
Karabıyık ailesinin iki evladı var; Oğul ve Oğulcan. Oğul evli ve karası hamile. Takvime göre bebeklerinin doğumuna üç ay kaldı. Dünürler ve ailenin tamamı, teyzeler, dayılar, amcalar ailenin yeni üyesi için oldukça heyecanlıydı. Bebek erkek olursa adı, Aslan Oğul olacak. Doğacak bebeğin babası, doğumundan evlenmesine kadar her şeyini plan program içinde yaşamış. Kardeşse tam anlamıyla bir keyif bebesi. Hayatın akışında doğup bu yaşına gelmiş. İki kardeşin arası on yaş, küçüğün reşit olmasına dört seneden az var.
Senenin son günüydü. Saat sekizi birkaç dakika geçmiş, gökyüzü kararmıştı. O gün, Noel Baba efsanesini, o yılbaşı gecesine özel kılmaya yetecek kadar kar düştü şehre. Hâlâ yağıyordu. Nostaljik yılbaşı kartpostalları kadar ışıltılı ve büyülüydü sokak. Ve de sessiz. Apartman85 önünde bir polis arabası durdu. Polis arabasının tepe ışığı yılbaşında ağaç dallarını süsleyen renkli ışık bantlarının yanıp sönen titrek parıltısından farksız gecenin karanlığını yırtıp aydınlatıyordu. Işık, Apartman85’i yarım yamalak yalıyor, karşısındaki apartmana, tekrar 85’in üzerine, ardından ötekine ve gerisin 85’in duvarlarını döve döve döndü. Polis arabası sokaktan ayrılana kadar tepe lambasının yansıması böyle süre gelecekti.
Meteorolojinin günler öncesinden yayınladığı hava tahmin raporunda yazan çıksaydı; kar yerine yağmur yağacak, belki gün farklı gelişecek, polis arabası 85’in önünde beklemeyecekti. Fakat gün boyu yağan kar o kadar etkili olmuştu ki zeminde biriken karın kolay erimeyeceğinden tutun da okulların fazladan iki gün daha kapalı kalması konuşuluyordu. Karabıyıklar bir saati geçmeyen çarşı alışverişi dışında tüm günü evde, akşam için hazırlık yaparak geçirdi.
Genç Karabıyık çifti sabahtan rutin doktor kontroluna gitmiş, Oğul, doktor sonrası annesini aramış, bebeğin kesinleşen cinsiyetini babasının torununa koymak istediği adla müjdelemişti. Saat yedi gibi sizde oluruz, deyip konuşmayı sonlandırdı. Sonra ne olduysa saat altı gibi babasını aradı. O esnada televizyonda nostaljik yılbaşı filmlerinden biri dönüyordu. New York’un karlı yılbaşında evde unutulan bir erkek çocuğunun evi soymaya gelen iki azılı hırsıza karşı direnişini anlatan komedi film. Oğul, fazla konuşamayacağını söyleyip hemen kapattı telefonu. Ne o gecikme nedenlerini açıkladı ne de baba Karabıyık oğluna sordu. Çocukların neden gecikeceğini soran karısına da gecikme nedenini bilmediğini söyledi. Cam ekranda dönen filmi bilmem kaç kere seyretmişlerdi ailecek. Anne Karabıyık çocukların neden gecikeceklerini bir kez daha sordu. Adamın cevabı yine değişmedi. Çünkü bilmiyordu. Derken film bitti. Sekiz haberleri başladı. İşte tam da bu esnada polisler Apartman85’in önüne park etmişti.
Karı koca Karabıyıklar her yılbaşında olduğu gibi dünürlerini de davet etti o akşam. Fakat dünürleri torun doğunca bir süre gidemeyiz dedikleri Avrupa turunu yılbaşı haftası öncesinden sonrasını kapsayan üç haftaya denk getirdiklerinden bu yılbaşı yemeğinde onlarsız masaya oturacaklardı. Dünürlerinin zamansız seyahatine üzülmüş gibi gözükseler de sevindi karı koca Karabıyık. Şeytan’a yapılan haksızlığı kabul edemiyorlardı. Onlar oğullarının hatırına, karşı tarafsa kızlarının hatırına aile bağını dengede tutuyordu.
Apartman85 yılbaşı akşamına haftalar öncesinden hazırdı. Bahçedeki dokuz rengeyiğinin çektiği kızakta oturan beyaz heybesiyle Noel Baba, apartmanın önünden geçen büyük küçük herkesin dikkatini çekecek kadar gösterişliydi. Şişme oyuncak, zamanında iki erkek kardeşe alınan bir yılbaşı hediyesi. Kardeşlerin çocukluk hediyesi her yeni yılın son ayında bahçedeki yerini alır, gösterişli ve de renkli görevini başarıyla tamamlar, gelecek yılın son ayına kadar deponun tozlu rafında unutulurdu. Şeytan da Karabıyıkların yılbaşı partisinin olmazsa olmazıydı. Bahçesindeki nostaljik Noel Baba sülalesinin etrafında yorulana kadar koştururdu. O yılbaşında bahçe karlıydı ve Şeytan her ev köpeği kadar karda koşturmayı severdi. Ne yazık ki o yılbaşında ve sonrakilerde onlarla olamayacaktı yaşlı hayvan.
Şeytan, gelin Karabıyık’ın kendi evinden getirdiği yaşlı köpeği. Gelinin hamileliği zorlu geçiyordu. Normalde sessiz sakin, hatta sorunsuz biriyken, bir ay içinde asabi, her şeyden nem kapan, olmadık isteklerde bulunan, bağırıp çağıran, gereksiz şeylere kırılıp darılan, hatta sebepsiz yere ağlayan biri olup çıktı. Dinmeyen kaşıntıları da vardı. Hamilelikle başlayan kaşıntıların bir nedeni olmalıydı. Gözler yaşlı hayvana çevrildi. Ve hayvanın düzenini değiştirecek deneyler başladı. Her gün sabah akşam fırçalanıp taranan köpek, bir günde tüylerinden oldu. Oysa kıvır kıvır kömür karası tüyleri onu türü içinde cins yapan en belirgin özelliğiydi. Sahipleriyle yatıp kalkarken gündüz oldu mu balkona, gece olunca çamaşır odasına kapatıldı. Yine de anne adayının kaşıntıları dinmedi. Gelinin babası köpek için arayışa girdi. Yaşlı hayvan bir an evvel evden uzaklaştırılmalıydı. Uygun bir yer bulunacak ve Şeytan oraya bırakılacaktı. Evet köpek yaşlanmıştı, özel bakımla yaşatılıyordu, dişleri çürüdüğünden ağzı kokuyordu ama nefes alıp veriyordu. O bir canlıydı.
Anne Karabıyık’ın korkuları, dillendirmediği sanrıları vardı. Acının acı, üzüntünün üzüntü, mutluluğun mutluluk doğuracağına inanır, birinin ahını almak hiç istemezdi. Hele bir hayvanın bedduasını! Bir aylıkken aileye sokulup, aşı kartına kadar ailenin soyadı verilmişken yaşlanınca köpekten kurtulmak pek adil gelmedi kayınvalideye. Yaşlı köpeği kendi evlerine almayı teklif etti. Gelinin babası, dünürünün teklifini kabul etmeyip zavallı hayvanı havaalanı yolundaki ormana bıraktı. Ve şeytan konusu kapandı. Fakat yaşlı hayvanın şirin yüzü, kömür karası tüylerinde kaybolan gözleri hep akıllarındaydı.
Mahalleli sokaklarında bekleyen polis arabasının henüz farkında değildi. Sıcak evlerinde yılın son gününü anlamlandırma kutlamasıyla pekişen yiyip içme meşguliyetindeydiler. Yılbaşı ağacının altına itinayla sokuşturulan kurdeleli paketler çoktan açılmış, hediyelerin dağınıklığı salonun orta yerinde, torunlarıyla tombala oynayan yaşlılar evin bir başka odasında fakat saat on ikide daire içindeki herkes salonun orta yerinde birbirini kucaklayacaktı. Polis arabasının içindeyse durum farklıydı. Direksiyondaki emin olmak için adresi bir kez daha kontrol edecek ve görevlerini tamamlayacaklardı.
Polis arabası Apartman85’in iki numaralı dairesi için oradaydı. Bilgiyi bir kez daha yeniledi telsizin öbür ucundaki tok ses. Bu durumda duygulara yer yoktu, sadece yerine getirilmesi gereken bir görev vardı. Bir an evvel taşıdıkları acı haberi verirlerse merkezdeki yılbaşı yemeğine yetişebilirlerdi. Arabadan indiler. Kar taneleri nazlı nazlı düşüyordu. Yağan karın yılbaşı gecesine mahsus sokağa kattığı büyülü atmosferi bozacak kadar belirgin izler bırakarak yürüdü iki polis.
Apartman kapısı açıktı. İki numaralı dairede Oğulcan yazıyordu. İç kapının da kapısı ardına kadar açık bırakılmıştı. İki polis apartmanın içine girdi. Uzun aralıklı birkaç geniş basamaktan sonra kapısını çalacakları dairenin önünde durdular. Apartmanın içindeki uğultulu gürültüye karşın daire ikiden yayılan televizyonun sesi net duyuluyordu. Daire ikinin kapı ziline bastı genç polis.
Genç polis görevde yeniydi. Esas mesleği öğretmenlik. Eğitim fakültesinin matematik bölümünden mezun. Karısı hamile. Öğretmen olarak atanamayınca polis olmuş. Diğeri yaşlıca ve emekliliğine gün sayıyor.
Yükselerek öten mekanik kuş sesi aparman boşluğunda daha da yükseldi. Kapı üçüncü zilde açıldı. Eşikte yüzü sivilceli bir ergen. İki polis de bir süre ne diyeceğini bilemedi. Çocuk da onları beklemiyordu. “Oğulcan olmalısın sen,” dedi kıdemli olan. Çocuk, polisleri içeriye buyur eder gibi geriye geçildi. Polisin, baban evde yok mu sorusuyla bir iki adım daha geriledi ama ağlamaktan konuşamadı. Kelimeler boğazına çoktan düğümlenmişti. Dudakları da titriyordu. Televizyonun sesi ardına kadar açıktı. Spikerin kazada hayatını kaybedenler, diye saydığı listede genç Karabıyık çiftinin adı birkaç kez tekrar etti.
Oğulcan elini kapı tokmağında gezdirdi, kapıyı polislerin üzerine kapatıp olup biteni yaşanmamış kılmak, anı sıfırlamak istedi ama ne yanaklarından akıp giden yaşlar ne de spikerin sözleri buna izin verdi. Spiker, ağabeyinin arabasının plakasını da birkaç kez tekrar etmişti. Duyduğu şeyler, taş kesilen bedeni kadar ruhunu da parçalamıştı ki akıyordu göz yaşları. Katıla katı ağlarken birden sustu ve yığıldı yere. Başı öne eğilmiş, gözleri kapalı, el ve parmakları yüzünde, çenesi neredeyse göğsünde, kolları gövdesinde, bacakları karnına çekili, dizleri bükülüydü. Omurga kavisinde vücudunun hafifçe içe kıvrılmasına kadar ana rahmindeki koca bir bebekti Oğulcan.
Davudi sesli haber spikerinin sözcüklerine feryat figan karıştı. Genç polis de yaşlanan gözlerini koyuverdi. Oğul’u tanımıyordu ama yaşı yaşına denkti. Karşı daireden fırlayanlar, basamakları koşarak inenler içeriye doluştu. Hıçkırıklar birbirine karıştı. Apartmanda kim varsa daire ikideydi.
Peki o gün ne olmuştu da gecikeceklerini söylemek için babasını aramıştı Oğul? Doktor sonrası yürüyüş yapma gayesiyle sahile inecekken her şeyin satıldığı büyük alışveriş merkezinin kırmızılı yılbaşı süslerine çekilmişti genç çift. Üstelik, sokakta yaşayan hayvanların haklarını koruyup kollayan sivil örgütlerin ortaklaşa düzenlediği fotoğraf sergisi vardı ve bunu bilmiyordu genç çiftimiz. Bu ortamda Şeytan’ın akıllarına düşmesi kaçınılmazdı. Hayvanların acılı yüzleri yakın çekim fotoğraflanıp her kare öyküleştirilmişti. Üstelik fotoğraflanan köpeklerden birkaçı Şeytan’a aşırı benziyordu. Marketten şarap alıp erkenden baba evine gitmeleri de bir seçenekti. Fakat yaşlı hayvanın uzun siyah tüylerinden kapanan kömür karası sulu gözleri ikisinin de aklını çelmişti ki köpeği bulmaları imkânsızken havaalanı yoluna sürdü arabayı genç adam. Babasını arayıp gecikeceklerini söylediğinde direksiyondaydı. Yol aşırı karlıydı ve trafik ağır akıyordu. Telefonu hemen kapatması bu yüzdendi.
Polis arabası karın sessiz örtüsünü ezerek uzaklaştı sokaktan. Sokak karanlığa bürünmüştü ama daire ikinin içi hâlâ kalabalıktı. Bahçedeki şişme Noel Baba rüzgârda hafifçe sallanıyor, gölgesi sokak lambalarının ışığında titriyordu. Yılbaşı ağacının yanıp sönen renkli ışıkları acı yaşayana acı, sevinç yaşayana sevinç katarak yanıp söneceklerdi. Dahası da vardı…
O yılbaşı gecesi gün ağarana kadar daire ikinin ışıkları yandı…
edebiyathaber.net (29 Mart 2025)