HAT’ın ilk iki kitabı (Bir Gülüşün Kimliği ve Yoklar Fısıltısı), tek bir kapak altında, Geçmiş Şimdi Gelecek adıyla, bir araya geldi.
Everest Yayınları tarafından yayımlanan bu başlangıç öyküleriyle ilgili çok düşündüm. Hatta okuduktan sonra da epeyce bekledim. Üzerinde bu kadar konuşulan, söz söylenilen, söyleşiler yapılan HAT’a ve yazınına dair yazmak kolay değildi çünkü. (Onunla henüz tanışmayanlar için “HAT” derken “Hasan Ali Toptaş”ı kastettiğimi de belirteyim hemen.)
Onun yazma hikâyesi; kelimeleri, soyut cümleleri ve çevresine yaydığı ışık; bir okur-yazar olarak benim yolumu aydınlatan bir deniz feneri gibiydi. Her daim. Uzaktan. Ama varlığını hissettirerek… Eğer HAT okumamış olsaydım dilim biraz eksik kalırdı sanki. Eğer şimdilerde dilimin imkânlarıyla göneniyorsam, onun da bunda payı vardır.
“Bir Gülüşün Kimliği” ile…
Bütün kitapları bir yanda, Geçmiş Şimdi Gelecek diğer yanda duruyor. Mütevazı bir iddiası var kitabın. Otuz yıl öncenin acemiliğiyle ve mahcup tedirginliğiyle yazılmış olsa dahi, içten diliyle kavrıyor okurunu.
HAT’ın bu eseri, yazınının ‘cevher’i diye de nitelendirilebilir. Belki okur olarak beklentilerinizi tam olarak karşılayamayacak –hele ki HAT’ın diğer kitaplarını okuduysanız– ama yine de onun yazınına dair ilk ipuçlarını yakalamak istiyorsanız ıskalamamanız gereken bir kitap.
Dilin kullanılışındaki hassasiyet, öykü adlarındaki özen; şiirsel/ sinematografik anlatım; soyutlamalar, sesler ve müzikler ta o zaman da varmış, diyorsunuz kitabı okurken. “Koşsalardı, sözcükler yerlerini şaşıracaklardı sanki, tümcelerin olmadık yerine sıkışan ünlem imlerinin sesi soluğu kısılacaktı. Siren sesi duyuldu az sonra, sokak büsbütün daraldı; bir yerlerde bir kapı kapandı gürültüyle, bir çocuk, belki pencere dibindeydi, mavi boncuklara benzeyen hıçkırıklar döktü ağzından ve bir adam titrediklerini görmemek için sigarasını kilimin üstünde ezerek cebine soktu ellerini.” (Ak Saçlı Çılgındılar)
Her biri yol olan öyküler
“Ah Minik Kuşum”, bir evlilik hikâyesi mesela… Anlatıcımız, eşi tarafından hep ‘yalnız’ bırakılan bir kadın. Çok tanıdık üstelik: “Onca değişik oyunları, sahneleri, provaları ve binlerce izleyiciyi bırakarak, evlilik denilen tek perdelik oyunu sahnelemeye kendi kendimi ‘mahkûm’ edişimin ikinci yılında aramıza bir oyuncu daha katıldı. Meltemciğim. Bir oğlum oldu; adı Göksen. Ah bir görsen, erik çiçeği gibi diri ve güzel! (Kızım olsaydı kiraz çiçeğine benzemez miydi, söylesene?) Çocuğun varlığı Hakan’ın yokluğunu arttırdı birden bire. Eve dönüşlerini geciktirdi. Ben, kirli bezler, süt şişeleri ve minicik giysiler arasında kadının o sonsuz mesleğini sürdürmeye başladım.”
Geçmiş Şimdi Gelecek derken neler buldum: “Bir Gülüşün Kimliği” ile “Üşüdüm birden. Titredim, korktum. Kollarımın kısaldığını, gözlerimin küçüldüğünü, sesimin azaldığını düşündüm. Dikenli bir sessizliğin içinde hızla eksiliyordum. Gülüşüm gülüşündü çünkü.”
“İçimdeki Orkestra” ile “Sesler azalıyordu artık içimde. Sazımı nerede yitirdiğini şimdi bile anımsayamıyorum. Kim bilir hangi kitap rafında, hangi duvar dibinde, hangi sokakta, hangi sabahçı kahvesinde?”
“Savrulan Etek Balesi” ile “Gölgelendikçe daralan, daraldıkça kalabalıklığını caddelere aktaran sokakları düşündükçe dağ yolları geçiyor içimden.”
“Kum Fısıltısı” ile “Günlerce süren kum denizi tanrının dalgınlığıydı belki, dedik sonunda.”
Öyküler, adlarının biraz gerisinde
Postmodern edebiyatın anahtar kelimeleri de var kitaptaki öykülerde. “Çağrı”daki gibi mesela: “Yoksa ben mi düş görüyorum dedim kendi kendime. Belki de üçüncü bir kişi düş görüyordu ve biz o düşün içinde iki düş insanıydık.”
Geçmiş Şimdi Gelecek‘i “HAT öykülerinin nüvesi” olarak adlandırabiliriz kanımca. İlmek ilmek örülen bir yazı/n anlayışının ilk kalp atışları, bir merdivende çıktığı ilk basamakları ya da dünyanın bütün sabahlarına ulanan ilk duyuşları gibi… Nasıl okursak okuyalım, okurken olabildiğince anlamaya çalışarak okumak gerekiyor; ilk imleri olduğu için, anlayışla karşılamak biraz da…
Geçmiş Şimdi Gelecek’teki öyküler, adlarının biraz gerisinde kalsalar bile unutmayalım ki: Onlar yine birer HAT öyküsü… Bu da onları yeterince değerli kılıyor. Yazar, ‘Sevgili Okur’unu bekliyor!
Merve Koçak Kurt – edebiyathaber.net (15 Haziran 2016)