Söyleşim derken…
Benim Söyleşimler/Diyaloglar adını verdiğim konuşmalar…
Birçok söyleşi kitabı yayımlamama karşın, bu konuda düşlediğim bir söyleşim kitabını henüz kuramadım. Zaman zaman “o” / karşımdaki kişinin kim olması gerektiğini düşünerek adlar listesi çıkardığım olmuştur.
2004’te, Paris’te, Meridien Hotel’de Adonis’le buluştuğumuzda; ilk aklıma düşen adlardan birinin o olabileceğini düşünmüştüm.
Akşam, bir Lübnan lokantasındaki yemekte uzayan sohbetimizde bu düşünce bende iyice pekişmişti.
Adonis’te beni etkileyen şey; donanımı, hayata bakışı, yaşama felsefesi ve protest duruşuydu.
Dönüş sonrasında bana ilettiği kitaplar arasından Chantal Chawaf’ın Identité inachevé/Tamamlanmamış Kimlik’ini Necla Işık’a çevirtmiş, ardından kızı Ninar Esber’in yaptığı söyleşi kitabı Coneversations avec Adonis, mon pere/Babam Adonis’le Sohbet’i de Ayten Er’e çevirmesi için iletmiştim. Adonis’i çalışmaya başlamıştım bile, anlayacağınız…
Yeni bir söyleşi kitabı düşüncemi Adonis’e açtığımda; bir araya gelmenin zorluğundan söz etmiştik. Tek yol kalıyordu, yazışarak bunu gerçekleştirmek. Bu da, kitabın ruhuna aykırıydı.
Gül Işık’la yazışma ve konuşmalarımızda Juan Goytisolo ile böylesi bir söyleşim kitabını hazırlaması gündemimize gelmişti. Işık, bir zaman yaratıp bunun için kalkıp Marakeş’e gitmeyi bile planlamıştı. Gül Işık, ne düşündüğümü çok iyi anlamıştı. Goytisolo ile ilk kez böyle bir kitap yapılacaktı üstelik. Gül Işık ise bunun için çok iyi bir addı üstelik; yalnızca çevirmeni olduğunu için değil, donanımı, hayata bakışı, söyleyecek sözü olmasıyla benzersiz bir kitabı ortaya çıkaracağından emindim.
Yayıncılık uğraşıma noktayı koyunca bu iki proje de, diğerleri gibi, kalakaldı.
Emre Kongar Kitabı’nı hazırlarken, yayıncıma bu yöndeki önerilerimi yazıp iletmiştim. “Diziyi bitiriyoruz” gerekçesiyle pek sıcak bakılmamıştı.
Önerdiğim o adları burada anmak istemem. Belki günün birinde gene gündeme gelebilirler.
Peki, nedir bu “dedim-dedi” dışındaki “söyleşim”den anladığım?
Soru soran, soruları yanıtlayan biri biçiminde bir söyleşi olmayacağına göre; her iki kişiyi bir araya getiren belirli konular ve o konular ekseninde ne düşünüp/ürettikleri, asal uğraşılarının seyri… O iki insanın da bu alanlarda sözü olması gerekiyor. Yani bir kişinin (sorucu) diğer kişiyi (yanıtlayıcı) salt konuşturduğu değil, karşılıklı diyaloglarla yeni konulara açılan, tartışmalarla ivmelenen, yeni düşüncelerle ve belki de karşıt görüşlerle renklenen söyleşimler…
Başlayan ve süren… Ara zamanlar bırakılıp sonra yeniden dönülen…
Bunun ille de “edebî söyleşim” olması gerekmiyor. Farklı kesimlerden farklı kişilerin bir araya gelmesi ve yaşanan zamanın ruhunu da katarak kendi kişisel tanıklıklarıyla uğraşılarını ve düşüncelerini yansıtmaları yeter… Bir yanıyla da belgesel niteliği olan söyleşimler…Politikacıdan modacıya, oyuncudan şarkıcıya, yazardan işadamı/kadınına…Ünlü ünsüz toplumun farklı kesimlerinden kişilerle böylesi söyleşimleri kurabilecek kişileri bir araya getirmek… Bir iki örnek çalışmayla bu tarz söyleşimlere adım atmaktı düşüncem…
“Kanıtlanmış Sözler Ansiklopedisi”
Yıllar önce, “Kanıtlanmış Sözler Ansiklopedisi”ni yazmaya başladığımda, çıkış noktam; gazete ve dergilerde yapılmış söyleşiler ve röportajlardan dikkatimi çekenleri okuyarak notlar almamdı. Konuşulan kişinin herhangi bir konuda söylediği düşündürücü/ilginç bir veya birkaç cümleyi oradan çekip alarak, o kişi ile ilginç bulduğum bu düşüncesini ilişkilendiren kısa bir metin yazıyor, ardından o düşüncelerin üzerinde aynı ölçüde ikinci bir metin kuruyordum. Ve son olarak da “ana düşünceyi” kendi yaşam deneyimim/gözlem/ düşünce ve duygularımla tamamlıyordum.
Farklı farklı kimliklerin kendi yaşam deneyimlerinden süzüp getirdikleri düşünceleri “kanıtlanmış söz” olarak nitelendiriyordum ki öyleydi her biri. Yazılıp anlatılmaya değerdi.
Bir iki gün önce, Hürriyet Gazetesi’nde Orhan Pamuk ve Meryem Uzerli ile yapılmış iki ayrı röportaj yayımlanmıştı. Her ikisini de okurken altı çizilesi cümleleri bir yana çıkardım. Pamuk’unkileri bir başka yazıya bırakarak, Uzerli’nin cümlelerine bakalım:
“Ben bir kadınım, tabii ki herkes gibi ben de, beni tamamlayabilecek bir erkek hayal ettim.”
“Kadın-erkek ilişkisi açısından ‘dengesiz bir enerji’ var Türkiye’de. Garip seksüel bir enerji ve kadın olmak orada daha zor. Rahat olamıyorsun. Güvenemiyorsun, insanların aklından ne geçiyor anlayamıyorsun, göründüğü gibi değil insanlar, hep kendini koruyup, kollaman gerekiyor.”
“Çünkü ben bir adam sevdim ve o adam aslında yoktu. Ben onu idealize ettim. Bir resmi sevmek gibi. Arkası boştu. Ama tabii ki zaman içinde ona âşık oldum ve aşk acısı çektim. Bir yıl süren ilişkimiz boyunca, ben her şeyimi ona verdim. Her anlamda. Kendimi unuttum.”
“Kanıtlanmış Sözler”i bu biçimde yazarken, zaman zaman sözlerini alıntıladığım bazı kişilerle o sözünü ettiğim kitabı kurabilecekmişim gibi bir düşünceye kapılırım. Hatta bazılarını da, ‘şu kişi onunla yapmalı/yapar’ diye de not ederim.
İşte Meryem Uzerli’nin kişiliği/kimliğinden yansıyanları bir söyleşim kitabına taşımak, Türkiye’nin pop-kültürünün arka planını göstermek… Böylesine aklı başında bir insanın nasıl tüketildiğini anlatabilmek… Uzaktan yakına bakabilmek… Ayşe Arman, Uzerli ile böyle bir söyleşimi enine boyuna tartışarak pekala ortaya çıkarabilir üstelik…
Yayınevleri yeni fikirlere ne kadar açık?
Bu örnekleri çoğaltabilirim elbette. Ve karşımıza öyle bir durum çıkar ki, insan salt böylesi bir “söyleşim” dizisi için bir yayınevi bile kurabilir!
Şu an ki yayın ortamımızda, yayınevlerimizin bu tarzı yansıtan özgün, kendi yarattıkları dizileri var mı?
Bence yok!
Tıpkı “montaj sanayii” gibi, hazırcıyız henüz. Seçip çevirtip tamamlıyoruz işi! Birkaç biyografi dizisine bakın yeterli.
Böylesi bir adım çaba gerektiriyor, özen, uğraş ve donanım gerektiriyor.
Yayıncılığımız, Serdar Turgut’un altını çizdiği gibi; “yeni fikirler oluşturma” düşüncesinin pek uzağında.
Bilmem siz ne dersiniz?
PS: Sahi, biz, bir zamanlar İnci Asena’yla böylesi bir kitabını kurmaya başlamış, yol da almıştık. Onun henüz Türkiye güzeli olduğu zamanlara gelememiştik bile… Bir gün bunu da yazmalı ve devamını getirmeli bu kitabın; İnci’nin, “Kim ilgilenir” demesine aldırmadan tamamlamalı…
Feridun Andaç – edebiyathaber.net (27 Ağustos 2013)