Latin Amerika’da yeni neslin önde gelen yazarlarından ve üslupçularından biri olarak gösterilen; romanları, öykü derlemesi ve anı kitabı bulunan, aynı zamanda dergi yayınlığı ve akademisyenlik yapan Hernan Rosino’nun ilk romanı “Raydan Çıkan Trenler” Seda Ersavcı’nın yetkin çevirisiyle Çınar Yayınları tarafından geçtiğimiz günlerde dilimize kazandırıldı. Dört farklı zaman diliminde, dört farklı kahramanın bakış açısıyla oluşturulan yapboz üzerinden bir Arjantin kasabasında olup biteni anlamaya çalışıyoruz. Anlatıcıların üslup farklılıklarının zaman değişimlerine bağlı olarak ustalıkla verildiği kısa, yoğun, okundukça açılan etkileyici ve unutulmayacak bir metin var elimizde.
Ekim 1973, anlatıcı, ihtiyar babasının berber dükkânında çalışan sıska Vardemann… Duyarlılığı yüksek bir karakter olarak derinlikli gözlem gücü, beş duyuyu etkin kullanımı kasabadaki günlük hayatı zihnimizde canlandırmamızı sağlıyor, sinematografik anlatım söz konusu. Vardemann şimdiki zamanda anlatıyor. Hayata bakışı şiirsel, devrik cümleler kuruyor. Kısa ve özlü cümlelerden oluşan yoğun bir anlatımı var. İddiaya girilen bir kavgayı dinliyor arkadaşından. Düşünmekten fırsat buldukça merkezi yerdeki dükkandan etrafa bakıyor. Kasap dükkânına giren çıkanı görüyor. Ölümcül hastalığa yakalanan dostu Miguelito Barrios’un hastaneye gidiş ve dönüşünü kaçırmıyor. Aralarındaki nedeni belirsiz gerilim üzerine düşündürüyor. Kasabanın yakınlarından geçen otobana bağlantı yapmak amacıyla rayları sökmeye başlayan ekip, demiryolu kapatmak için çöp tenekelerini ateşe veriyor. Raylar söküldüğü için buğday taşıyan trenler başka bir tali hattı kullanıyor. Sonbaharda sürekli yağmur yağıyor. Huzursuz eden atmosferi yoğun betimlemeler de sürekli besliyor. Cıvık pislik, çamur; kadınların ayakkabıları, işçilerin bisikletleri ve adamların postallarıyla kasabanın her yerine taşınıyor. Berber dükkanında kum, çamur ve saçlar birbirine karışıyor. Çamur geçmişin kötülükleri, günahlarının metaforu olarak okunabilir. Sayfalar ilerledikçe görülecek ki, her bölümde okuyucunun merak duygusunu canlı tutan belirsizlikler; ta ki metnin son cümlesi okunduğunda biraz olsun netleşir gibi olacak ve metni bir kez daha okuma isteği doğurabilecek.
Ekip gidince dükkânı kapatıyor ve trenleri hayal etmeye başlıyor Vardemann. “Raydan çıkan trenleri hayal etmeye. Devrilmeden önce bir o yana bir bu yana sallanıyorlar. Rayları parçalıyorlar. Kıvılcımlar saçıyorlar. Ve sonra, durmalarından hemen önce o, tiz mi tiz, ses geliyor. İnsanın dişlerini sızlatıyor. İnsanı sarsıyor. Tıpkı usturanın ense bölgesine vurulduğu ve başınızdan soğuk terler boşaldığı an gibi… Ürperti diyorlar buna.” İlerleyen sayfalarda bir kez tekrarlanacak olan bu bölüm aslında bir metafor; var olan yaşamda, düzende, günlük hayatın tekdüze akışında bir değişim yaratan olayın yerine kullanılıyor. Bu metafor hikâyenin üçüncü bölümü olan Miguelito Barrios’un 1966’da anlattıklarıyla da birebir örtüşmekte. Anlatı zamanının başına dönüyoruz. 58’in Ekim ayının, bir sabahı işler değişmeye başlar. On treninden, ana peronda bir grup polis tarafından içtenlikle beklenen, Ramon Folcada ve yirmi sekiz yaşına yeni basmış, unutulmaz bacakları olan karısı La Negra Miranda iner. Dört anlatıcı –üç arkadaş ve Folcada- ve farklı zaman dilimlerini bir cinayetin etkileri üzerinden kuran yapbozun tohumu böylece atılmış olur.
Ronsino, Latin Amerika’nın derinlikli edebiyat geleneğinden yararlanarak kendine özgü üslup anlayışının temel niteliklerini ilk romanıyla ortaya koyuyor. Ömer Türkeş’in Hürriyet Sanat’taki yazısında belirttiği gibi “Çağrışımları tetikleyen bir olaydan yola çıkarak anlatıcıların kişisel hayatlarını, bir kasabanın tarihini, kırsalın vahşeti, geçmişini ve geleceksizliğini, adaletin ve intikamın sınırlarını araştırıyor.”
Serkan Parlak – edebiyathaber.net (26 Kasım 2018)