İnsanoğlunun yıkıma yönelik baş döndürücü bir tutkusu var. Yok etme iştahı sevgiden, aşktan, tutkudan, hatta belki yaşama duyulan o en doğal yatkınlıktan bile baskın. İnsan doğaya, içindeki coşkulu dirimselliğe yabancılaştıkça daha da baskınlaşıyor bu iştah. Yok etmeye, yıkmaya yönelik arzu arttıkça daha da yabancılaşıyor insan kendine ve doğaya. Kısır döngü. Yıkım döngüsü. Yabancılaşma döngüsü.
Ne çok andırıyor para ile olan ilişkimizi, değil mi? Kullanmak için değil, sahip olmak için arzulanır para da yıkıma yönelik güç de. İstifçilikle ister insanlar parayı. Paranın getirdiği – güdük – gücü. Yıkıma yönelik arzu, her şeyi yok etme gücünü elde bulundurma isteği de böyle değil mi? Kim gerçekten ister her şeyi yok etmeyi? Ama hemen hemen herkes her şeyi yok edebilmeyi ister, değil mi? Kullanılmayacak ama insanı herkesten üstün kılacak bir güç? Sonsuz iktidarın kaynağı? Yıkım gücünü elinde tutan (ve diğerleri) her şeyi yok edebileceğini bilir, o bu güce sahiptir. Ama bu gücün anlamlı olabilmesi için her şeyin yok edilmemesi gerekmektedir. Bunu o da diğerleri de bilir. Kullanıldığı an kendini de yok edecek bir güçtür bu. Bunu herkes bilir. Ve yine de hükmeder. Ve yine de boyun eğerler. Ve yine de herkes her şeyi yok edebilecek gücü kendisi için ister.
Tam bir saçmalık. Akıl almaz bir komedi. Ve tabii kaçınılmaz bir yıkım.
Kurt Vonnegut ‘Kedi Beşiği’nde bu saçmalığın mizahını döküyor ortaya. Kapkara. Vonnegut’un dili her zaman kara, her zaman alaycı ve leziz bir şekilde, saçmanın aşikârlığından alıyor gücünü.
“İnsanlar ses tellerini hazır durumda tutmak için bir şeyler hakkında konuşma ihtiyacı hissederler ki gerçekten anlamlı laf edilmesi gerektiğinde ses telleri iyi durumda olur.”
Kedi Beşiği atom bombasından yola çıkıp San Lorenzo Cumhuriyeti’ne, modern peygamber/şarlatan (ve elbette “bilge”) Bokonon’a uzanıyor. Bomba saçma, San Lorenzo her muz cumhuriyeti gibi saçma. Bokonon ise ilginç ve saçma. Ve gerçekçi. Belki Kedi Beşiği’ndeki en gerçekçi karakter – e, kolay peygamber olunmuyor. Bokonon’un kitabından tadımlık bir alıntı:
Bir bölüm başlığı: “Son Bir Milyon Yılın Deneyimleri Göz Önüne Alındığında Düşünceli, Bir İnsan İnsanlık İçin Ne Umut Besleyebilir?”
Bölüm: “Hiç.”
Ve elbette saçmaların saçması: her şeyi yok edebilecek bir madde. Buz-dokuz. Atom bombasına imzasını atan bilim adamlarından birinin, Felix Hoenikker’in insanlığa son armağanı. Buz-dokuz. Adından da anlaşıldığı gibi, bilimsel yaratıcılığın son noktası. Buz-dokuz; sonra her şey tuzla buz.
“İnsan kötüdür ve ne yapmaya değer bir iş yapar, ne de bilmeye değer bir şey bilir.”
Apokaliptik metinlerin ustası olan Vonnegut, insana baktığında insanın aptallığını ve bu aptallığın yol açtığı/açacağı yıkımı görür. Gündelik yaşamdan uygarlığın “ulu” tarihine dek her şey bir saçmalıklar silsilesidir. Yıkıma koşan şapşal – ve kibirli – çocukların oyun bahçesidir dünya. Vonnegut bunu Kedi Beşiği’nde dilinin olanca sivriliği ve kıvraklığıyla ortaya koyar. Ancak oyun bahçesini ve kaçınılmaz görünen yıkımı anlatırken insani olana da yer ayırır.
Her şey ne denli saçma ve yıkıma yazgılı olsa da kahkahaya her zaman yer vardır.
“‘Olgunluk,’ der Bokonon, ‘hiçbir çaresi olmayan acı bir hayal kırıklığıdır; elbette kahkahanın her şeyin çaresi olduğu gerçeği bir kenara bırakılırsa.’”
Anıl Ceren Altunkanat- edebiyathaber.net (29 Mart 2018)