Pablo Neruda’ya gittim, evde yoktu! | Metin Celâl

Nisan 24, 2024

Pablo Neruda’ya gittim, evde yoktu! | Metin Celâl

Şili’ye gidip Neruda’nın evini ziyaret etmemek olmazdı. Neruda’nın La Chascona, La Sebastiana ve Isla Negra’daki üç evi müze haline getirilmiş. Yol yorgunluğunu atar atmaz ilk iş olarak Neruda’nın Şili’nin başkenti Santiago’daki evini, La Chascona’yı ziyaret ettim.

Ev, Santiago’nun eğlence yerleri ile ünlü, turistik bir mahallesinde. İki katlı yapılardan oluşan mahallenin hemen her duvarında resimler var. Bu resimlerin birçoğu da sanat eseri sayılabilecek nitelikte yapılmış. Neruda’nın masmavi evinin sokağa bakan yanının duvarlarında da etkileyici resimler var.

La Chascona, dışarıdan bakınca sadece üst kattaki küçük pencereleri ile bir evden çok depo ya da işyeri izlenimi veriyor ilk bakışta. Tabii ki bu ilk izlenim yanıltıcı, çünkü ev tek bir yapıdan oluşmuyor. Başlangıçta sadece oturma odası ve yatak odasından oluşan ev, mutfak ve yemek odasının eklenmesiyle büyümeye devam etmiş. Daha sonra bir bar ve kütüphane inşa edilmiş.

Neruda’nın o zamanki sevgilisi ve son eşi Matilde Urrutia için yaptırdığı ev birçok yapıdan oluşuyor. Neruda, Matilde’nin saçlarından esinlenerek eve “Dağınık” adını vermiş.

İlk yapıdan içeri girince geniş, bol ağaçlı bir bahçeye ulaşıyorsunuz. Bahçe dik bir yamaçta yükseliyor ve diğer yapılar bu dik yamaçta yer alıyor ve birbirleri ile doğrudan bağlantıları yok, bahçeden geçmek gerekiyor. 11 Eylül 1973 darbesinden sonra saldırıya uğrayan ev Matilde Urrutia’nın çabalarıyla eski haline kavuşturulmuş.

Neruda bir deniz aşığı ve koleksiyonlar koleksiyoncusu. Evin mavinin çeşitli tonlarındaki odalarında bol bol denizcilikle ilgili malzemelere, duvarlarda tarihi haritalara rastlıyorsunuz. Onların yanında Afrika maskları, Asya’dan gelmiş heykeller ve usta ressamların resimleri duvarları süslüyor. Neruda bu koleksiyonları diplomatlık döneminde görev yaptığı ülkelerden toplamış.

Dostlarını konuk etmeyi seven Neruda’nın evinde yemek salonu, misafir odaları yanında bir de bar var. Tam teşekküllü bu barda Neruda içkiler hazırlar, bir garson gibi ikram edermiş. Evde birden fazla çalışma masası var ama esas çalışma odası yukarıdaki yapılardan birinde. Burada camekanlar içinde Neruda’nın Dünya dillerine çevrilmiş kitaplarının bir bölümü sergileniyor.  Bu kitaplar arasında Adnan Özer’in iki ve Erdal Alova’nın bir çeviri kitabını görmek hoş oldu.

Evde tek eksik Neruda’nın defterleri, daktiloları ve kütüphanesi. Pablo Neruda kütüphanesini 50’li yılların başında Şili Devlet Üniversitesi’ne bağışlamış. Peki kendine ayırdıklarına ve sonraki yirmi yılda toplanan kitaplar ne oldu?  

İnternet sitesine bakarsanız Neruda Vakfı şairin kütüphane ve arşivlerini düzenlemiş.  Bu kitaplar artık Pablo Neruda Vakfı Kütüphanesi’nde. Özel izinle girilebilen vakfın kütüphanesinde Neruda’nın eserlerinin çeşitli basımları ve çevirilerinin yanı sıra şair hakkında önemli biyografik ve edebi çalışmalar da yer alıyormuş. Birçok eski, nadir, benzersiz veya değerli kitap içeren Pablo Neruda’nın kişisel koleksiyonu yaklaşık 5.000 cilt ve ihtisas bölümü 6.500 ciltten oluşuyor. Fotoğraf arşivinde 5.000 öğe var. 1.550 parçalık basın kupürleri, 5000 mektup, 5000 el yazması varmış kütüphanede.  Ama nedense bunlardan birkaç parça bile sergilenmiyor. Neruda’nın her konudaki koleksiyonlarından parçaları görüyorsunuz ama kitap merakı ile de bilinen şairin esas işinin kaynaklarını göremiyorsunuz.

Aynı durum Santiago’dan arabayla 1,5 saat uzaktaki, Pasifik Okyanusu kıyısındaki Isla Negra’daki evi için de geçerli. Neruda Vakfı yönetimi şairin büyük kitap koleksiyonundan birkaç parçayı bile müze evlerde sergilemek gereği duymamış. Herhalde insanların kitaplarla pek ilgili olmadığını düşünüyorlar.

Isla Negra, bir sahil beldesi. Zamanında at sırtında ulaşılabilen yöreye Neruda’nın müze evinin turistik bir canlılık kattığı anlaşılıyor. Müze eve büyük bir ilgi var. Evi gezebilmek için hafta sonları uzun süre beklemek gerekiyormuş, biz hafta içi bir gün uğradığımızdan şanslıydık. Yerli ve yabancı birçok turistin yanı sıra öğrenciler de giriş sırasındaydı. 10 dakika kadar bekledikten sonra içeri girdik.   

Evin bulunduğu bölge Las Gaviotas (Deniz martıları) diye adlandırılmış, bölgeye Isla Negra adını veren Neruda’ymış. Üzerinde sadece taş bir kulübe bulunan arsayı 1938’de at sırtında ulaştığında görüp beğenmiş Neruda. Anılarında, “Isla Negra’nın çalkantılı okyanus hareketleriyle birlikte vahşi kıyıları, yeni şarkımın macerasına tutkuyla teslim olmamı sağladı” diye not etmiş ve burada başyapıtı Canto General’i ve birçok eserini yazmış.

1948’de inşaat başlamış ve yine dağınık ve biraz da uyumsuz bir ev ortaya çıkmış.  Muhteşem okyanus manzarasının evin her yerinden görülmesini amaçlamış Neruda. Bu ev de 11 Eylül 1973 darbesinden sonra basılmış, neyse ki “Bakın etrafınıza; burada sizin için tehlikeli olan tek bir şey var: şiir” diyen Neruda’nın uyarısı etkili olmuş ve ev yağmalanmaktan kurtulmuş. 

Ev tam bir müze görünümünde. Başta denizle ilgili koleksiyonlar olmak üzere gemilerin figür başları, yelken imbikleri, şişelerin içindeki gemiler, deniz kabukları, kahalote dişleri, tuhaf şekillerdeki şişeler, cam küllükler, maskeler, antika ayakkabılar ve pipolar gibi koleksiyonlar art arda sıralanıyor.

Müze evin tanıtımında “Burası şairin yazmaya inzivaya çekildiği bir alandı” deniyor ama yazmaya dair pek bir şeye rastlayamıyorsunuz. Söylediğim gibi bu evde hemen hiç kitap yok, sadece bir çalışma masasında Neruda’nın defterlerinden birkaç sayfanın renkli fotokopisi vardı. Görünüm esas olarak bir koleksiyonlar koleksiyoncusunun evi halinde. En azından Neruda’nın tüm kitaplarının ilk baskılarını görmek isterdim.   

Bu evde de bir bar var. Barın kirişlerine şair dostlarının isimleri kazıtmış. “Nâzım Hikmet” adını da hemen görüyorsunuz.  

İki ev de özenle düzenlenmiş, korunmuş yapılar. Şili’yi her ziyaret edenin mutlaka gördüğü yerlerden. Önemli turistik merkezler ama bilmeyenler için bu evlerde Dünya’nın en büyük şairlerinden birinin yaşadığın anlamak kolay değil.  

edebiyathaber.net (24 Nisan 2024)

Yorum yapın