İnsan boyunca uzamış
çit bitkilerinin
arkasında.
Beyaz saçlı bir kafa.
Babam yaşlarında
muhtemelen.
Ve besbelli,
onunla,
aynı meslekten.
Babam bir üniversitenin,
upuzun,
yarı karanlık
koridorlarında.
Kır saçlı adam,
sahil kenarındaki yazlığın,
daracık,
gölgeli
yollarında…
Arkadaşıma ait bahçeyle,
komşu bahçenin,
yemyeşil şimşirleri
arasında…
Tanıdım onu,
ak saçlarından.
Bir de etrafına,
hiç bakmamasından…
Bir elinde
çalı süpürgesi,
diğerinde,
boyunca saplı,
tenekeden devşirilmiş
çöp toplama aleti.
Görmüyorum aslında,
ne vücudunu,
ne de bu nesneleri.
Şu anda,
ak saçlı başının dışında,
hepsi,
yemyeşil çalıların
arkasında.
Bilincime çıkan,
sabahtan kalan görüntü…
Takılmış kalmış aklımda.
Erkenden kalkmış,
denize gidiyordum,
yalnız başıma…
Ah!
Yeri gelmişken söyleyeyim.
Arkadaşım çok geç uyanıyor bu aralarda.
Bıktığını söylüyor
deniz tatillerinden.
Çok sıkılıyormuş artık,
şu yazlık muhabbetinden.
Oysa kendisi,
ısrarla,
davet etti beni buraya.
Sanırım,
yıl boyunca ona ders verdiğim,
‘Termodinamik Yasaları’,
karşılığında.
Biraz geç oldu anlamam ya!
Neyse.
Ne diyordum?
Evet.
Sabahın erkeninde,
görmüştüm adamın tamamını.
Elinde iş gereçleri,
başı şimdiki gibi,
iyice önünde.
Etrafına hiç bakmadan
temizliyordu,
tepenin yamacına kurulmuş
yazlık sitenin,
labirentimsi sokaklarını.
Yanından öylece geçip gittim.
Ben de bu sitenin,
bir sakiniymişim sanki.
Bahçede kahvaltı yapıyoruz şimdi.
Arkadaşımla.
Gecikmiş.
Ekabir işi.
O’ysa hemen,
yanıbaşımızda.
Daracık yolu süpürüyor.
İnsan boyunca uzatılmış,
çit bitkilerinin
arasında.
Öğlen sıcağı bastırıyor yavaştan.
Terliyorum…
Yudumlar,
diziliyor
boğazımda.
Ne o bize bakıyor, ne de biz…
Ondan tarafa.
Sofranın tam ortasında,
koca bir demet beyaz gül.
Kristal,
göbekli,
devasa bir vazoda.
Bembeyaz güller…
Steril…
Kokusuz…
Arkadaşımla benim,
kafalarımızın tam arasında…
Sofra sahibi konuşuyor sonunda.
Sanki bir şeyden korkuyor…
Kısık, hırıltılı bir ses tonuyla;
“Bu herif de hep kahvaltı zamanı,
süpürüyor sıçtığım yollarını.
Şikayet etmeli site yönetimine,
büksünler bir iyice kulağını,
tembihlesinler,
insan içinde,
nasıl davranılacağını”…
Görmüyorum güllerin ardında,
fısır fısır konuşanı.
Sesi duyuluyor,
süpürge çalının.
Sesi duyuluyor
çatal-bıçağının.
Sesi duyuluyor,
kapkara,
ağız şapırtılarının…
İşitmiş midir acaba,
dediklerini,
arkadaşımın?
Dayanamayıp,
şöyle bir göz atıyorum.
Beyaz saçlı adama.
Biraz merak,
çokça…
Çokça…
Utançla…
Sonra…
Yavaşça kalkıyorum masadan,
Yürüyorum sınır bitkilerinden yana…
Küçük bir çocuğun baktığı gibi,
saf bir sevgiyle,
bakıyorum.
Gül suskunluğuna dalan,
ak saçlı,
emektar babama…
edebiyathaber.net (29 Temmuz 2023)