Edisyon Kitap etiketiyle okurla buluşan Bir Sonraki Ölüme Kadar, Resül Efe’nin ilk romanı ama ilk roman denilemeyecek kadar ustalıkla kaleme alınmış. Romanda olaylar iki günden daha az bir kurgusal zamanda geçiyor ve eylemlere eşlik eden yoğun bir düşünsel akış var. Uyanıklıkla hayal arasında gidip gelen bir şehir içi otobüs yolculuğuyla başlayan ve ardından gelen iki gün boyunca gidilen mekânlar; buluşulan, tanışılan insanlar ve bunlara eklemlenen olaylarla roman salt bir eylemsel akış olmaktan çıkıp dönemin ana olaylarını yansıtan bir metne dönüşüyor. Ben anlatıcı aracılığıyla odaklanılan olaylar ve sorunlar; mekân, olay ve karakterler bağlamında romana bütünsel bir açıdan bakabilmemize olanak sağlıyor.
Milenyum diye tanımlanan döneme tanıklık edenler bu dönemin; cep telefonu, internet gibi daha önceki yaşantılarımızda olmayan yeni nesnelerin sıklıkla kullanılmaya başladığı bir dönem olduğunu ve yaşamımızda köklü dönüşümler başlattığını bilir. Bir Sonraki Ölüme Kadar’ın geniş ölçekli zamanı da bu kesite denk geliyor ve yazar bu dönemin özgün yanlarını birer motif olarak romanında başarıyla veriyor. İki ana karakter üzerinden ilerleyen kurguda bu iki karakterin düşünce ve yaşam uyumu, yazarın birbirine eklemleyerek başarılı kıldığı başlıklardan biri. Birbirini tamamlayan, destekleyen ve yeni işlere beraber girişen bu ikilinin birlikte geçirdiği iki günde sohbet ve eylemlerinde yaşama dair birçok soru görünür oluyor. Alkole düşkünlük ve temellendirilmesi, müzik gruplarının edim ve eğilimleri, genç kuşağın yön bulma arayışları, iş yaşamının bireyi buhrana sokan sıradanlığı gibi günümüz insanının kimlik karmaşalarını yansıtan romanda, bütün bunlar yalın ve akıcı bir dille anlatılıyor.
Başkarakterin müzik, kitap ve dönemin sosyo-politik –Cumartesi eylemleri gibi- hareketlere ilişkin duyarlı ve derin bakışı bu karakterin merkez rolde yer almasında amacın başarıya ulaştığının göstergesi. Bu farklı alanları ve bağlamları bütüncül bir bakışla birlikte işleyebilen yazar, karakterinin kendi yaşamında başat bir konumda olmasına –her ne kadar karakter kendisi için böyle düşünmese de- zemin hazırlıyor. Ana karakterin gittiği mekânlarda, edindiği arkadaşlarıyla olan iletişimi ve onunla aynı olayları yaşayan öbür yardımcı karakterle olan paylaşımları bu başatlığa kanıtlar olarak görülebilir.
Roman mekân olarak Beyoğlu-Beşiktaş düzleminde geçiyor. Sayfalar ilerledikçe okuyucunun, nerede o eski Beyoğlu dememesi mümkün değil. Şu anda orta yaşlarda olan birçok kişinin eski entellektüel Beyoğlu’nu, her kültürden insanı kucaklayan tarihi sokaklarını, cadde boyunca çalan birbirinden güzel müziklerini, caddeyi bir sınır gibi ikiye bölen ağaçların kar yağdığı zaman adeta bir kartpostala dönüşmesini bir film sahnesi gibi anımsayacağına eminim. Bu iki önemli yaşam alanının sokaklarında, caddelerinde ve kimi yapılarında yaşananlar hakkında karakterin gözünden yapılan aktarımlar bize gerçek yaşamda karşılaşabileceğimiz mekânlara yönelik göndermelerde bulunuyor. Bilindik mekânlara yapılan bu atıflar ve oluşturulan kurgular, kurgu-gerçek ilişkisini güçlendirerek inandırıcılığı artırıyor.
Romanın düşünsel özünü oluşturan insanın anlam arayışı, karakterlerin çıkarımlarını kurguya katarak romanı salt bir eylem akışı olmaktan çıkarıyor ve düşünsel bir bağlama oturtuyor. Sanatın, müziğin, resmin ve öteki yaratıcı süreçlerin sonucunda ortaya çıkan ürünlerin bireyin yaşamındaki yerini, gerekliliğini ve bunların hangi zemine oturduğunu sorgulatan “Bir Sonraki Ölüme Kadar” romanı bu yönüyle okuyucuyu düşünmeye kışkırtıyor. Seçtiği bağlam, bağlama eklenen düşünsel yönler, mekân seçimlerindeki tercih, dönemin ana izleklerinin ve toplumun çoğunluğunu etkisi altına alan birçok gelişmenin özgün bir bütünlük içinde bir araya geldiği Resül Efe’nin “Bir Sonraki Ölüme Kadar” romanı bir ilk roman olarak daha çok okunmayı hak ediyor.
Didem Görkay – edebiyathaber.net (11 Ocak 2021)