Mutluhan İzmir ile “Psikanaliz Tarihi” seminerleri 5 Nisan’da umag’da başlıyor.
Tanıtım bülteninden
Seminer Gün ve saati: Çarşamba günleri, 18.30-20.30 saatleri arasında
Toplam Ders Süresi: 20 Saat
Psikanaliz tarihi bilen öznenin yitiminin tarihidir aslında. Doğal koşulların somut gerçekliği içinde bilen özne olarak binlerce yıl boyunca başarıyla yaşam mücadelesi vermiş olan insanlar, günümüzün giderek soyut bir yapı kazanan, her yeni gün doğrunun yanlışa, yanlışın doğruya dönüştüğü yeni toplumsal gerçekliğinin içinde tereddüt içindeki bireyine dönüşmüşlerdir. Zihnimiz böylesine değişken bir toplumsal gerçekliğe uyum sağlayabilecek bir yapıya sahip olmadığı için bu sorunla parçalanarak baş etmeye çalışmaktadır. Bireyin her zaman doğruyu yanlıştan ayırabileceği yekpare bir zihne sahip olduğu, bu bağlamda özgür iradesi ile her koşulda doğru seçimi yapabileceği iddiası, günümüzün demokratik-tüketim imparatorluklarının yegane dayanağı durumunda olduğu için psikanaliz ve onun ortaya çıkarttığı gerçekler bilimsel olmamakla itham edilmektedir.
İnsan zihni insanlık tarihi boyunca uzun bir süre, doğruyu yanlışı birbirinden ayırmaya her zaman yetkin olan ve özgür iradenin mekanı olan bir yapı olarak algılanmıştır. Bu tanıma uymayan durumlar, insanın içine kötü ruhların girmiş olması gibi etkilerle açıklanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda ilk ruhsal tedavi girişimlerini insanların içine girdiği düşünülen kötü ruhların yeniden dışarıya çıkartılması girişimleri olarak görmek mümkündür. 19. yüzyıldan itibaren histeri olgularının yaygınlaşması ve histeri üzerine yapılan çalışmaların artması, bilincin sanıldığının aksine parçalı bir yapıya sahip olduğunu ve bilincin bir kısmının kendisini kendisinden bile gizleyebileceğini görmemize yardımcı olmuştur. Bilinç için yapılan bu yeni gözlemler, bilinçdışı kavramının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Artık insanın mantığın ve doğruluğun acentesi olan yekpare bir bilinçten oluşan bir varlık olmadığını biliyoruz. Psikanaliz ise bilinçdışı olarak adlandırdığımız ve kendisini günlük yaşamda gizlemeyi başaran bilinç parçasını bilince tanıtmaya yönelik olarak başlayan bir tedavi biçimidir. İlk kez histeri ve travmatik nevroz olgularında uygulanan bu yeni tedavi biçiminin bu hastalıkların tedavisinde tam bir başarı sağladığı gözlenmiştir.
Günümüzde ise zihnimizin yapısı 19. yüzyılda tanımlanan bilinç-bilinçdışı biçimindeki topografik yapıya göre çok daha karmaşık bir duruma gelmiştir. Post modern toplumda yaşayan bireylerin zihin yapıları, çok daha parçalı ve boyutlu durumdadır. Bu nedenle güncel psikanaliz, Freud’un dönemindeki gibi sadece bilinçdışının ortaya çıkartılmasına yönelik olmanın ötesinde, bireylerin ileri derecede parçalanmış kişilik yapılarının bütünleştirilmesine yönelik bir girişim biçimi olmaya doğru evrilmiştir. Freud’un bilinç-bilinçdışı biçimindeki zihinsel topografyasını belki bugün bir satranç tahtasının yüzeyi gibi, birbiri ile farklı derecelerde iletişim kuran çok sayıdaki parçalardan oluşan bir yapı olarak yenilemek yerinde olacaktır. Satranç tahtasının herhangi bir karesinde bulunarak kişiliğini icra eden özne belki bu açıdan bir kuantum parçacığına benzetilebilir. Özneyi tanımlamak artık bir olasılık hesaplamasına dönüşmüştür; yüzde şu kadar oranda bu karede, yüzde şu kadar oranda bu karede gibi. Güncel psikanaliz, bireyin hangi karede neden daha çok yer aldığının, diğer karelerde yer alan kişilik parçalarının bireyin davranışlarını nasıl yönlendirebileceğinin, bu durumların bireyin bile anlamakta zorlanacağı davranışlarının ortaya çıkmasında nasıl etkili olduğunun anlaşılmasına yönelik bir tedavi biçimine dönüşmüştür.
Bu seminer dizisi boyunca insan zihnini bir borsa endeksi gibi dalgalandıran iç ve dış etkenleri ortaya koymaya çalışacağız. Zihnimizin olabildiğince bizim kontrolümüzün altında olabilmesinin koşullarını, aksi durumlarda zihnimizin hangi etkenler aracılığıyla yönlendirilebileceğini de tartışmaya açacağız.
Toplamda on yedi farklı başlıktaki eğitim seminerleri ve atölyeler için kayıtlar web sitemiz üzerinden alınmaya başlamıştır. İlgililere ve değerli katılımcılarımıza duyurulur.
edebiyathaber.net (21 Mart 2017)