Öykü: Var olmayan renkte var olan kelebekler I Yılmaz Sarı

Ekim 10, 2023

Öykü: Var olmayan renkte var olan kelebekler I Yılmaz Sarı

Tepeden aşağı kendi uydurduğum ve her söylediğimde komik bulduğum bir ezgiyle inmeye başladım. Sözlerini kimseye söylemiyorum ki sadece ben gülebileyim, dünyada bize ait ne kaldı ki? Görebildiğimiz birkaç kuş, börtü böcek ve başkalarının kurduğu dillerde de olsa hareti gibi uydurduğum sözcükler diye düşündüm.

Emine nine kapısının önünden geçerken beni görünce Kırmancki (Zazaca ‘iyi akşamlar’) diledi, ben de iyi akşamlar diledim.

“Şehirden neden döndün yine?”

Güzel Türkçemizle söyledi, o da Türkçemizi seviyor. Türkçe sevilmez mi deli miyim ben?

“Olmadı yapamadım.”

“Yapamazsın… Gel yemek yiyelim?”

“Yemekte ne var?”

“Kırı her var,” deyip gülmeye başladı.

Eşek pipisi, anlamına gelen şakasını yapmak için köyde olduğum her akşam beni yemeğe davet eder. Ben de yemekte ne olduğunu sorarım bilmezlikten gelerek. Emine nineye şakasını Türkçe yapmasını söylediğim zamanlar kızar, ayıp der günah der. Eşek pipisinin sadece resmi dilde küfür olduğunu sanıyor. Kendi dilinde neyin küfür neyin küfür olmadığını belirleyen bir mekanizmanın bulunmamasının tatlı huzurunu yaşayıp evine girdi.

Evlerinin önünden geçeli çok olmamıştı ki Torunu Hasan çıktı birden karşıma.

“Nasılsın abi,” dedi. Zazaca dedi.

“Hadsizlik yapıyorsun sanki, nineni hoş görebilirler fakat seni görmezler. Güzelim resmi dilimizi çok ihmal ediyorsun diyorum.”

“Abi içtin mi sen yine,” dedi.

Türkçe sorduğu için, “İçtiyse içtim sana mı soracağım geri zekâlı,” diyerek hoşgörüyle cevapladım kendisini.

“Nerden geliyorsun, var olmayan renkteki kelebekleri aradın değil mi?”

“Aradım, ne olacak?”

“Abi yapma gözünü seveyim var olmayan bir renk nasıl var olsun ki.”

“Ben seni de yok sayıyorum ama her gün var olduğunu ispatlamaya çalışıyorsun Hasan.”

“Abi beni seversin biliyorum, bırak şu ihtiyar huysuz amca kızgınlığını.”

“Severim tabii oğlum, iyi insansın sen. Kafan çoğu zaman takılıp düşse de bir yerlere, iyi insansın.”

“Sen bana bakma, ara abi, mutlu ediyorsa seni ara kelebekleri…”

Eve girdim babamın suratı yine memleket gidişatından beş karış, selam verip mutfağa girdim. Annem beni görünce yine o kocaman gülümseyişini sandığından çıkardı.

“Aç mısın?”

“Evet.”

“Neredeydin, yine mi kelebekler?”

“Evet Ma(anne).”

“Oğlum senin için söylüyorum, insanların gülmelerine dönüp bakmam bile. Bulamayınca sen üzülüyorsun, sen üzülünce ben üzülüyorum…”

Odama geçip kapımı kapadım, uzandım yatağıma…

Uyanıverdim. Zifiri karanlıkta kanat çırpışları kulağıma kadar geliyordu. Öyle güzel ve ahenkli. Yataktan kalkıp yel gibi kapıya vardım. İşte ordalar! Var olmayan renkte var olan kelebekler.

Gecenin mor ışıklı lambasından birkaçını topladım. Sokaklara çıktım kapıları çaldım.

“Bakın dedim elimdekiler size bahsettiğim kelebekler!”

Açan olmadı kapılarını. Bana inanmadılar… Saldım ben de gökyüzünün yeşilliğine her birini. Evime gittim. İçime dönmüştüm ki kapım çalındı, kapıyı açtım ki karşımda Hasan.

“Gerçekten mor ışıklı lambadan mı topladın kelebekleri,” dedi.

“Evet ama saldım onları gökyüzündeler artık.”

“İnanmıyorum sana,” dedi “Sen de onlar gibisin riyakar ve yalancı!”

Kaşları çatık suratı allak bullak yanımdan ayrılacakken “Bekle,” dedim. “İçeri gel.”

Eve girdik. Salonun kapısını açtım. Yanımda kalmak isteyen kelebeklerin en yaşlısı kanatlarıyla selamladı bizi, Öyle görkemliydi ki.

“Siz, gerçek misiniz?” dedi Hasan.

“Neden inanmazsınız bize, görmediğinizden mi? Siz insanlar, konuştuklarınız düşündüklerinizin kaçta kaçı ki? Düşündükleriniz de gördüklerinizin? Konuştuklarınız kadar inanıyorsunuz düşündüğünüz kadar değil. Bizi görseydiniz yaşatmazdınız. Önce mutlu olur, iyi davranır sonra da kapatırdınız bir izbeye. Soruna gelince evet senin kadar gerçeğiz.”

Kelebeğin bu sözleri tüm evrende anlam bulan bir sesin bizlere yansımasıydı…

Yaşlı kelebek her gün her gece konuştu; yaşamı konuştu, evreni konuştu tüm evrenle bir bütün olduğumuzu konuştu ve biz de dinledik ta ki o bu diyardan göçüp gidene kadar. İşte o gün biz, şahlarını kaybetmiş iki derviş, birbirimize sarılıp ağladık.

Ve biz iki derviş, şahımıza yakın olmak için, kırmızı bir çayırın üzerinde güneşin batışıyla semah eyledik.

edebiyathaber.net (10 Ekim 2023)

Yorum yapın