Ian Parker ve David Pavón-Cuéllar’ın Psikanaliz ve Devrim: Özgürleşme Hareketleri İçin Eleştirel Psikoloji adlı kitabı Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı.
Tanıtım bülteninden:
Psikanalist Ian Parker ile psikoloji ve felsefe profesörü David Pavón-Cuéllar’ın birlikte kaleme aldığı Psikanaliz ve Devrim: Özgürleşme Hareketleri İçin Eleştirel Psikoloji, Ayrıntı Yayınları’ndan çıktı. Her ikisi de Marksist olan yazarların daha iyi bir dünya için hazırladığı manifesto, özellikle özgürlük mücadeleleri ve toplumsal değişim süreçlerinde psikanalizin eleştirel bir araç olabileceğini savunuyor. Psikanalizin örgütlü mücadeleye nasıl dahil olabileceğini, örgütlü mücadelenin psikanalizden ne gibi faydalar elde edebileceğini anlatan Psikanaliz ve Devrim, psikanalizin ne olduğunu ve nasıl geliştiğini; analiz edilen ve analizan arasındaki ilişkiyi; bilinç dışı kavramını ve tüm bunların hem bireysel hem de toplumsal yaşama etkilerini anlatıyor. Çalışma, başka bir dünyanın psikanaliz sayesinde kurulmasını mümkün görenler için önemli bir kaynak kitap niteliği taşıyor.
Ian Parker ve David Pavón-Cuéllar’ın dünya çapında 20’nin üstünde dile çevrilen Psikanaliz ve Devrim: Özgürleşme Hareketleri İçin Eleştirel Psikoloji adlı çalışması, Eser Sandıkçı’nın Türkçe baskıya özel yazdığı önsözle birlikte Ayrıntı Yayınları’nın İnceleme dizisi kapsamında yayımlandı. Psikanaliz ve Devrim’in Türkçe çevirisi ise Müyesser İrem Temel, Baran Şengül,Ayçe Feride Yılmaz, Eda Kaya, Pelşin Ülgen Kurtul ve Y. Can Derdiyok’un ortak çalışmasıyla okurlarla buluştu.
Parker ve Pavón-Cuéllar, bu manifestoda son derece eleştirel bir yaklaşımla psikanalizi, özgürleşme hareketleri için etkili bir kaynak olarak yeniden inşa etmeyi amaçladıklarını ifade ederken diyalektik bir kavrayışla anlaşılan, kusurları kabul edilen ve güçlü tarafları vurgulanan psikanalizin insanları bizi diğer yaklaşımların ötesine götüreceğini vurguluyor.
Freud, psikoloji dünyasıyla eleştirel ve şüpheci bir ilişki içindeydi. O, psikolojiyi, nesnel bir biçimde bilinebilecek; belirli, gerçek, tamamen açık ve her insanda her zaman aynı olabilecek bir olgu olarak görmedi. Bütün bunlar, Freud’un insan acısının doğasının tarihsel bağlamına ve acının diyalektik bir sürecin içinde kendini semptomlarda gösterdiğine dair değerli çıkarımlar yapmasını sağlamıştır. Bu çıkarımlar aynı zamanda kavrayış ve özgürleşme arasındaki ilişkiye de ışık tutmaktadır.
Tarihi ve psikanalizi sevsek de sevmesek de tarihin kendisi mevcut düzeni alaşağı etme girişimlerinin ve bunların yenilgilerinin tekrar ettiği bir süreçtir. Bir kalemde yinelemeyi bırakıp başarılı olamayız; çünkü tarihi kendi seçtiğimiz koşullarda yazamayız. Verili koşullar içerisinde ve sömürücü yabancılaştırıcı üretim ve tüketim koşullarını oldukları yerde tutan farklı baskı örüntülerine göre hareket ederiz. Bu örüntülerin çok önemli bir işlevi vardır ki o da hayati gereksinimler olan kolektif öz-örgütlenmelerin inşasına engel olmaktır.
Bu manifesto özgürlük hareketleri için, daha iyi bir dünya için hazırlandı. Günümüzün baskıcı, sömürücü, yabancılaştırıcı gerçekliğiyle mücadele eden birey ve gruplara hitaben ve onlar için yazıldı. Bu manifesto bugünkü yaşamın sefil dış gerçekliği ve adına “psikoloji”miz denebilecek, derinlerde “içimizde” olduğunu hissettiğimiz, sıklıkla gerçekliğe teslim olan ya da umuyoruz ki ona isyan eden “içsel” yaşamlarımızın karşılıklı ilişkisi üzerinedir.
edebiyathaber.net (11 Ekim 2024)