Şemsiyemi çaldılar.
Sığınağımı, duygularımı…
Çaldılar. Kışın sıcak yatağımda uyurken üzerimdeki yorganı hışımla çekip atar gibi çaldılar. Donakaldım. Kendime sığınmak istedim, yapamadım.
Şemsiyemin ucuna taktığım anılarımı bir anda söküp aldılar. Fark etmedim. Fark etseydim izin vermezdim.
Değer verdiğim şeylerin en değerlisiydi şemsiyem. Kesinlikle yeri kapımın önü değildi. Ama ben kapı önüne koydum; ıslak ayakkabılarımın arasına, kirlenmiş paspasın yanına, tozlanmış demirlerin üstüne taktım. Değerini bilemedim.
Kaybettim şemsiyemi çünkü çaldılar onu benden. Önemi yok kimin çaldığının. Ha parktaki çocuklar çalmış ha şemsiyeye ihtiyacı olan yaşlı bir adam. Kaybettim onu.
Benim olan şemsiyem, benden kopan şemsiyem…
Beyaz şemsiyem. Şeffaf değil beyaz, bembeyaz.
İçinde bir yerlerde mavi kalemle yazılmış küçük bir ‘güzel kızım’ yazısı olacaktı.
En sevdiği renk maviydi… O renkle kirlendi… Şemsiyem… Her şey temiz kalamıyor olsa gerek… Bir gün kirlenecekmiş… Bilmiyordum.
Önemi yok hiçbir şeyin. İki gün kadar oluyor şemsiyemi kaybedeli. Artık yağmur yağarsa elimi uzatacağım bir şemsiyem olmayacak. Maalesef mi denilir bilemedim. Montumun şapkası neyime yetmiyorsa.
Ne güzel, elimde taşıdığım bir ağırlık olmayacak artık. Ama çantam ıslanacak. Olsun yağmurluk alırım, hiçbir yerim ıslanmaz; daha hafif, daha az hatıralı, daha az her şey.
Benim suçum. Kapının önüne koymamalıydım. Oysa her zaman evimin balkonunda yer vermişimdir şemsiyeme. Sahi ne olmuştu da kirli paspasın yanına koymuştum şemsiyemi? Unutulmuştum çünkü. O gün saatlerce onu beklemiştim ama o unutmuştu gelmeyi. Kim bilir belki de bilerek gelmemişti. Üzülmüştüm. Üzüldüğüm için kendime sinirlenmiştim. Ben babamın yerinde olsaydım eğer, ne olursa olsun gelirdim kızımı görmeye. Unutmazdım. Unutamazdım çünkü kızımın benim bir parçam olduğunu bilirdim.
Buluşacağımız caddede onu beklerken ıslanmamıştım aslında. Şemsiyem yanımdaydı. Ama saatlerce anılarımızla bekledim onu. Gözlerimde yaşlar birikince çevredeki insanlar terk edildiğimi düşünmesin diye koşar adım yürümüştüm tramvaya doğru.
Ağlayarak ve büyük bir sinirle eve geldiğimde şemsiyemi kapının önündeki borulara takıp içeriye botlarımla girdiğimi fark etmemiştim. Çok sonra fark ettiğimde ise biraz sonra botlarımı dışarı çıkarır şemsiyemi de balkona alırım diye düşünmüştüm. Ama olmadı.
Niçin gelmemişti beni görmeye? Acaba başka bir işi mi çıkmıştı? Bana haber vermesi gerekmez miydi? Belki aradığı sırada şebeke çekmiyordu. Belki ben tam buluşma yerinden ayrıldığım esnada gelmişti. Keşke biraz daha bekleseydim… Belki de benim için hediye seçerken vaktin nasıl geçtiğini anlamadı ve geç kaldığını fark edip beni aradı fakat o sırada sinirden telefonumu kapattığım için bana ulaşamadı ve endişelendi. Belki de ben buluşma tarihini şaşırdım ve yanlış günde yahut saatte geldim. Belki de yolda başına bir şey gelmişti. Babam ölse üzülür müyüm? Ne kadar üzülürüm?
Ne diyordum? Ha, evet şemsiyem. Sabah kalktığımda kapımın önüne baktım ama yoktu.
Çalmışlar. Şemsiyemi. Unutmuşum. Şemsiyemi.
edebiyathaber.net (11 Nisan 2023)