
Söyleşi: Aslı Kemal Gürbey
Özgül Süsler Yıldızlı, “HİÇ KİMSE MEZARLIĞI” isimli kitabın yazarı. Kitap bu hafta Kalan Yayınları’ndan çıktı. Dikkat çekici kapağıyla 128 sayfa. Sade bir Türkçe ile yazılmış, akıcı bir olay örgüsü var. Bir solukta okunan eserlerden. Yazar ile kitabı hakkında söyleşi yaptık. Buyurun söyleşimize…
Merhaba Özgül Hanım. Öncelikle sizin kim olduğunu, nelerle uğraştığınızı okurlarımıza tanıtarak başlayalım?
Merhaba! 45 yaşındayım. Fitness, taebo, pilates ve yoga eğitmeni olarak egzersiz danışmanlığı yapıyorum. 10 yıl eğitmenlikle birlikte yabancı bir misyonda farklı görevlerde çalıştım. Daha önce 3 farklı yayınevinden; biri şiir, biri deneme ve şiir, ikisi kişisel gelişim düz yazı ve şiir içerikli 4 kitabım yayımlandı. “Hiç Kimse Mezarlığı” 5. kitabım. Yaşam koçluğu, NLP, nefes koçluğu ve meditasyon eğitimleri de aldım. Bu alandaki bilgilerimden hem egzersiz danışmanlığı hem de yazarlık alanlarında faydalanıyorum. Öncesinde uzun yıllar İndigo Dergisi’nde köşe yazarlığı ve savaş sanatları antrenörlüğü yaptım. Evliyim. 26, 21 ve 8 yaşlarında 3 güzel kız çocuğunun annesiyim.
Romanınız gibi kitap kapağınızı da beğendim. “Hiç Kimse Mezarlığı” romanının ilham kaynağı nedir? Bu hikâyeyi yazmaya nasıl karar verdiniz?
“Hiç Kimse Mezarlığı” özel ilişkilerinde hep aynı döngüleri yaşayan bir kadının, kök inanç ve duygularını bulma ve yüzleşerek hayatını dönüştürme yolculuğunu anlatır. Ben kitaplarının konusuna öncesinde karar vererek yazan biri değilim aslında. Sadece köşe yazılarımda konu belirleyip yazdım şimdiye kadar. Kendim geçmişle ilgili bir düğümümü çözdüğüm sırada yazdığım bir şiir etrafında örüldü bu romanın hikâyesi. Sonra bir kartopu gibi sürüklenerek ve beni de peşinden sürükleyerek kendini büyüttü. Kapak hakkındaki olumlu geri bildirimleriniz çok kıymetli. Romanı okuyup bitirenlerin kapağa tekrar bakıp hikâyeyi içselleştirmelerine niyetle oluşturuldu.
Kitabınızın adı oldukça çarpıcı. “Hiç Kimse Mezarlığı” adını seçmenizin özel bir anlamı var mı?

Olmaz mı? Kahramanımız Güneş’in geçmişe yolculuğu, hayatından çıkmış adamların yasını tutmadığını, onları gömmediğini ve cesetleriyle birlikte yaşadığını fark etmesiyle başlıyor. Her birinin yarattığı düğümü çözdükten sonra tek tek gömdüğü yer de yüreğindeki HİÇ KİMSE MEZARLIĞI.
Ana karakter Güneş’in içsel yolculuğu, kendi hayatınızla ya da gözlemlediklerinizle bağlantılı mı?
C şıkkı hepsi diyebilirim bu soruya cevaben. Hem kendi hayat deneyimimden hem gözlemlediklerimden hem de hayal gücümden alınan verilerin, empatiyle harmanlanması sonucu çıkan bir hikâyesi var HİÇ KİMSE MEZARLIĞI’nın. Hikâyeye ayrı bir heyecan katan paranormal olaylar, paralel evren geçişleri temaları da gerçekle hayali dengeliyor.
Bu roman, geçmişle yüzleşme ve şifalanma temalarını işliyor. Sizce geçmişle yüzleşmek neden bu kadar önemli?
Geçmiş şifalanmadığında bu günü ve bugün şifalanmadığında geleceği etkiliyor. Çünkü çekim yasası gereğince kayıtlı duygulara uygun deneyimler çekiyoruz. Einstein’ın dediği gibi aynı şeyi yaparak farklı sonuçlar beklemek aptallıktır. Bu geçmişin günümüze bilinç boyutundaki etkisi. Eninde sonunda dönüştürülmemiş geçmiş, şimdi oluyor. Bir de çocukluğumuzdan, atalarımızdan aldığımız bilinçaltı kodlar var ki fark edilmesi ve dönüşmesi en zor olan kısmı burası. Son zamanlarda gündemde olan regresyon ve bilinçaltı temizleme terapileri bu alanla direkt ilgili. Ama kişi işaretleri takip ederek kendi kodlarını kendisi de çözebilir. Kahramanımız Güneş, bunu yaparak okuyucuya bu yönde yol da gösteriyor aslında.
Bu romanı yazarken en çok zorlandığınız veya sizi en çok etkileyen kısım neydi?
Yazarken en çok etkilendiğim kısım Güneş’in SESSİZ KÖY’deki deneyimlerini yazmaktı. Hem yazarının hem oyuncusunun kendisi olduğum bir filmde gibi hissettim kendimi. Hatta Sessiz Köy’de, hikâyenin kahramanının ta kendisi olarak tüm yazılanları en derin şekliyle yaşadım, hissettim ve günümüz insanının böyle arınma merkezlerine ne kadar ihtiyacı olduğunu düşündüm. Okuyucuyu da etkileyeceğini düşünüyorum.
Yazma süreciniz nasıldı? Karakterleri ve olay örgüsünü oluştururken nasıl bir yol izlediniz?
Aslında benim izlediğim bir yol yoktu. Yol önceden belirlenmiş ve ben de o yolda karşılaşacaklarımdan habersiz yürüyorum gibi hissediyordum. Yazmaya oturduğumda “Bakalım neler olacak?” diyerek gelen ilhamı merakla, ilgiyle ve şükürle karşıladım. Ne zaman akıl yürüterek bir olay örüntüsü oluştursam, oluşturmaya çalıştığım örüntünün ters köşesinde buldum kendimi.
Kitabınızda ele aldığınız şifalanma süreciyle ilgili kişisel veya profesyonel deneyimleriniz var mı?
Bireysel olarak regresyon terapi ve bilinçaltı kodları çözme ile ilgilenmemin yanında nefes teknikleri ve meditasyonla kendi yoga seanslarımda da geçmiş şifalandırma meditasyonları yaptırıyorum. Yoga felsefesinde de bizim kültürümüzde olan “Ne ekersen onu biçersin” “Dede koruk yemiş, torunun dişi kamaşmış” atasözlerimiz tadında öğretiler mevcut ve bu felsefeyi seanslarımda işliyorum. Tüm bu teknikler ve öğretiler dışında, geçmişini şifalandırma yeteneği insanın doğasında, doğal halinde var zaten. Bir tırtıl gibi geçmişin kozasında sıkıla sıkıla kendi kelebeğimizi uçuruyoruz.
Bu kitabı okuyan birinin hayatında nasıl bir iz bırakmasını bekliyorsunuz?
Ben bir okur olarak kitaplardan çok şey öğrendim. Beklediğim mesajların çoğu kitaplardan geldi. Bu kitabı okuyanlarda da yaratmayı umduğum etki, öz dönüşümlerine vesile olması. Aralarda düz yazıyla sayfalarca ifade edilse aynı empatiyi yaratmayacağını düşündüğüm şiirler var. Okudukları bölümlerde eksik kalan parçaları tamamlayacak, duyguyla bütünleyecek şiirler…
Son eserinizden önce başka kitaplar da yazmışsınız. İlk kitabınız ile son kitabınızı mukayese etmenizi istesem yorumlarınız neler olurdu?
Bence yazmak geliştirilebilen bir yetenek. Tecrübe de yazım tekniğine, olay örüntüsü oluşturma tarzına bir özgüven ekliyor. Öze güvenince de o gerekeni yapıyor. Ben hem deneme hem şiir hem de roman yazıyorum. Deneme ve romanda da bağlayıcı şiirler kullanıyorum. İlk kitabımla son kitabım arasındaki geçişte kendi özgün tarzımı daha da oturttuğumu görebiliyorum. Yani beni tanıyan okura birkaç farklı eser verseniz hangisinin benim kalemimden çıktığını bilir.
Son sorum da şu olsun: Yakın gelecekte sizden yeni bir kitap bekleyelim mi? Cevabınız evet ise takvim belli mi?
Ben biri bitmeden diğerine başlayan bir akışla yazanlardanım. İki farklı esere başladım. Biri roman biri şiir. Hangisi önce ilerler, nasıl yol alır bilmem. Ben yolda olmayı hedefe varmaktan çok daha kıymetli buluyorum. Öyle olunca da hedefe varma süresi ilginç bir şekilde kısalıyor. Yeni eserlere niyet ettik, eyleme geçtik nasip olsun diyelim.
Söyleşiyi sonlandırırken okurlarınızın bol olmasını diliyorum. Zaman ayırdığınız için de ayrıca teşekkür ederim.
Okuyucuyla hasbihal etmeme imkân sağladığınız için ben teşekkür ederim.
edebiyathaber.net (31 Ocak 2025)