İki sevgili Anadolu’nun uzak bir şehrini gezmeye karar verdi. İkisinin de denizle ve güneşle ilgili sağlık sorunları vardı. Onlar için tatil tarihi şehirleri görmek yerel kültürleri tanımak demekti. Gezinin son günü tarihi kiliseyi görmeye karar verdiler. O kadar çok gezilecek yer vardı ki kiliseye ancak sıra gelmişti. Kentin biraz dışında tenha sokakların arasında etrafı duvarla çevrilmiş eski bir binaydı. Eski olmasına rağmen parlak metalik çatısı ile güzelliğini hala koruyordu. Kapı kapalıydı, zili çaldılar cevap veren olmadı tam dönecekleri sırada orta boylu biri kapıyı açtı buyurun dedi ve çifti içeri aldı. “Kiliseyi gezmek istiyoruz.”dedi genç adam “Tabi,” dedi görevli “gezebilirsiniz.” Adamın sevgilisi mum yaktı. Sonra çıktılar. Yan tarafta kapısının üstünde müze yazan yazıyı görünce adam buraya da bakalım dedi. Görevli içeride başı önde kitap okuyordu. İzin istediler. “Tabi,” dedi görevli “Bakabilirsiniz.” Müze denilen yerde eski kitaplardan ve birkaç ikondan başka bir şey yoktu. Kitaplar İtalyanca ya da Latinceydi. Kadın raftan İtalyanca bir kitap seçti kitabın içinden bir sayfayı arkadaşına İtalyanca okudu. Sayfaları çevirmeye devam etti… Deminden beri sessizce kitabını okuyan görevli birden heyecanlandı, okuduğu kitaptan başını kaldırdı; “Siz İtalyanca biliyor musunuz?” “Evet.” Dedi kadın. “Kendisi Levanten’dir, aynı zamanda İtalyan vatandaşı.” dedi sevgilisi. “İtalyanca ana dili, üstelik Latin Dili Edebiyatı mezunudur. Ben de Felsefe bölümünü bitirdim. Orta Çağ Hristiyan Felsefefesi üzerine çalıştım.” Görevli iyice heyecanlandı. Hemen onları masaya davet etti. “Oturun lütfen,”dedi, “size bir kahve yapayım.” “Kütüphaneniz çok zengin, bu uzak Anadolu şehrinde Aziz Augustinus’un Latince eserini görmek heyecan verici.” Siz Aziz Augustinus’u okudunuz mu?” dedi görevli heyecanla. “Evet,” dedi adam hem de Latince orijinalini okudum. Sadece onu değil Anselmus’u, Aqionolu Thomasyus’u da okudum.” “Kulaklarıma inanamıyorum yıllarca bunları duymak için bekledim.” dedi rahip. Karton bardaktaki kahveleri uzatırken heyecandan elleri titriyordu. “Anadolu Hristiyanları genelde Ortodokstur. Burada bir Katolik kilisesine rastlayacağımızı hiç tahmin etmiyorduk. Siz buranın rahibi misiniz?” dedi kadın. “Ben buranın her şeyiyim.” dedi görevli; “Rahibi, öğretmeni bahçıvanı, tamircisi.” “Kilisenin cemaati var mı?” dedi adam. “Fazla değil,” dedi rahip on aile kadar. Çocukları ile beraber yirmi kişi ancak varız. Ama sadece cemaatimizden insanlar gelmiyor buraya özel dini günlerde İspanya’dan İtalya’dan hatta Almanya’dan bile turist grupları da geliyor. Ben yıllardır burada yaşıyorum benden önce de amcam burada görevliymiş. Bakalım akrabalarımdan birini ikna edebilirsem görevimi ona devredeceğim. Adam sevgilisine dönerek “Rüyamda gördüğüm kiliseye ne kadar çok benziyor.” “Ne? Bu kiliseyi rüyanızda mı gördünüz?” “Emin değilim ama bu kiliseye çok benziyordu böyle bordo renkli ve beyaz mermer kuşaklı, yalnız bahçe bu kadar büyük değildi.” Rahip iyice coştu; “Tanrı’nın bir işareti bu.” Kadına dönerek; “Size bir teklifim var,” dedi “Burada kalın, hafta sonları bizim çocuklara Latince veİtalyanca dersi verin.” Genç sevgililer şaşırdı. Biz burada nasıl yaşarız dediler. Rahip iyice heyecanlandı “Lütfen kalın ben size ev ayarlarım. Bakın kilisenin yanındaki bina boş, sadece boyanması ve temizlenmesi gerekiyor. Ben hepsini iki günde hallederim. Orada yaşarsınız. Burada evlenirsiniz. Bu tarihi şehirde yaşarsınız bir süre. Ayrıca size konsoloslukta işte ayarlayabilirim. Bakmayın böyle tenha bir yerde yaşadığıma çevrem geniştir. Obama başkan seçildiğinde başbakanımızla birlikte Obama’nın yemeğinde ben de vardım.” “Başbakan mı?”dedi genç adam. “Hangi başbakan?” “Hangisi olacak canım?” dedi rahip, “Tabi ki İtalya başbakanı ile” Sonra telefona sarıldı hemen konsolosluktan biri ile konuştu, adamla kadın birbirine baktılar. Öbür taraftan bir kadın sesi geliyordu. Sonra rahip telefonu genç kadına uzattı. Kadın şaşkın şaşkın aldı alo dedi karşı tarafla İtalyanca konuşmaya başladı sonrada telefonu rahibe uzattı. “Gördünüz mü?” dedi rahip “Çevrem geniştir.” “Biz İstanbul’da yaşıyoruz.” dedi adam. “Üstelik yakında evleneceğiz, İtalyanca ders vermek için bu şehre niye taşınalım. Cemaatinizde mutlaka bizden başka İtalyanca dersi verecek birileri vardır.” “Ama siz eğitimlisiniz.” dedi rahip “Bu işin bilimini okudunuz.” Sonra genç adama dönerek, “Siz de yetişkinlere Latince din dersleri verirsiniz.” “Bu benim işim değil.”dedi genç adam. “Ben üniversitede akademisyenim, üstelik Hristiyan değilim.” Olsun dedi rahip. Önemli olan Müslüman ya da Hristiyan olmak değildir, önemli olan iyi bir insan olmaktır. Sizin de ileride İtalya’da iyi bir üniversiteye girmenize yardımcı olurum. Burada hiç olmazsa sadece altı ay kalsanız bana yeter.” Rahibin gözleri parlıyordu. Genç adamla sevgilisi korktular. Bize biraz zaman verin düşünelim deyip kalktılar. Rahip telefon numarasını yazıp kadına uzattı. “Tamam.” dedi “Haklısınız düşünün tabi, cevabınızı bekliyorum.” İki sevgili sakin görünmeye çalışarak telefonu yazdığı kâğıdı alıp katladılar. Adam uzun uzun kadın ile toka yaptı, gözleri çakmak çakmak kadına bakıyordu. Sonunda sevilisi kadını kolundan hafifçe çekerek ayrılmalarını sağladı. Hızla dışarı çıktılar. “Adam san vuruldu galiba. Levanten olduğunu söyleyince iyice coştu.” “Evet, çok tuhaf bir adam. Hafta sonu İtalyanca ders vermek için işimi gücümü bırakıp buraya taşınacakmışız, üstelik kilisede yaşayacakmışız. Çok tuhaf gerçekten.” “İyi ama konsolosluğu aradı. Konuştuğun kadın ne dedi sana?” “Konsoloslukta Kültür müdürlüğünde çalışabilirmişim.” “Kadın öyle dedi ha? Vay canına adam doğru söylüyormuş. Bana da Latince dersi verdirecek. Kilisede yaşayacağımı duysa Annem kahrından ölür valla, namazlı niyazlı kadın. Bir de sorguya çekerler beni, sabaha kadar öldürürler dayaktan valla, casus musun lan sen diye, anlat derdini anlatabilirsen.” “Biz de ha deyince kabul ettik sanki. Adam hiç normal değil bence.” dedi kadın. “Evet, sana deli deli bakıyordu. Adam sana resmen çarpıldı bence.” Ya olur mu ne çarpılması? Kitabı alıp İtalyanca okumaya başlayınca heyecanlandı birden. Öyle olsaydı görür görmez çarpılırdı. Kiliseyi gezerken yanımıza bile gelmedi.” “Toka yaparken elini bırakmak bilmedi bir türlü ama, ben çekiştirmesem adamın elini bırakmaya hiç niyeti yoktu.” “Adam burada yalnız kala kala kafayı üşütmüş.” dedi kadın. “Ajandır büyük ihtimalle.” dedi adam. “Ya İtalya başbakanı ile Obama’nın yemeğine gitmesi?” dedi kadın. “Sallıyor bence,” dedi adam. “Vatikan’daki papa ya da onun yakın yardımcısı dururken Anadolu’nun uzak bir şehrinde unutulmuş bir rahibi mi gönderecekler?” “Adama telefon edecek miyiz?” “Bilmem, belki konsoloslukta bir işimiz olursa yardımcı olur.” dedi adam. “Ne işimiz olacak?” dedi kadın. Sonra elindeki kâğıdı buruşturarak yol üstündeki bir çöp kutusuna attı.
edebiyathaber.net (18 Ağustos 2022)