Söyleşi: Serkan Parlak
Pelin Erdoğan ile Müptela Yayınları etiketiyle okurla buluşan son romanı “Hoş Geldin” hakkında konuştuk.
Pelin Hanım, yeni romanınız “Hoş Geldin” geçtiğimiz günlerde Müptela Yayınları etiketiyle okurla buluştu. Sizi ilk kez tanıyacak okurlarınızı da düşünecek olursak kurmaca türlerle olan ilişkiniz, yazma serüveniniz ve yeni kitabınızın ortaya çıkış sürecini anlatabilir misiniz?
Son romanımda sıklıkla şu cümle yer aldı: “Dünyaya neden geldiğini anlamak bir insan için en büyük sorumluluk.” Her insan farkında olarak ya da olmayarak çevresinde gördüklerini, işittiklerini, hissettiklerini anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyor. Yaşamını kimi çalışarak, kimi yazarak, kimi konuşarak, kimi şarkı söyleyerek, kimi dans ederek sindiriyor. Bu dünyada kurgu ve gerçek iç içe aslında. Uyku ve uyanıklık arasında ne var bilmiyoruz ama uykuyu ve uyanıklığı iyi biliyoruz. Hâl böyle olunca rüyalar da hem gerçekliğimize hem kurgularımıza dahil oluyor. İşte benim için yazmak böyle bir deneyim, hem gerçek hem de kurgu dünyam. İkisinin arasında ne var bilmiyorum. Emin olduğum şeyler, yazdığım şeyler ile yazmadığım şeyler. Arasındakilerse benim için olduğu kadar herkes için de sır olarak kalacak.
Her ne kadar okuma ve yazma deneyimleri, işçilik ve gözlem gücü önemli olsa da romanınıza başlarken ilham kaynaklarınız neler oldu? Bu soruyla ilişkili olarak şunu da sormak isterim, romanınızın ilk taslaklarını nasıl oluşturdunuz?
Kuantum fiziği alanında doktora eğitimi alıyorum. Bu süreçte atom altı parçacıkların dünyasına daldım ve Kur’an okudum. Evrenin doğuşunu anlamanın insan için en ince çizgide dengede kalmayı sürdürebilmek çabası olduğunu hissettim. Kitabımdaki merkez karakterlerimden biri kuantum fizikçisi. Evreni, yaratılışı anlamakta aşırı bir hırsa kapıldı, o ince çizgideki dengesini kaybedip defalarca yere düştü. Aşırı hırs ona kötülük getirdi. Her kötülüğü savan bir şifanın olması yaratılışın özünde var. Böyle olduğunu hissediyorum. Bu kişiyi kurtaran şey ise sevgi dolu eş ile inançlı ve bilge babaanne oldu. Babaanne Kur’an’dan yaratılışla ilgili bölümler okudu, her ikisine de öğütler verdi. Bir tür inanç ve iyileşme hikâyesi yazdım. Kitapta akademik bilgiler, Kur’an’dan az da olsa bölümler ve bolca bilgelik taşıyan öğütler var. Hepsinin birbiriyle kaynaşmasını önemsedim.
Elinizdeki malzemeyi kurgu için yeniden üretip dönüştürürken nasıl bir süreç işliyor; mekânlar, atmosfer, diyaloglar ve özellikle roman kişileri söz konusu olduğunda.
İkinci soruya verdiğim cevap bir bakıma bu sorunun da cevabı aslında. Eşlerin yaşadıklarını, hırslarını, aşırılıklarını, meraklarını ve dünyaya neden geldiklerini anlama sorumluluğunu çeşitli duygu durumları ve olaylar aracılığıyla anlatmaya çalıştım.
Aşk, özlem, evlilik, takıntılar, merhamet, hastalık, ölüm ve aile gibi izlekleri romanınızın üç merkez karakterinin gelgitleri ve duyguları eşliğinde görünür kılma çabanız dikkat çekiyor. Odaklandığınız temalardan hareketle özellikle roman türünü seçmenizin nedeni nedir?
Yazarken bir tür seçmiyorum. Kısa öykülerim en çok sevdiğim yazılarım. Yazmaya başladığımda bana da önceleri sır olan bir yol açılıyor. O yola giriyorum. Özenle yürüyorum. Sona varmak değil amacım. Yürüyorum. Kelimeler kol kola girerken okuduklarım, yaşadıklarım, gördüklerim bana eşlik ediyor. Fiziki ve duygusal deneyimlerim bir öykü, roman ya da başka formlarda bir bütün oluşturuyor. Bu romanımda inanç ve iyileşme hikâyesi öne çıktığı için kitabım raflarda “kişisel gelişim” adı altında toplanan kitaplar arasında yer aldı.
Pelin Hanım sizce romanda, öyküde, şiirde döneme göre bazı konular, izlekler ön plana çıkıyor mu, son dönemde ilişkiler, kadınlık ve erkeklik durumları, bireysel içe dönüş ve yolculuk, geçmişle hesaplaşma, ölüm, hastalıklar, aile ve yabancılaşma mesela. Sizin de bu anlamda zamanın ruhundan etkilendiğinizi söyleyebilir miyiz?
Elbette. Etkilenmemek mümkün değil. Son yıllarda kuantum fiziğinin dünyamızı, evreni daha iyi anlamamız için kucağımıza döktükleri etkilendiğim alanlar içinde en etkilisi oldu. Konuyu akademik olarak çalışıyorum ancak “kuantum” kelimesinin yaşamımızda neredeyse pek çok alanda zikrediliyor olmasına başka bir gözle bakmaya çalışıyorum. Herkes konuyu farklı bir açıdan anlamaya, kullanmaya çalışıyor. Bunlar etkiliyor beni. Ayrıca insanların kalplerinde var olan muazzam inanç izleri dünyaya, evrene mucizevi güzellikler katıyor, onu anlamlı kılıyor.
Roman türünde başucu yazarlarınız kimler, başucu kitaplarınız hangileri ve son dönemde neler okuduz?
Öncelikle Dünya klasikleri elbette. Özellikle Dede Korkut Hikâyeleri bu ara fazlasıyla iç içe olduğum bir metin, Michio Kaku’nun kitapları da.
Dergiler, dijital mecralar, sosyal medya, filmler… Yazarların, yayıncılığın ve okur kitlesinin geldiği son noktayı da göz önünde bulundurarak hem Dünya geneli hem Türkiye özelinde roman türünün geleceği hakkında ne gibi öngörüleriniz var?
Roman türü asla eskimeyecek, yenilmeyecek, yok olmayacak bir değer. İnsanlık var oldukça yaşayacak bence.
edebiyathaber.net (22 Kasım 2023)