Pek çok evin kapısı cehenneme açılır | Serkan Parlak

Ekim 16, 2018

Pek çok evin kapısı cehenneme açılır | Serkan Parlak

Adam Öykü, Varlık ve Dünyanın Öyküsü dergilerinde öyküleri yayınlanan kültür sanat dünyasının kıdemli editörlerinden Sibel Ateş Engin’in ilk kitabı “Bu Evde Kimse Yaşamıyor” geçtiğimiz günlerde Everest Yayınları’ndan çıktı.

Tabuları yıkan kadın bakışının her satırda hissedildiği kitapta on dört öykü bulunuyor. Anlatıcıların, başkahramanların ve yan kişilerin hemen hepsi kadın. Geçmişi üzerlerinde ağır bir yük olarak taşıyorlar; travmalar ve takıntılar bütün hayatlarını etkiliyor. Her seferinde çağrışımları tetikleyen nesne, söz ya da durumdan hareketle, çocukluğun kötü anılarına geri dönüyorlar. Arınmak için anlatmayı seçiyorlar, yaralarını açıyorlar. İyi de ediyorlar. Ailenin karanlık yanları daha görünür oluyor böylece.

Bedenler, kimlikler ve benlikler bütün öykülerde sorunsallaştırılıyor. Annelik durumunun yarattığı travmalar, doğum ve kayıplar psikolojik sorunlara yol açıyor. Annesi olmamak, anne olamamak çok zor; intihara bile götürebiliyor. “ Ölüm bir şenlikti, düğündü, keşke insanların ölüsüyle birlikte yaşama şansı olsaydı,” diyor anlatıcı. Bir anne bebeğinin ölümüne nasıl dayanabilir? Evlilik toplumun dayattığı bir olgu, aile üzerinden gerçekleşmesi büyük handikap. Çocuğun aileye bağımlı olması da öyle, özgürlükse ayrı bir varoluş sıkıntısı olarak kendini gösteriyor. Erkekler baba ya da kardeş olarak kâbus gibi fırlayıveriyorlar satır aralarından. Gölgeleri kadın kahramanların üzerinde dolaşıp duruyor. Aile, cinsellik ve aşk üçgenine mahkûm etmeyen sevgiliye özlem de yeri geldiğinde can yakabiliyor.

Kitabın en sevdiğim öykülerinden biri olan “Ölüm Bu Şakası Olmaz”da anneye duyulan öfke kahramanı, onun ölü bedeninden öç almaya kadar götürüyor. Yaşarken yüzüne söyleyemediklerini mezarından çıkarttırdığı ölü bedenine haykırıyor. Beddua ediyor, içini döküyor. Aklı beş yaşında biri gibi, ancak tabuları öncelikle çocuklar yıkabilir. Kapanışta çatışma billurlaşıyor. Deli kadın kahraman, bu kez anne sevgisine, sıcaklığına olan ihtiyacını dile getiriyor. “Babam Haklı”da ise anne ve babalı evlere, mutlu aileye olan özlem ön plana çıkıyor. Çatışmayı bu kez evden ayrılık anı oluşturuyor. Geleneksel yapının her geçen gün dağılıp gitmesine tepki de söz konusu. Ancak özgürlük için bu gerekli, güvenlikle çatışıyor bile olsa. “Ne kadar sevseniz ne kadar nefret etseniz de ailenin sizi her yerinizden bağlayan, bağımlı kılan bir yanı var. Kız ya da erkek çocuk hepimiz anneye göbekten bağlıyız. Ölene kadar kurtulmaya çalıştığımız o göbek bağı pek çok zaman boğazımıza sarılsa da ondan kurtulmak pek mümkün değil galiba. ‘Babam Haklı’ öyküsünde karakterin söylediği gibi ‘varlıklarında kaçılası yokluklarında özlenesi.’ Annemi de babamı da kaybettim. Ama şimdi aylarca küsüp konuşmadığım babamla bir kahve, annemle de bir sigara içmek için neler vermezdim.” diyor yazar Sibel Ateş Engin, Akşam Kitap ekinde Tolga Meriç’le mülakatında. Bütün arızalarına rağmen ölüp gittikten sonra anne ve babamızla yeniden bir araya gelme isteğimizin kökeninde ne var gerçekten? Hesaplaşma yalnızca ölüm yaklaşınca değil hayat boyu sürecek belki de, dağılmayı ve birleşmeyi göze alarak.

Hikâye anlatma ustası kadınlar; deyim, atasözü ve argoyu kullanıp kendi hayatlarını dönüştürerek tek kişilik oyunlar sergiliyorlar. İşlevsel betimlemeler  gerçeklik etkisini artırıyor. Tam zamanında ve yerinde patlayan ünlemler, sıçramalarla ilerleyen hikâyelerle çok uyumlu. Aile hayatının boğuculuğu ve huzuru yoğun diyaloglarla ve iç konuşmalarla örülüyor. Öykü odağının gerektirdiği kadarıyla varlar.  Sibel Ateş Engin, ilk öykü kitabında kadınlık durumu, annelik ve ayrımcılık temaları çevresinde çocukluğa geri dönüşler yaparak hayatın en temel meselelerine edebiyatın gücünü kullanarak derinlikli açılımlar getiriyor. “Ölüm Bu Şakası Olmaz” ve “Ölümün Mevsimi Olmaz” öyküleri ise barındırdıkları ipuçlarından hareketle gizli bir romana yönelik beklenti yaratıyor. Kurmaca, gerçeklik, sosyoloji ve feminizmin iç içe geçtiği umut veren bir ilk öykü kitabı var elimizde. Değerini bilmek gerek.

Serkan Parlak – edebiyathaber.net (16 Ekim 2018)

Yorum yapın