Kitapyurdu’ndan kargo geldi. Kitapları evirip çevirdim, hasarlı olup olmadıklarını kontrol ettim, tertemizdi, kargo poşetini ve koruyucu kartonu atmak için çöpün başına geldiğimde bir an duraladım. Poşeti attım, kartonu atmaya gönlüm razı olmadı. Ne güzel kartondu, yıpranmamış, olukları zarar görmemiş, kokusu temiz, işime yarayabilirdi, neden atıyordum ki. Elimde tuttuğum şey sadece bir karton değildi, bir işe yaramak için icat edilmiş görece sert, kalın ve işlevsel bir parçaydı. Kitap kargosuna yardımcı olmakla işi bitmiş olamazdı, olmamalıydı. Ayakları topallayan bir masanın ayağının altına konabilir, kargo iadesi yaparken kullanılabilir, duvara yaslanan mobilya varsa duvara, boyasına zarar vermesin, iz kalmasın diye tampon vazifesi görebilirdi. Eskiden metal somyaların tellerin üzerine konuyordu, yatak paslanmasın diye. Şimdi metal somya kalmadı ama olsun elbet bulunur bir kullanım alanı. Ha şu da var, böyle temiz kartonları biriktirip, yatağımın baş kısmına koyar ve reflü yatağı haline çevirebilirim.
Üç beş ay önce eve elektrikçi çağırmıştım, çöpün kenarından aldığım avizeyi monte ettirmek için. Eski tip avizelerden, alt uçlarından sallanan cam kristallerin yarısı dökülmüş, yine de işe yarar. Elektrikçi, “abi bunu nereden buldun, kaldı mı bunlardan” diyerek garip karşıladı avizeyi. “Sen işine bak birader değerli bunlar artık, antika sayılır” dedim, bıyık altından gülümsedi. Avizeyi taktırınca balkonda bulunan priz geldi aklıma. Yuvası bol geldiği için yerine oturmuyordu. Elektrikçiye gösterdiğimde kolay dedi. Kartonum var mıydı, alabilir miydi? Mutfağı karıştırdım, bulamadım. Aklıma küçük ev aletinin karton kutusu geldi, onu verdim elektrikçiye. Adam bir çırpıda cart diye karton kutuyu ikiye böldü. O nasıl hoyrat davranıştı öyle. Karton bile olsa insan hesap ederek böler ya da koparır değil mi, kalanı da bir işe yarasın diye düşünür. Piç etti karton kutuyu. Kopardığı parçayı ikiye böldü katladı ve prizin her iki yanına yerleştirerek vidaları sıktı, işte oldu dedi. Vay be ne pratik çözüm. Öyle ya prizin yuvasını sıvayla daraltıp, kurumasını beklemek ve ondan sonra prizi yerleştirmek uzun zaman alacağına göre al sana pratik bir çözüm.
Zarflar evet zarflarım da var. Amazon’dan aldığım kitapların zarflarını biriktiriyorum. Amazon kitapları kargo poşeti yerine şık zarflarla gönderiyor. Sağlam, kaliteli zarflar. Hiç kıyabilir miyim onlara, niye çöpe gitsin ki, bir süre sonra işime yarayabilir pekâlâ. İrili ufaklı zarfları bir köşede düzgünce istiflemeye başladım. Belki bir editöre çalışmalarımı gönderirim bu güzel zarflarla. Eski kargo çıktısının üzerine yenisini yapıştırdın mı al sana yepyeni zarf, anlayana tabii. İçine evrakı mühimmeni koy, sakla. Her bir zarfa ödenti makbuzlarını, faturaları, market fişlerini ayrı ayrı koy, zımbala ve sakla. Tertip düzen iyidir.
Şişeler ve kavanozlar vazgeçemediklerimden. Bira şişelerini değilse bile diğer ispirtolu içkilerin cicili bicili, kabartmalı, biçimli şişelerini biriktiriyorum bir süredir. Yağdanlık yapıyorum kimi gösterişli şişeleri. Ağzı geniş olanları su şişesi olarak kullanıyorum, diğerlerini de marketten edindiğim bir kasanın içinde saklıyorum. Şişem kırılırsa yedeği hazır, cam sağlıktır, niye çöpe ya da geri dönüşüme koymalı ki kendin kullanmak varken. Kavanozlar, onlara da bayılırım, reçel kavanozları, salça kavanozları, turşu kavanozları ve daha bir sürü kavanoz. Onlar da benimle kalacaklar. Bir gün mutlaka kullanım alanı bulacaklar, buna kuşkum yok. Marketten renkli kapaklar aldım, ağızlarını kapattım bekliyorlar. Yazın menemen kurarım içlerine, öğrendim nasıl yapılacağını, soslar hazırlarım işimi görürler. Cam atılmaz, sağlıktır.
Yeni aldığım eşyalardan çıkan köpükleri ve pat patları da değerlendiriyorum. Henüz bir işime yaramadılar ama bir gün lazım olacak eminim. Pat patların bir tek hava kabarcığını bile çok istediğim halde patlatmadım. Bir yerden bir yere kırılacak, hassas bir malzeme gönderirsem işime çok yarayacaklar. Köpükler hakeza, hiç birini kırmadım, onlar da bekliyor işe yarayacakları zamanı.
Biriktirdiğim malzemeler sorun oldu, battı konu komşuya. Balkona koyduğum öteberiyi işaret edip konuştuklarını gördüm bir gün. Beni görünce kaçıştılar. Hemen ertesi gün camcıyı aradım, cam balkon yaptırdım siyah renkli, koyu bir de perde diktirdim, milletin çenesinden kurtuldum. İstifliyorum balkona her şeyi güzelce duruyorlar. Öyle rast gele değil. Her bir çeşidi itina ile saklıyorum. Şişeler, kavanozlar kasada. Kartonlar, pat patlar büyük bir karton kutunun içinde. Bozuk, kullanılmayan ev aletleri başka bir büyük kutuda. Düzen tertip her şeydir benim için.
Bozulan elektrikli ev eşyaları var bir de atmaya kıyamadığım. İnsanlar küçük bir arıza çıkarınca hemen değiştirirler elektrikli eşyalarını. Ben çok kızarım buna. Tamir ettirmek varken bu kadar israf niye. Tamir oluyorsa ettiririm, yok eğer olmuyorsa saklarım. Niye? Bozulan başka bir eşyadan parça lazım olur diye. Ha uyanı olur uymayanı olur, olsun. Uymayanın da zamanı gelir. Günümüzde tüketim toplumunun dibi yaşanıyor. Her şeyi çılgınca, arkasına bakmadan tüketiyor. Çevre kirlenir mi, bunlar doğaya, canlılara zarar vermez mi demiyorlar. Ha bire tüket, arkana bakmadan. Yahu bir durun, düşünün, ben ne yapıyorum diye. Doğaya karşı sorumluluk bireylerden başlıyor. O aletler üretilirken ne kadar enerji, ne kadar su ve emek gücü harcanıyor, bunu düşünen yok. Küçük bir arızada hemen hop yenisini alalım, hayır efendim almayalım. Tamir ettirelim, tamiri yoksa saklayalım, bir gün başka bir alete parçası lazım olur diye düşünelim. Nerede o hassasiyet.
Geçenlerde bir hanım arkadaşla tanıştım. Kitap vesilesiyle oldu bu tanışıklık. Popüler kitaplarla ilgilenmem, artık eskilerde kalmış, kimsenin bilip okumadığı kitaplara ve nitelikli edebiyatadır merakım. Kafede çayımı içip kitabımı okurken “pardon” dedi, nazikçe bir hanım. “O okuduğunuz kitap hakkında birkaç şey sorabilir miyim?” Hayhay dedim neden olmasın. “Buyurun oturmaz mısınız?” “Ay teşekkür ederim, sağ olun.” Araştırma yapıyormuş, bilgi topluyormuş yazar ve yapıtları hakkında, elimde bu nadide kitabı görünce sormadan edememiş. “Ohoo dedim, bu kitaplar benden sorulur.” Sohbeti koyulaştırdık, diğer kitapları da görmek isteyince evime davet ettim. Adam görsün dedim. Tertip düzen nedir anlasın. Bir de övünmek gibi olmasın kitaplığımı. Hanım arkadaş bir garip. Ben düzen tertipten kitaplardan bahsediyorum, o diyor yalnız mı yaşıyorsun, hayatında kimse var mı? Yahu ne alakası var. Konumuz kitaplar değil mi? Evi gezdirdim, evimin düzeninden bahsettim, istiflediğim bir gün kullanılmak üzere yerlerinde duran yedek orduyu gösterdim. Elini ağzına kapadı, bütün bunları biriktiriyor musunuz? Tabii dedim. Aaaa dedi. Ben sizi daha farklı biri… Bir bahane bulup çıktı gitti. Çok da umurumda sanki.
Annem de tuhaflaştı son zamanlarda. Belirli aralıklarla ziyaretime gelir, istemesem de yemek pişirir, etrafı kolaçan eder, bin türlü nasihat eder gider. Annemdir, itiraz etmem, dediği her şeye tamam derim, ama yapmam tabii o da benim sorunum. Geçenlerde geldi, alışkın olduğu işe koyuldu. Ben oturmuş keyif yapıyorum. Oğlum gel buraya diyerek bağırdı. Gittim, ne var anne. Oğlum bu balkondakiler ne, bu ıvır zıvırı niye istifledin balkona, bunlar çöp niye atmıyorsun? Ne çöpü anne, sen şimdi bunlara çöp mü diyorsun, senin aklın sarmıyor, bunların yeri gelecek her biri kullanılacak. Geleceğe yatırım yapıyorum, bak şu küçük aletlere ufak arızaları var diye gözden çıkarılmış şeyler bunlar. Gün gelecek bunlar ya tamir edilecek ya da parçaları kullanılarak başka aletler kullanılır hale getirilecek. Çevremiz kirleniyor, önlem almamız lazım, ben de kendi çapımda bir şeyler yapıyorum işte. Annemin gözleri uzaklara daldı. Baktı benimle söz dalaşını kazanamayacak peki dedi. Balkondan odalara taşmasın yeter dedi. Burada kalsın tamam mı bunlar, bir de yeter bu kadar biriktirdiğin dedi. Ben tabii tabii dedimse de ağzımın kenarıyla gülümsedim. Annemi evden çıkarken endişeli gördüm. Artık kanıksadığım nasihatleri de etmedi. Anca gidersin uğurlar olsun dedim peşinden.
Anneye mi ihtiyacım var, o eskidendi. Çocukken düşkündüm anneme, bir yerlere gider gelmezdi. Yolunu gözlerdim ama nafile. Babamla kalırdık çoğunlukla, geçinmezlerdi, çok kavga ederlerdi. Annem kapıyı çarpıp giderdi. Nereye gittiğini bilmezdim. Babam annem hakkında kötü şeyler söylerdi. Ben umursamazdım, annemdi o benim. Bir süre sonra gelirdi, dünyalar benim olurdu. Zoraki konuşurlardı babamla, küserlerdi birbirlerine. Barıştıklarında keyiflenirdim, hiç ayrılmasınlar isterdim. Boşanmaya kalktılar, ben engelledim, iyi hatırlıyorum. Çocuğun hatırına sürdürelim dediler.
Babam da benim gibi israfa karşı, biriktirmeyi seven birisiydi. Bozulan hiçbir aleti atmaz, tamir ettirir, olmazsa biriktirirdi. Bir sürü koleksiyonu vardı. Pul, metal para, böcek ve kelebek koleksiyonu. Bodrumda bize ait bölmede bir yığın eşya vardı. Annemle bu yüzden sık tartışırlardı. Annem babamın haberi olmadan bodrumu boşalttırır, babam küser, ben arada kalırdım. Babamın değişik oyuncakları vardı. Çocuk oyuncağına benzemiyordu, değişik şeylerdi. Şimdi anlıyorum onların ne işe yaradığını. Annemle arası bu yüzden kötüydü belki de. Bazen tartışırlarken sen de erkek misin be, dediğini duyardım, anlam veremezdim. Sonraları anladım.
Maddi durumumuz iyidir Allah’a şükür. Rahmetli babam epeyce biriktirmiş, daireler, arsalar, bankada dolarlar. Kiralar bana yetiyor, bankadaki paraya dokunmuyorum bile. Üstelik daha bir tutumluyum eskisine göre. Zırt pırt alışveriş yapmıyorum. Telefon, televizyon, bilgisayar her aletin son modelini alırdım, eskisini şuna buna verirdim hiç düşünmeden. Kullanmam önemli değildi alırdım parasına bakmadan, şimdi tersine almıyor, saklıyor biriktiriyorum.
Yaşlanıyorum. Elli iki yaş çok sayılmaz ama eskisi gibi değilim, farkındayım. Giyimime, kuşamıma dikkat ederim, yaşımı göstermem. Çekici miyim bilmiyorum. Kadın arkadaşlarım oldu da onlara kadınlıklarını ön plana alarak yaklaşmadım. Onların beklentileri hep farklıydı, ben o yerli olmuyordum. Sonraları tümüyle ilgimi kaybettim. Evlenmedim, kaldım bir başıma. Evlenip çoluk çocuğa karışmak, murat almak iyi olur muydu bilmiyorum, içimden gelmedi. Kadın kahrı çekmek bana göre değildi. Evliliği yürütemezdim. Keyfimce yaşamalıydım, karışanım olmamalıydı, annemin yanından da bu yüzden ayrıldım, dırdırını çekmemek için. İkide bir evlen diyor, şunu şöyle yap, bunu böyle yapma diyor, başıma kaldın diyor. Sana ne dedim bir gün, karışma bana, karışamayacaksın da zaten ayıracağım evimi, herkes kendi yoluna. Senin başına niye kalacakmışım elim tutuyor ayağım tutuyor, çektim kapıyı çıktım.
Evde vakit geçirmekten sıkıldığım zamanlarda mahalleri dolaşmaya başladım, daha doğrusu sosyetik mahalleleri, çöplerini. Sosyetenin israfı diz boyu. Yeni denilebilecek kıyafetler, ayakkabılar, küçük ev eşyaları, küçük yolluklar, halılar daha bir sürü işe yarar malzeme. Çöp toplayıcılardan fırsat bulursam işime yarayacakları evime götürüyorum. Pazar arabası ayarladım bu iş için işimi görüyor. Yeni sayılabilecek kıyafetleri makinede yıkıyor, güzelce ütülüyor ve gardırobuma asıyorum. Gardırobum doldu taştı, yetmiyor, yeni bir tane almam lazım. Ayakkabılığım da öyle. Gözümün tuttuğu ayakkabıları eve getirip temizliyorum, ayakkabılığım dolduğu için kutulara koyarak güzelce yerleştiriyorum. Hepsi de markalı güzel şeyler, ucuz, basit ayakkabılar bana göre değil, almıyorum onları.
Annem kapıma dayandı, illa benimle geleceksin diye tutturdu. Yahu nereye geleceğim, niye götürüyorsun dedimse de yanıt alamadım pes ettim. Ne kadar kızsam da bir şekilde anneme hayır diyemediğim de oluyor. Nereye gitsek iyi, az buçuk tahmin ediyordum yanılmadım. Yahu psikolog dediğin çağımızın sorunlarına değinmeden palyatif çözümler üreten, paranıza göz koyan şarlatanlardır. Benim ne sorunum var ki psikologla işim olsun. Tamam, biriktiriyorum kabul ama bu bir sorun olamaz. Meseleye böyle bakılamaz. İnsanların hepsi tasarruflu olsa, biriktirse, tüketim toplumunun uşağı olmasa hiçbir sorun kalmaz.
Sorun çıkarmadım çıktım psikoloğun karşısına. Aman tanrım, içim bir hoş oldu, bedenim titredi, kalbim çarptı, gözlerimi ayıramadım kadından. Çocukluğumu anlatabilir miymişim, uykusuzluk çekiyor muymuşum, genel olarak mutlu muymuşum, biriktirerek ne yapacak mışım, daha bir yığın soru. Memnuniyetle bütün sorularına yanıt verdim. Gelecek hafta yine görüşmek üzere sözleştik, randevu aldım. Anneme teşekkür ettim ilgilendiği ve beni psikoloğa getirdiği için. Sen psikoloğa falan inanmazsın oğlum, şaşırdım dediyse de üzerinde durmadı. Gelecek hafta yalnız gitmek istediğimi söyledim. Bir anlam veremeyen annem peki dedi ve ayrıldık. Gidip gitmediğimi muhakkak kontrol edecek biliyorum, etsin, zira ben seve seve gideceğim seansa.
İçimde anlam veremediğim bir kıpırtıyla döndüm eve. Kalbimin çarpıntısı bir zaman dinmedi. Canım hiçbir şey yapmak istemedi. Psikoloğu düşündüm uzun uzadıya. Ah bu kadın da neyin nesi? Güzel kadın çok gördüm ama bu başka. Niye bu kadar etkilendim, anlamadım. Hiç aklımdan geçmeyen düşünceler birdenbire üşüştüler. Oturduğum koltukta hoş düşüncelerle uykuya daldım.
Psikologla görüşüyorum. Mevzu döndü dolaştı özel hayatıma geldi. Hayatımda biri olup olmadığını sordu. Kimse yoktu dedim şu zamana kadar ama bundan sonra olabilir. Ne demek bu dedi. Bu şu demek oluyor dedim, siz de bal gibi biliyorsunuz ki sırılsıklam aşığım. Kime dedi, tabii ki size dedim. Olamaz, olmamalı, görüşme yaptığım kişiyle böyle bir ilişkiye giremem. Valla onu bunu bilmem dedim ben sizi seviyorum ve sizden bir cevap bekliyorum. Kadın biraz düşündü ve tam ağzını açmış konuşacaktı ki annem odaya daldı. Ben senin ne mal olduğunu çok iyi biliyorum, baban da öyleydi, gül gibi karısını bıraktı aşüftelerle oynaştı, kalk gidiyoruz, pis herif seni. Psikoloğa döndü “kızım bu sapığa bakma sen, ne dediğini bilmiyor, seni bir daha rahatsız etmesine izin vermem.” “Anne ne sapığı ne diyorsun sen, bırak beni, asıl ben senin ne mal olduğunu çok iyi…”
Uyandım, terlemişim sırılsıklam. Banyoya girdim, rüyamı ve başka şeyleri düşünerek duş aldım. İçimde farklı duygular uyandı, dizginleyemediğim, dizginlemek de istemediğim. Beynim farklı çalışıyor, heyecanlıyım, içim içime sığmıyor. İradem dışında beni yönlendiren bir şeyler var, ele geçiriyorlar beni, hormonlar bunlar. Şimdiye kadar ilgilenmediğim şeyler birden beynime hücum etti. Buna karşı koymam zor. Oluruna bırakmalı.
Şu evime gelen kadın, telefonunu almış mıydım hatırlamıyorum. Ah keşke…
edebiyathaber.net (21 Eylül 2024)