Çocukluğumda meşelerim vardı benim. Rengârenk camlar, büyüklü küçüklü… Her biri bir dünyaydı ve çok değerliydi. Nereye koyacağıma, nerede saklayacağıma karar veremezdim. Sürekli kutusunu değiştirirdim. Ama en çok da şeffaf kapları tercih ederdim. Çünkü dışarıdan bakınca da görürdüm o şeffaf kaplardaki meşelerimi. Onlarla oynamak için ne yer ne de zaman tanımlamamız yoktu. Bazen sokak, bazen okul, bazen boş bir arsa bazen de akşam oturmalarına gittiğimiz evde halının üzerinde kuytu bir köşe! Zaman zaten sınırsızdı. Okul sonrası ortalık ışığını yitirene kadar da olurdu, hafta sonları erken başlayan gün de, kısacık teneffüs zamanları da… Yeter ki oynayabilelim. Hele bir de arkadaşımızı ütmüşsem. (Oyunu kazanıp onun meşelerini almak anlamına gelir.) Keyfim parlardı. Ha ütülmüşsem de yakın bir akrabayı yitirmişçesine yas havasına bürünürdüm.
Üzerinden 25 yıl geçmiş anılarımı tekrar yaşamama neden olan, ödüllü yazar ve karikatürist Behiç Ak’ın “Bilyeler” adlı kitabı. Bakmayın benim meşe dediğime, değişik yerlerde değişik isimleri vardır bu camdan dünyaların. Bilye diyen de olur, misket diyen de, cıncık diyen de. Ya da benim gibi meşe diyen de…
Kitap bir lunaparkta başlıyor ki bir çocuğu konuya çekmenin daha etkili bir yöntemi olamazdı sanırım. Lunapark, palyaço, oyuncaklar ve bunların hepsi rengârenk çizimlerle sunuluyor. Böyle bir kitap okunmaz mı hiç? Okumayıp da ne yapsın çocuk?
İbo, yani kahramanımız lunaparktan içeri girdiğinde “şans, kader, talih” sesinin geldiği yere yöneliyor. Kafasında hayalini kurduğu ödüller çok başka şeyler olsa da ağır, toprak bir küp kazanıyor orada. Eve gelip de küpün kapağını açtığında başka bir boyuta geçti İbo. O günden sonra gecesi gündüzü bu bilyeler oldu. Oldu olmasına da babası da bu işe çok kızdı. Babasının bu kızgınlığı bütün mahalle çocuklarını zıplatacaktı sevinçten. Ama nasıl olduğunu söylemem. Şu noktadan sonra şunu söyleyebilirim ki bu bilyeler sayesinde İbo, arkadaşları ile birlikte oyun oynamanın hazzına varıyor. Birlikte oyun oynamak için de paylaşmanın keyfini tadıyor. Öyle ya paylaşım da en insani değerlerimizden biridir. Ve yazar bu duyguyu öyle güzel işlemiş ki metnin içinde, çocukların buradan etkilenip bu davranışı sergilemeyecek olmasını düşünemiyorum.
Behiç Ak, çocuklar tarafından sevilen, ilgiyle izlenen bir yazar ve karikatürist. Bu defa da “Bilyeler”le minik arkadaşlarını selamlamış.
Dört duvar arasında, bir ekranın karşısında büyüyen çocuklar ellerindekinin gerçek bir mutluluk çubuğu olmadığını henüz anlamış değiller. Yaşadığım çocukluğu çocuklarıma yaşatamadığım için onları çok şanssız görüyorum. Paylaşımdan uzak, tek başlarına tükettikleri zamanlarda ne yapacaklarını bilemeden bakıyorlar boş gözlerle etrafa. Ama onların da şansı böylesi kitaplara sahip olabilmeleri sanırım.
Ne kitapsız, ne bilyesiz diyenler için “Bilyeler” Günışığı Kitaplığı’ndan. Böyle demeyenler de okuyabilir!
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (12 Ocak 2015)