Daha ilk görüşte aklı gitmişti. Kırmızı kadife fiyonkları, sarı ahşap tabanları, koca bir terlik yığını arasından çekip almıştı diğer kadınlardan önce.
“Kızım, biraz pahalı ama bunlar.”
“Anne, lütfen.”
Fazla itiraz etmedi Pervin Hanım, “Tamam ama başka bir şey almam, ona göre.”
Pazarcıya uzattı hemen terlikleri, o da parlak mavi kâğıda sarıp geri verdi. Sıkı sıkıya kavradı paketi Aysu, eve dönmek için sabırsızlanıyordu.
Minibüsten indiklerinde akşam olmak üzereydi. Tek tük yanmaya başlayan ışıkların altında mahalleli bir oraya bir buraya koşturuyor, akşamın son alışverişini yapıyordu. Kalabalığın arasından yürüyüp evlerine yaklaştıklarında annesinin çekiştirip durduğu kolunu bıraktı, evlerinin önündeki dik, toprak yokuşu koşar adım çıktı. Ona yetişmeye çalışırken nefes nefese kalan Pervin Hanım yokuşun yarısında durdu, elindeki torbaları yere bırakıp yandaki apartmanın bahçe demirlerine yaslandı. Bir yandan sarı işlemeli fularıyla terini silmeye çalışırken kızının arkasından baktı uzun uzun, düşüncelere daldı. “Kocaman oldu,” diye geçirdi içinden, “on yedisi bitmek üzere neredeyse, uzun boylu, alımlı. Bir de okusaydı keşke, avukat olsaydı ya da savcı. Gerçi dershanelere de gönderemedim parasızlıktan ama gözü hiç okumakta olmadı ki bu kızın, aklı fikri giyimde, makyajdaydı hep.”
Asım Bey’den kalan yetmiş metrekarelik apartman dairesinin merdivenlerini uçarcasına tırmandı Aysu. Eve girer girmez terlikleri paketinden çıkardı, özenle giydi ayaklarına. Yatak odasındaki kahverengi, sürgülü gardırobun boy aynasında uzun uzun seyretti, bir o yana bir bu yana çevirerek. Sonra boydan boya yürüdü dakikalarca küçücük evin içinde, kafesinde oradan oraya zıplayan bir kuş gibiydi. Terliklerden tıkır tıkır çıkan sesten mest olmuştu: “Anne, bir bak ne olursun, ne kadar güzeller değil mi?”
Ama Aysu’nun mutluluğu kısa sürdü. Birkaç gün sonra Pervin Hanım evin kapısını açarken paspasın üzerinde bir zarf gördü. Zarfı aldı, eve girdi, kapıyı kapadı. Üzerinde yazı yoktu, merakla açtı. Alt katlarındaki genç çocuktan geliyordu. Tek sayfa kâğıda el yazısıyla yazılmıştı: “Sayın Pervin Hanım, öncelikle sizi böyle bir konuda rahatsız ettiğim için özür dilerim. Sizleri üzmek, saygısızlık etmek istemem ama başka çare bulamadığım için bu notu göndermek zorunda kaldım. Biliyorsunuz özel bir şirkette çalışıyorum. İşim çok yorucu, akşamları eve yorgun geliyor, dinlenmek, sonra uyuyup sabah erken kalkmak istiyorum. Ama son zamanlarda sizden gelen terlik tıkırtıları bütün dengemi bozdu. Doğru dürüst uyuyamıyorum. Bu mektubumla sizi kırdıysam tekrar özür dilerim. En içten saygılarımı sunuyorum.”
O akşam çok sevdiği terliklerini uzun bir süre için dolaba kaldırmak zorunda kaldı. Ama kızmıştı genç adama, abarttığını, haksızlık ettiğini düşünüyordu. “Bir terlikten ne kadar gürültü çıkabilir ki?” diye söyleniyordu annesine. Günler geçtikçe öfkesi giderek arttı, “Ah, bir karşıma çıksa,” diye dua ediyordu, “ben ona ne diyeceğimi biliyorum.”
Çok geçmeden duaları kabul oldu. Hiç beklemediği bir anda, marketin kasa kuyruğuna doğru yürürken genci karşısında buluverdi. “İzin verirseniz paketleri taşımanıza yardım edeyim.”
Afallamıştı bir anda, uzun zamandır kurduğu cümlelerin tamamı aklından gitmişti. “Zahmet olmasın size.”
“Olur mu? Lütfen.”
“Kibar çocuk,” dedi içinden, “hem hoş da.” O gün alışveriş torbalarını Aysu’nun evine kadar genç çocuk taşıdı. İki ay sonra da evlendiler.
Pervin Hanım’a yakın bir apartmanda genişçe bir daire kiraladı gençler. Aysu çok özendi yeni evine; mobilyaları, halıları, perdeleri hep kendisi seçti. Epey bir masraf oldu ama ses etmedi delikanlı. “Nasıl olsa taksitle, yavaş yavaş öderiz,” diyordu.
Evliliklerinin altıncı ayında çeyizlerini karıştırırken bir anda kırmızı fiyonklu terlikleri gördü karşısında. Aklından çıkmışlardı. Ayaklarına giydi, aynanın karşısında uzun uzun seyretti. Daha sonraki günler boyunca ayağından çıkarmadı.
Sonra alışverişten döndüğü bir gün alt kattaki Rıza Bey’in yetişkin oğlu apartman kapısında karşısına çıkıverdi. Gülümseyerek kendisine bakıyor, elindeki küçük zarfı uzatıyordu. “Bu sizin için,” dedi usulca ve aceleyle. Aysu şaşırmış, utanmıştı. Zarfı aldı, merdivenleri koşarak tırmandı, evine girdi. Torbaları mutfağa atıp yatak odasına koştu, zarfı çeyiz sandığının en altına doğru itti. Bir süre ne yapacağını bilemedi, sonra üzerini değiştirip kocasının yanına salona gitti.
“Bir şey mi söyledi delikanlı? Balkondan sizi gördüm.”
“Yok, önemli bir şey değil, torbalara yardım etmek istedi, izin vermedim.”
O gece bebekler gibi uyudu Aysu, rüyaları her zamankinden daha renkliydi.
edebiyathaber.net (15 Nisan 2021)