Roman, insanlığın belleğidir. Ortaya çıkışı, gelişme seyri, bugüne ulaşan birikimi bunu anlatmaktadır.
19. yüzyıla gelindiğinde romanı başat bir anlatı türü yapan da bu özellikleridir.. Yani insana/topluma dair anlatılanların bir tanıklığı içermesi, gerçeği farklı boyutlarda yeniden tasarlayarak sunması romancıyı önemselmiş, romanı da başat bir tür kılmıştır.
Romanın yapısal zenginliği, getirdiği yeni anlatım olanakları insanlığın ortak bilincini de oluşturmuştur. Tanıma, bilme, öğrenme (hatta öğretme) çağrısını içermesi ise hiç de yabana atılacak bir olgu değildir.
Günümüzde romanın kendi içinde de türlere ayrılmış olması; romanı daha gerekli/yararlı/kalıcı bir tür yapmıştır diyebiliriz.
Öyle ki, roman, her çağın bir anlatı türü olma özelliğini koruduğu gibi; kendi içinde yeni anlatım olanaklarını da getirmiştir.. İnsana, topluma dair anlatılan gerçeklerin günbegün değişmesi; giderek de modern zamanların aşama biçimi ister istemez romanın yeni yolunu da belirlemiştir.
Hangi biçim, hangi anlatım olanağı denenirse denensin; romanın tanıklığı hep ön plandadır.
Çağının sesi/soluğu olabilen yazar/romancı böylesi bir misyonu sürekli öncelemiştir.
Önceki bir yazımda sözünü ettiğim romancı J.M. Coetzee, böylesi romancılardan biridir. Eğer dikkat edersek; Nobel Edebiyat Ödülü’nün tarihinde de en çok ödüllendirilen türdür roman.
Coetzee, her romanında yeni bir insanlık durumunun tanıklığını dile getirir. Her yeni romanı da yeni bir bakışın, biçimin ürünüdür.. Birini ötekinden ayıran yazarın insan/toplum gerçeğine bakışı, düşünce biçimidir.
Romanı bu denli önemseyen, üzerinde düşünen bir yazarın olgunluk döneminde kaleme aldığı “Petersburg’lu Usta” romanında, bir büyük roman ustasının hayatından bir kesiti ele alıp işlemesi önemlidir.
Coetzee’nin burada getirdiği tanıklık Dostoyevski’nin hayatının bir kesitini anlatmak değildir elbette..
Üvey oğlu Pavel’in ölümünün gizini aralamak için geldiği Petersburg’daki rastlaşmaları, yaşayıp hissettikleri onun roman dünyasını ve düşünce yapısını kavramamıza kapı aralar. Coetzee, bunu ustalıkla dile getiriyor.. Dönemin bireysel/toplumsal gerçeklerini Dostoyevski’nin dünyası ekseninde yansıtırken; onun romanının arka planını oluşturan asal gerçeklerle de yüzleştirir bizleri.
Dostoyevski’nin, oğlu Pavel’in öldürülmesine adı karışan anarşist Neçayev’le karşılaşması, karşılıklı konuşmaları… Sonuçta yazarın çektiği acı, sürüklendiği durum bize yazısının kaynağını da göstermektedir.
Üstelik, biz, bütün bunları bir başka romancının kurduğu roman aracılığıyla öğrenmekteyiz..
Bu da gösteriyor ki; roman, önemli bir tanıklık aracı. İnsana, topluma dair anlatılabileceklerin en temel yolu.
“Petersburg’lu Usta”yı sonlayıp, 2000 yılı Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Çin’li yazar Goo Xingjian’ın “Yalnız Bir Adamın Kitabı” romanını* okumaya yönelince, romanla gelen tanıklıkların sınırsızlığını bir kez daha gözlediğini söylemeliyim.
Özyaşamsal izler taşıyan roman, Batı’ya sürgüne giden bir yazarın bugün yaşadıklarıyla geçmişe uzanışını konu ediniyor.
Hong Kong’da sahnelenen bir oyunu için buraya gelmiştir, roman kahramanı. Cebinde Fransız hükümetinin verdiği seyahat belgesi vardır. Siyasi sığınmacıdır. Burada birlikte olduğu alman Marguerite ile yaşadıklarının yanı sıra geçmişine yaptığı yolculuk; Çin’in yakın tarihini gözler önüme serer… Kültür Devrimi’yle başlayan alt-üst oluş sürecini onun bakışıyla izleriz…
Goo Xingjian, ülkesine, ülkesinin insan/toplum gerçeğine önemli bir tanıklığı getiriyor romanıyla Romanının odağındaki insan gerçeğinin ne olduğunu anlayabilmemiz için, öylesine bir tarihsel süreci de öğrenmemiz gerekiyor.. Buradaki yazar figürünü dışa iter, sürgüne gönderen anlayışın içyüzünü romanıyla dile getirir, Xingjian.
Çin’in geçirdiği süreç insanlık tarihinin bir yanını oluşturur. İşte bu romansa, o sürecin belleğini sunar bize.. eleştirelim, kızalım, yok sayalım… Ne dersek diyelim, burada esas olan romanın getirdiği tanıklıktır.
Unutmayalım ki; İlya Ehrenburg, “Buzların Çözülüşü”nü 1950’lerin Sovyetler’inde yazmış, topluma içinden bakarak ayna tutmuştu.. Onun tanıklığı bugün bile anlamını koruyor.
Bu anlamda romanın her çağın/dönemin ana anlatısı olmasının arkasında da böylesi bir gerçeklik var, diye düşünüyorum.
(*) Yalnız Bir Adamın Kitabı, Goo Xingjian Çev.: Gülseren Devrim, 2003, Doğan Kitap, 429s.
edebiyathaber.net (15 Mart 2022)