Peride Celal: Yazdıklarıyla barışamayan yazar | Özlem Narin Yılmaz

Ağustos 27, 2024

Peride Celal: Yazdıklarıyla barışamayan yazar | Özlem Narin Yılmaz

Peride Celal bir yazar arkadaşıyla sohbetinde romanı Deli Aşk için şunları söyler:

“Bir aşk romanı yazdım, yine benimle dalga geçecekler.” Bu cümle aslında yazarlığının ilk on beş yılında yazdığı tefrika romanlara ‘pembe roman’ damasını vuran yaygın cinsiyetçi görüşün kendisi tarafından da kabullenilmiş olduğu hissini verir. Tabi bu hissi veren sadece bu cümle değildir. Yirmi yaşındayken, 1935 yılında Ak Kız hikayesinin Yedigün Dergisi’nde yayımlanmasından itibaren 1950’lere kadar gazete ve dergilerde dört yüze yakın hikâyesi tefrika edilmiştir. Hatta o dönemlerde gazete ve dergi tirajlarını azımsanamayacak oranda arttıran eserler nedeniyle ‘tiraj yazarı’ diye bir isimlendirme bile mevcutmuş. Yazar, ellili yıllarda yazarlığında bir dönüşüm gerçekleştirip toplumsal içerikli, gerçekçi edebiyata yöneldikten sonra geçmiş dönemde yazdıklarını ağzına almayarak, bahsi açıldığında hoşnutsuzlukla konuyu değiştirerek adeta unutturmaya çalışır. Bu tavrı ölünceye kadar da değişmez. Tekrar basılmalarını istemez, hatta bazılarının ‘kaybolmasına’ göz yumar. Bu dönem yazdıklarından Dar Yol’un yazar arkadaşı Selim İleri’nin ısrarları sonucunda yeniden basılmasını kabul eder.

Peki ne olmuştur da Peride Celal belli bir dönemde yazdıklarını yadsımış, onlarla bir türlü barışamamıştır? Yazarlığındaki dönüşüm, üç yıl bulunduğu İsviçre’den dönüp Avukat Atıf Yönsel ile evliliğinden sonra başlar. Bu zamana kadar Peride Celal hep geçim sıkıntısı yaşamış ve hayatını idame ettirmek için sürekli olarak yazmak zorunda kalmıştır. Evlendikten sonra eşinin ekonomik olarak iyi durumda oluşu onu rahatlatmış, yazmak bir zorunluluk olmaktan çıkıp sevdiği bir uğraş olarak devam etmiştir. Üstelik eşi onun yazması için elinden gelen desteği vermiş, yazarlığını desteklemiş bir kitapseverdir.

 Yazmaya başladığı dönemde ve sonraki yıllarda Peride Celal hep erkek dünyasının içindedir. Gazete ve dergi çevreleri, o dönemin yazın dünyası neredeyse tamamıyla ‘erkek’ tir. Bunu sadece cinsiyet olarak değil, anlayış ve kadına bakış açısı olarak da ele almak gerekir. Otuzlu yıllarda bir kadının yazıyor olması, gazete ve dergilerde yazılarını yayımlatması, kitap bastırması o dönem erkek zihniyetinin çok da önemsediği ve alışık olduğu bir durum değildi. Hatta yazar o dönem katıldığı bir yazarlar toplantısında Halide Edip dışında tamamı erkek bir topluluk içinde bulunmaktan duyduğu rahatsızlığı yazıya döker. Peride Celal’in bu ortamlarda boy vermeye çalışan yazarlığı özgüvensiz ve arka planda suçluluk psikolojisiyle savaşan bir durumdaydı. Çünkü ne de olsa bir ‘pembe roman’ yazarıydı. Siyaset yapan, güncel politikaya dair tartışan, yazdıkları her daim gündem olan, döneme hakim görünen erkek yazarlar arasında kendisini güçsüz ve yeteneksiz hissetmiş olma ihtimali çok yüksek.

Belki de bu yüzden yazmak ve yazarlık konularına çokça kafa yormuş, bunu romanlarındaki yazar kahramanlar üzerinden de irdelemeye çalışmış bir yazardır. Dar Yol’da Sedat Kemal, Kurtlar’da ise baş kahraman yazardır ve özellikle Kurtlar’da yazar, yazmak ve yazarlık konularına çok kafa yormuştur. Her yazarın bir edebiyat kumaşı olduğuna inanırım. Neyi biçip dikerse diksin elindeki kumaşı kullanır. İster pembe bir balo kıyafeti diksin, ister günlük rahat bir elbise, isterse de modern bir kıyafet, kumaşı onu hep ele verir. Peride Celal kıymetli bir ‘yazarlık kumaşı’na sahipti, ama nedense edebiyat dünyası onun kumaşından ziyade ne diktiğiyle daha çok ilgiliydi.

Yaşar Nabi, Peride Celal için bir kitabında şunları yazmış:

“Peride Celal’in Cumhuriyet Gazetesi’nde sık denecek kadar hikayeleri intişar etmiştir. Hakiki hayatı muvaffakiyetle gösteren bu hikâyeleri gittikçe olgunlaşan bir sanat ve kalem mahsulü halini almaktadır. Yalnız bazen piyasa harcı ve sıra işi diyebileceğimiz bir kısım hikayelerini basit hadiselere, maceralara bağlamaktadır.”

Kurtlar: Bir Yazarın Karakutusu

Kurtlar romanının arka kapak yazısı “Kurtlar, her ne kadar bir özyaşam öyküsü gibi görünse de tam anlamıyla bir romandır, hem de Peride Celal’in en olgun romanıdır” cümlesiyle biter.  Kurtlar romanını okuyup bitirdiğimde ne yazık ki bu satırlara katılamadım. Peride Celal’in sönük, ruhsal bunalımların doruğunda yazılmış, deneysel ve modern roman sınırında gidip gelen bir yapıt hissi uyandırdı bende. Oysa daha öncesinde okuduğum Jaguar, Bir Hanımefendinin Ölümü, Melahat Hanım’ın Düzenli Yaşamı, Mektup, Dar Yol, Deli Aşk eserlerindeki canlı dili, edebi ufku, sanatsal kurguyu Kurtlar’da göremedim. Çünkü bana göre ne bir roman ne de bir özyaşam öyküsüydü. Yazarın hayata, edebiyata, edebiyat dünyasına, ailesine serzenişiydi adeta. Sarsıcı yüzleşmelerin sıkça işlendiği eser bir özyaşam öyküsü olarak yazılmış olsaydı çok daha sağlam bir edebi yapıya sahip olabilirdi diye düşünüyorum. Yazarın çok sık tekrara düşmesi, yayınevi ve kitabı yayıma hazırlayan editör için bir sorun teşkil etmemiş anlaşılan. Ne yazık ki azımsanamayacak sayıdaki edebiyat eleştirmeni kurgudan ve biçimden uzaklaşmış, okuyucuyu oradan oraya savurup duran anlaşılmaz eserleri ‘başyapıt’ olarak önümüze sürmekten kaçınmıyorlar.

Kurtlar romanında birçok siyasi figür ve olay da konu edilmiş. Peride Celal, Münevver Andaç ile arkadaştı ve bu vesileyle Nazım Hikmet’le arkadaş oldu. Dostlukları uzun yıllar sürdü. Nazım Hikmet 1950’lerde onun için “Küçük baltasıyla büyük bir ormanda yol açıyor.” Demişti.  Nazım’ın yurt dışına kaçmasında payı olduğu düşünülerek siyasi baskılara maruz kaldı ve bu süreçte üç yıl İsveç’te yaşadı. Peride Celal oldukça siyasi bir ortamda yaşadı ve yazdı. Sol çevreden yazarlar, eleştirmenler, arkadaşlar onun ‘neyi’ yazdığıyla fazlasıyla ilgiliydi.  ‘Kadın işi’ birtakım romantik hikayeleri bırakıp toplumsal içerikli eserler yazması yönünde psikolojik baskı uyguladıklarını Kurtlar romanının satır aralarından anlıyoruz. Peride Celal bu güçlü dip dalgaya karşı koymuş mudur? Peki yazarlığının ilk on beş yılında yazdıklarını sahiplenmek istememesinde bu dip dalganın payı yok mudur?

Yazar kız kardeşliği: Peride Celal ve Katherine Mansfield

Peride Celal külliyatını okurken bazı kitaplarında Katherıne Mansfıeld ismine rastladım. Benim de çok sevdiğim bir yazar olduğu için dikkatimi çekti. Peride Celal’in de sevdiği yazarlar arasındaydı. İki yazar arasındaki birtakım benzerlikler dikkatimi çekti. Katherine Mansfield bir yazma tutkunuydu ve edebiyatı çok önemsiyordu. O kadar önemsiyordu ki verem hastalığı onu tüketirken bile yazmaktan, edebiyat tutkusundan vazgeçmemiş, otel odalarında, yoksul ve kimsesiz bir hayat yaşamayı göze almıştı.

Peride Celal de ilk günden itibaren geçimini yazarak kazanmaya kararlı bir duruş sergiler ve her gün, hiç ara vermeden yazar. Hatta gazete ve dergilere yakın olmak için, annesi ve üvey babasıyla yaşadığı şehirden İstanbul’a taşınır. O yıllarda bir kadının sergilediği bu tavır takdire şayandır. Etrafında onu yüreklendirecek hiç kimse yoktur, hatta herkes yazma tutkusunu bir heves, geçici bir uğraş olarak görür ama o adeta yenilmez bir dürtüyle yazar ve yazar olmak düşüncesinden hiç vazgeçmez. Belki de uzak bir yüzyıldan onu yüreklendiren, ruhuna sihirli sözcükler fısıldayan bir ‘edebiyat kız kardeşi’ vardır…

“Ben bir Jaguar’la evlenmeyi düşünüyorum”

Jaguar romanının kahramanı böyle söyler arkadaşına. Bunu söylerken, Jaguar marka arabayı öylesine kişileştirmiştir ki cümleyi abartısız, içinden geldiği gibi söyleyiverir. Peride Celal’in Jaguar isimli novellasını çok beğenerek ve şaşırarak okudum. 1978 yılında yayımlanan uzun hikâye hem dili ve kurgusu hem de ele aldığı konu bakımından oldukça ilgi çekiciydi. Eser, Üsküdar’da yoksul bir ara sokakta, yıkıldı yıkılacak eski bir cumbalı evde babasıyla yaşayan genç bir kızın arabalara olan düşkünlüğünü, arabalar üzerinden aslında zengin ve rahat bir hayat özlemini konu alır. Hikâyenin arka planında o dönemin siyasal, sosyal ve ekonomik yapısı da başarılı bir şekilde hissettirilir.

Yazar, değişik markalardaki arabaları öylesine başarılı bir şekilde benzetip kişileştirir ki adeta okuyucuyu onların birer canlı olduğuna inandırır.

“Çenesiz kadınlara benzeyen şu külüstür Volkswagen, küçücük bir Ford’a bile razıydı.”

“Bak bak, bir kaplumbağa geçiyor.”

“Kuyruğu iki yana dönük palamut gibi, simsiyah, parlak 1961 bir Şevrole sökülüverdi yol başından.”

“Vık..vık..vık, kornası iyi öten bir koca, frenleri sağlam, kucağı yumuşacık! Ne hoş değil mi?”

“Hantal Ford’lar, kurbağa Volkswagen’ler geçiyordu kapıdan.”

“Jaguar, kapının önünde, gümüş burnunu uzatıp cins bir kedi gibi yatmış!”  

Peride Celal’in babaları

Peride Celal’in anne ve babası o henüz doğmadan boşanırlar. Annesi bir savcıyla ikinci evliliğini yapar ve üvey babasının görevi nedeniyle Anadolu’yu neredeyse şehir şehir gezmeye başlarlar. En çok da Karadeniz illerinde yaşarlar. Peride Celal üvey babasını gerçek babası bilerek büyür. Üvey babası olduğunu genç kızlığında öğrenir ve büyük bir travma yaşar. Adeta anne ve babasını görmek istemez. Kandırılmış olduğu duygusu bir türlü peşini bırakmaz. Gerçeği öğrendikten sonra anne ve babasına yaklaşımı eskisi gibi olmaz. Kendisine yalan söylemiş olmalarını asla affetmez.

Bu durum Peride Celal’in edebiyatına da yansımıştır. Bazı romanlardaki ya da hikâyelerdeki ‘baba’lar ya ölmüştür ya da uzak ve soğuk kahramanlardır. Mektup adlı novellada genç bir üniversitelinin babasına yazdığı uzun, sitemlerle, suçlamalarla, dolu adeta ‘tokat’ gibi bir mektup yer alır. Baba bu mektubu okudukça hatalarıyla yüzleşmek yerine adeta ‘kudurur’. Peride Celal mektupta yarattığı ‘baba’ üzerinden içinde biriktirdiği öfkeyi, kırgınlığı, sitemi hikayesine sızdırmış olabilir mi? Kurtlar romanındaki romancı kahramanın dediği gibi:

“Her yazar, yapıtlarında görünmeyen ama her yerde olan kişidir.” 

Kaynakça:

Jaguar (Peride Celal-Milliyet Yay.)

Kurtlar(Peride Celal-Can Yay.)

Deli Aşk(Peride Celal-Can Yay.)

Dar Yol(Peride Celal- H2O Yay.)

Mektup(Peride Celal-H2O Yay.)

Bir Hanımefendinin Ölümü (Peride Celal-H2O Yay.)

Melahat Hanımın Düzenli Yaşamı (Peride Celal-H2O Yay.)

edebiyathaber.net (27 Ağustos 2024)

Yorum yapın