasından sonra, ona ait, o bedenin bu odada -eğer bir odada iseler tabii- olduğuna dair ilk belgeydi bu. Bir adım atmıştı, zemine ayaklarını sürtmüştü. ‘’Yakın zamanı bile hatırlayamıyorum bazen’’ diye devam etti küçük kız. ‘’Belki birlikte olursak, hatırlarız, ‘’
‘’Birlikte hatırlayabilecek neyimiz olabilir ki?’’
‘’Belki bir insan ismi. Belki seninkini ya da benimkini. Ne dersin, hoş olmaz mıydı?’’
Olurdu. Kendi isminden ziyade, herhangi bir isim, bir yabancının, belki okuduğu bir kitapta geçen bir karakterin adını bile hatırlasa çok hoş olurdu.
‘’Hazır, 3-2-1.‘’ Bir ışık patladı ve söndü. Gözleri kapalı olmasına rağmen öyle çok kamaşmıştı ki, elleri ile siper yapması gerekti
‘’Burada bizden başkaları da mı var?’’ dedi korkuyla sağına, soluna bakarak. Biliyordu, bir yerde küçük kız alacaktı onun sorusunu.
‘’Anlaşılan var, ne olur bizi bulmadan ismimi hatırlayalım.’’
‘’Tamam’’ diyecekken göğsünde inanılmaz bir ağrı hissetti kadın. Öyle ki, karanlıkla savaşıyor, bunu yapanı bulmaya çalışıyordu.
‘’Göğsüme ne yaptın?’’ çığlığını saldı dışarı. Eliyle yakaladığı duvarı dövüyordu.
‘’Ben buranın yuvarlak olacağını düşünüyordum, ama baksana burası da eril bir kare imiş’’ dedi küçük kız, sesinde sıkkınlık vardı artık. ‘’Birazdan gideceksin,’’ diye saldı nefesini.
‘’Nereye gideceğim’’ diye ağrısına şaşkınlığını kattı. ‘’Madem gidilecek yolu biliyorsun, haydi beraber çıkalım buradan.’’ Dedi elleri duvarı gezerken, az önce sihir gibi tuttuğu elektrik anahtarına değdi yine. Tanıdık bir yüz bulmuş gibi sevindi.
‘Işığı sakın açma’’ diye ünledi bir anda küçük kız. İrkildi sesten. Arkasından, tam olarak arkasından geliyordu bu sefer ses, emindi. Hatta abartıyor sayılmasa, onu az çok ta olsa görmeye başladığını bile söyleyebilirdi.
‘’180. Hazır 1,2,3.’’
Yine o ışık parlaması. Daha çok ses, daha çok karanlık.
‘’Kim bunlar’’ deyip kendini yere bıraktı kız. ‘’Ne olur cevap ver bana. Neler oluyor,’’ ağlayamıyor bile, korkudan ve ışık patlamalarından göz pınarları kurumuş sanki. O anda hissediyor omuzundaki eli. Kaldırıp bakıyor elin değdiği yere.
‘’Korkma ‘’ diyor küçük kız, o da körcülük oynamak için kapatmış gözlerini ‘’Gözlerini kapatırsan karanlık olduğunu anlamazsın.’’
‘’O zaman neden ışığı açmamı istemedin, zaten kapalıysa gözlerin?’’
‘’Senin gözlerin kapalıydı çünkü. Birimizinki açık olmalıydı.’’
‘’Kendine geliyor, anne kendine geliyor.’’
Yukarıdan, ışıkların üstünden duyuyor bu sesi kız. Tekrar omuzundaki ele bakıyor. Ağzı açık, korkmuş ve göğsündeki acı daha da artmış.
‘’Kendi adını hatırlayınca’’ diyor küçük kız, artık çoktan vaz geçmiş bir tonla; ‘’Benim annemin adını hatırlamış olacaksın’’, geldiği sislerin arasında siliniyor yavaş yavaş. Küçük kız silindikçe, yarım yüzlü insanlar netleşiyor. Parlak bir aydınlıkla karşılıyor onu insanlar. Şimdi başının ve bacak arasının ağrısı ekleniyor göğüs ağrısına.
‘’Anneyi kurtardık’’ diyor yarım yüzlü bir varlık. ‘’ Ama maalesef bebeği kurtaramadık.’’
Fuat Satar kimdir:
1986 yılında İskenderun’da doğdu. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi’nde eğitimini tamamladı. On iki yıl Ankara’da yaşadı. İki yıldır Amerika’da yaşıyor. İçinde Ankara olan yazılar yazmayı tercih ediyor.
edebiyathaber.net (24 Ocak 2019)