Tuz pazarının ara sokaklarında hızlı hızlı yürüyoruz. Ben ve babam. Bir de yumurta topuklu ayakkabılarının sesi, tak tak tak.
Yedi yaşımdayım, elim avucunda. Çırpı bacaklarımla tempoya yetişmek zor, tökezliyorum, ayaklarım yerden kesiliyor el beni çekeliyor ileriye doğru süratle süzülüyorum, uçuyorum. Elin sahibi sinirli, aceleci ve bıyıklı. Sonrasında bu mizacın ona kalp krizi olarak dönmesiyle sakin bir adama dönüşmek zorunda kalacağından, torununu öperken rahatsız olmasından endişelenip elli yıllık bıyıklarından vazgeçeceğinden henüz habersiz. Üzerimde pileli eteğim, kırmızı kirazların sallandığı kolsuz bluz. Ramazanda tuttuğum orucun dünyadaki karşılığı. Bayramlık alırken babam;
-Seç senin istediğin olsun, dediğinde endişeyle anneme bakıyorum, ilgisiz. Her zaman olduğu gibi öfkeli. Sonrasında sonsuz şefkati ile dünyayı kucaklayan, ilgisi, sevgisi ile torunlarının sığınağı ve bir zamanlar olduğu kişiyi asla kabul etmeyerek kalbimi ne kadar uzun zaman kırdığından bi haber ak saçlı kadına dönüşecek. Tam da bayram alışverişinde olacak şey değil. Dünyanın her zaman en haklı öfkeli kadını, dünyanın en haklı en sinirli adamına bulaşacak. Gerginlik bütün mağazaya doluyor, kapıdan süzülüp kapalı çarşıyı ele geçiriyor oradan şehri gökyüzünü dünyayı, uzayı, kâinatı… Benim dünyam, benim kâinatım ellere ne ki? Boş veriyorum, sahneler hep tanıdık, rolüme hazırım, sessiz sakin olanlara tanıklık etmek. Ama öncesinde fırsatı kaçırmamak için elimle gösteriyorum ablaya, vitrinde boyu boyumdan az biraz daha uzun iri mankene giydirdikleri etek bluza vuruldum çünkü. Annem gözlerinde ateşle o yöne bakıyor, yakacak elbisemi.
-Büyük olur sana,
-Küçüğü var abla diyor, kız tedirgin. Tezgâh arkasından alelacele paketleri çıkarıyor. Eli ayağına karışıyor devrilen poşetleri toplamasına yardım ediyorum. O güzelim elbise o gece yatarken başucumda uyuyorum; rüyamda, nihayet bayramda üstümde. Daha önemli bir zamanda okulun merdivenlerinde öğretmenimin tuttuğu mikrofona ‘bugün 23 Nisan neşeyle doluyor insan’ mısralarını bağıra çağıra söylerken üzerimde. Üst tarafım salına salına geziyorum ki kirazlar sallansın.
Bugün de üzerimde elbisem tuz pazarının ara sokaklarında yürüyoruz. Köftecilerin ızgaralarından tüten duman yüzüme yüzüme öyle bir vuruyor ki öleceğim acımdan, ağzımın suları akıyor. Az önce kahvaltıda yediğim yumurtalı ekmeklerden eser yok, açım. Beni çekeleyen el daha çekeleyemiyor. Tonlarca ağırlaşıyorum bastığım yere salıyorum kendimi. Bana bakıyor bıyıklı aceleci öfkeli adam, ona bakıyorum.
-Bi şey mi istiyorsun, diyor. Gözlerimi kaçırmıyorum
-Köfte mi? , diyor. Kirpiklerimi kırpıştırıyorum.
İki tabureli masaya oturuyoruz.
Köfte bir olsun, piyaz da yersin di mi, ayran açık olmasın şişede alalım, diyor. Onu izliyorum sararmış bıyıklarının altında yanan sigarasından derin nefesler çekiyor. Sevdiğim her şeyi saydı.
Göğe bakıyorum masmavi, babam karşımda gençliğinin ihtişamıyla oturuyor, ızgarada pişen köftelerimin kokusu burnumda.
edebiyathaber.net (12 Ağustos 2023)