Birazdan çıkacağım evden, herkes beni uğurlamak için yerini aldı bile. Düne kadar içim içime sığmazken, şimdi evden çıkmakta zorlanıyorum, sevincim hüzne isteklerim bilinmez korkuya dönüşüyor bir anda.Güçlü olmaya çalışırken en zoru vedalaşmak, boğazından fışkıran çığlığın karanlığına saplanmak. Anneme sarılırken, dünyanın sonu sandım… Günlerdir umutlarımı, özlemlerimi, beklentilerimi de yüklediğim bavulumu sürüklemekte zorlanıyorum,yüküm mü çok ağır, benim mecalim mi yok bilemiyorum.En ağır yük insanın kendisiymiş kendisi…Onu taşıyamıyorum…
Sabahın köründe salonun orta yerinde komşu Fehime Teyze, annemle dizlerine vura vura bağıra çağıra konuşuyorlar, “Neee…. Deme… Durdane, sen kimden duydun… Demek Hanife’nin kızı Asiye, dün evden kaçmış…Vışşş anam, evlerden ırak,” dövünmeleriyle sıçradım uykumdan. Giderek konuşmalarını abartıyorlar, bir tuluata dönüştürüyorlar. Annem, bu kez sesine acıma duygusu da katıyor. “Kahvaltıya beklemişler gelmemiş. Anası Hanife seslenmiş, ‘Asiyeee kız, daha ne uyun, öğlen oldu, bu ne uykusu hadi artık’ diye… Bakmış gelen giden yok, kocaman bir ağ oturmuş o anda içine. Korka korka odasına gitmiş kızının, bir de ne görsün yatak boş.”
Salondaki heyecanlı konuşmaların arasından annemin sesi, şimşekler çakan bulutlardan üzerime sağanak gibi boşalıyor.“Kızzzz Asiye…Boyu bosu devrilesi, kalk… kalk… Okula geç kalacan. Kahvaltı seni bekliyor…Asiyeee sana söylüyorum… Asiyeeeee!”
Ardı arkası kesilmeyen bu çınlamalardan sonra tümden ayıldım. İçim bir tuhaf oldu haliyle. O anda adaşıma mı üzüldüm, ailesine mi bilmiyorum. ‘Kaçtı’ lafının ağırlığı altında ezildiğimi anımsıyorum. Bir genç kızın bilinmeyen bir şeye yelken açmak için her şeyini bırakması, ailesinden vazgeçmesi tuhaf gelmişti bana, ama üstünde çok da durmamıştım. Tam da liseye başlayacağım gün olmuştu bu olay. Annem olayın ayrıntılarını anlatırken, birden beni de okula göndermekten vazgeçecekleri hissine kapılmıştım. “Bu zamanda kaşından gözüne inanmayacaksın kızını, Allah muhafaza zaman kötü… Elleam başına kötü şey gelir. Kız kısmı okuyunca ne olacak?” cümlesinin sonunun nereye varacağını soluksuz dinlemiştim. Annemin cümlelerini bir yere bağlamadığını,benzer şeyler anlatıp durduğunu fark edince rahatlamış ve okul hazırlıkları için ayaklanmıştım.
Âşık Veysel’in “Uzun ince bir yoldayım, yürüyorum gündüz gece” türküsünün doğup büyüdüğüm kasaba için yazıldığına inanırdım küçükken. Kilometrelerce devam eden bir yol ve iki yanına yapılmış tek katlı evler. Genelinin avlusuz olduğu evlerin etrafındaki kırık dökük yıkıntılar hep gözetlendiğiniz hissini uyandırırdı. Yaklaşık on dakikalık bir yürüyüşten sonra ulaştığım ilkokulun yanı yöresi de kırık döküklükten nasibini almıştı. Okulun avlusundan girer girmez, oluğu renk değiştirmiş, her daim kımıl kımıl akan iki çeşme karşılardı bizi. Kafamızı eğerek elimize doldurduğumuz suyu, oluğun içindeki yıllanmış yosunları seyrederek, dayanılmaz gömük tahta kokusu eşliğinde içerdik. Bahçesi kil gibi bir toprakla kaplı olan okulda, her teneffüs sonrası beyaza bulanmış olarak girerdik derslere. İlkokuldan sonra başlayan yaprak dökümü ile lisede bir avuç kalmıştık kız öğrenciler olarak.
İlkokul arkadaşlarımın çoğunun başını bağlayıp, koyun sağımını öğrendiği zamanlarda ben liseye başlamıştım. İlk gün okula giderken, Hanife Teyze’nin kaçan kızı Asiye’nin etkisiyle çok uzun öğütlerden nasibimi aldım. “Aman haaa”, “Sakın haa” ile başlayan o kadar çok cümle sıralanmıştı ki, bir ara “okula gitmekten vaz mı geçsem” düşüncesinin her bir hücremde gezindiğini anımsıyorum. Annem bir taraftan okumamızı isterken bir taraftan da adımız çıkacak, lafa söze karışacak diye müthiş kaygı duyardı. Ve bu kaygısını o kadar çok bizimle paylaşırdı ki, ölümüne korkardım, adım aşk meşk işlerine karışacak diye. Ağız dolusu gülmeyi özlerdim, kuralsız fütursuz bakmayı, amaçsızca sallana sallana yürümeyi. Kasabanın ayıp ufkuna batmamak için debelenip durduk yıllarca en büyük sınavı okula gidip gelirken verirdim. Bu sınav namus sınavıydı… Kafanı ne kadar çok eğer, ne kadar çok kaşlarını çatarak yürürsen o kadar iyi bir kız olurdun eşin dostun gözünde. Kahvehanenin önünden geçerken “aman kimseyle göz göze gelmeyeyim, sağlık ocağının önünde bekleyenler var bakmayayım, bakkal dolu hızla geçeyim, bu ev düşmanımız, bu evde bizi çekemeyenler var” derken yol boyu kafam boynumla birleşirdi. O yıllarda o kadar çok isterdim ki üniversiteyi kazanıp oradan çıkmayı, böyle kafamı yukarı tuta tuta adım atmayı, etrafımı göre göre gezmeyi… Üç yıllık lise yaşamımda edindiğim zorunlu alışkanlığın tüm ömrüme yayılacağını bilmeden.
Birazdan çıkacağım evden, herkesin beni uğurlamak için yerini almasını o kadar çok hayal etmiştim ki… Kapıya çıktığım an, yepyeni bir başlangıcın düşleri beni bekliyor olacak, biliyorum…
Son ana kadar kendini zorlayıp, kapıdan çıkarken anneme sarılarak o sütünü emdiğim kocamış ve göbeğine kadar sarkmış memelerine başımı gömerek gözyaşlarımı saklamayı çok istemiştim. Yaşayamadıklarımın ağzımda bıraktığı kekremsi tat ile yıllardır biriktirdikleri tabularına sıkı sıkıya sarılan kasaba halkına,içimde biriktirdiğim zehri höykürerek dışarı akıtmayı çok istemiştim Yapamadım. Ben de yapamadım…
Yüküm çok ağır…
Beni ne kadar anlayabilirsin bilmiyorum. Anlayabilir misin ya da. Yıllarca Ahmet emminin Hatice teyzenin falanca ablanın bakışı peşimi hiç bırakmadı. Perdesiz pencerelerinden sürekli dışarıyı gözetleyenlerin ayıplarını, günahlarını sırtıma bağlayıp gezdim. Bir kurtulsam, bir kurtulsam dediğim kasaba özüm oldu. Üniversite de dâhil hiç kimsenin elinden tutmadığıma inanabilir misin? Şimdi sana dokun-a-mıyorum diye başka anlamlar yükleme sevgili, ayıp var ayıp…Ayıbı da geçersek günah olur her şeyden öte yasak anlıyor musun beni yasak.
Benim adım Asiye…
Demet Eşmekaya Selçuk kimdir?
1976 yılında Aksaray’ın Eşmekaya kasabasında doğdu. İlk orta ve lise öğrenimini Eşmekaya’da tamamladı. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nü bitirdi. Kısa bir süre Akşam ve Günaydın gazetelerinde muhabirlik yaptı. Uzun yıllar Ankara Üniversitesi TÖMER Dil Dergisi’nde editörlük ve yazı işleri sorumluluğu görevini yürüttü. TÖMER’in ev sahipliği yaptığı pek çok uluslararası seminer ve sempozumda görev aldı.
edebiyathaber.net (4 Nisan 2019)