Özgür ve özgün bir birey olmak yerine yaşayıp gitmek tercih ediliyor ve bu tercihle ilgili kendimize sorular soramıyoruz. Bir yere ait hissetmek ve bir şeylere sahip olmak o kadar çok vurgulanıyor ki kendimizi tanıyamıyoruz. Farklı düşünüp hissetmeye başladığımızda da anlaşılamamak ve yalnızlık gözümüzü korkutuyor. Ruh sağlığı ile ilgili sorunlar yaşarken başka türlü yaşamanın, özgürlüğün ve sorumluluğun değerini daha iyi anlama olanağım oldu. Jean Paul Sartre, sözcüklerin çok kullanılmış olduğunu ve bu nedenle sözcüklerin kendisine sıkıntı verdiğinden bahseder. Başka bir dil için çalışmak belki de bu kasvetli dünyanın, yinelenen sözcüklerin anlamı olmadığı zamanlarda bile bireyin anlamlı bir hayat sürebilmek için çabalamasıdır.
İyileşme diline katkıda bulunmak, iyileşme kavramını yepyeni bir bakış açısıyla değerlendirmek için belki de ihtiyacımız olan şey bambaşka cümleler kurmaktır. Başka cümleler kurmak için cesaret ve özgürlük şarttır. Ruh Sağlığında İyileşme Bilimsel ve Klinik Sorumlulukların Yeniden Şekillendirilmesi kitabını okuduktan sonra sorunlarımı dönüşüm olarak tanımlamaya karar verdim. Şizofreni Dernekleri Federasyonu yayınlarının ikincisi olan bu kitabın yazarları Margit Schmolke ve Michaela Amering*. Kitabın çeviri editörü ise Haldun Soygür.
Ruh sağlığı alanında düşünen ve çalışan kişiler bu kitap sayesinde benlik dönüşümüne, umuda, iç görü kavramına, dayanıklılığa ve yetkinleşmeye dair bildiklerini gözden geçirme ihtiyacı duyacaklar. Bu gözden geçirme aşamasında iyileşme diline özgün katkılar sunulabilir.
Kitabın birinci bölümünde, iyileşmede dayanıklılığı desteklemenin ve ruh sağlığı hizmeti kullanıcılarının öykülerinin yayımlanmasının ve umudun öneminden söz edilirken şu uyarı ile karşılaşıyoruz: “Bir insanın, özellikle de bir ruh sağlığı krizini aşmak için her türlü çabayı gösterdiği bir dönemde, hayatı konusundaki hayallerini yıkmak tam bir felakettir.”
Sorunun adı ne olursa olsun bu sorunu gereğinden fazla büyüterek kişinin çabalarının boş olduğuna dair zayıf da olsa bir inanç varsa kişi bunu anlamaktadır ve bu kişinin hayallerine, hedeflerine, yaşamına zarar verir. Kitapta vurgulanan ve benim de vurgulamak istediğim kendi kaderini tayin etme konusunu başkalarının çizdiği yollardan yürümek yerine kendimize güvenerek kendi geleceğimizi belirleme olarak düşünebiliriz. Kendi yolumuzu çizmek için de muhakkak ki desteğe ve güvene ihtiyacımız var. Bu güven ve destek yerine umudumuzu kıracak sözler duymak bizi üzecek olsa da yıldırmamalıdır.
Ruh sağlığı sisteminin değişmesini istiyorsak bu birlikte çalışmayı, zorlukları, umudu, azmi gerektiriyor. Deneyim ile uzman kişiler yaşamlarının belirli bir döneminde ruh sağlığı sorunları yaşamış ve bu sürecin üstesinden gelerek kendisi gibi sorun yaşayan başka kişilere destek olmayı amaçlamış kişilerdir. Bu kişiler sürecin üstesinden gelme konusundaki deneyimlerini daha iyi aktarabilmek ve süreci daha iyi anlayabilmek adına psikoloji ya da sosyal hizmet alanında eğitim almışlar ve bazen de konu ile ilgili kitaplar yayımlamış, çalışmalar sürdürmüşlerdir. Çünkü verdikleri desteğin daha etkili olmasını istemektedirler. Yaşadıkları sorunu nasıl aştıklarını bilerek ve iyileşmeye etki eden olumlu etmenleri araştırmayı sürdürerek iyileşmenin en beklenmedik zamanlarda dahi mümkün olduğunu anlatmak onlar için önemlidir. Deneyim ile uzman kişiler ve eğitim ile uzman kişiler birlikte çalıştıkça, bambaşka cümleler kurdukça ve daha da önemlisi birbirimize güvendiğimizde ruh sağlığı sistemi değişecektir. Bu değişim her bireyin dönüşüm hikayesine ve iyileşme kavramını yepyeni bir bakış açısıyla değerlendirmesine bağlıdır.
Kitabın ikinci bölümünde iyileşme yönelimli uygulama bilgisinin geliştirilmesinin neden önemli olduğu ve nasıl sorunlarla karşı karşıya kaldığı açıklanmaktadır.Üçüncü bölümde, iyileşmenin temel ilke ve kavramlarından bahsediliyor. Bu bölümün en başında hastalığın gidiş ve sonlanımına dair geleneksel algının üstesinden gelinmesi gerektiğinden söz edilirken bu tespitin yerli yerinde olduğunu düşünüyorum. Tanı alan bir bireyin veya yakınlarının ilk yıllardaki çaresizliklerinde, umutsuzluklarında bu geleneksel algının çok büyük bir payı var.
İyileşmek belirtilerin yokluğu olarak mı anlaşılmalı yoksa belirtilerin varlığına rağmen kişinin olumlu benlik algısı ile yaşaması olarak mı değerlendirilmeli? Belirtilerin tamamen ortadan kalkmasını beklemek yerine bu belirtileri de dönüştürmek mümkün diye düşünüyorum. Belirtiler sürdüğünde bile kişi kendini severek ve kendine güvenerek yaşadığında iyileşme gerçekleşiyor. İyileşme yolculuğundaki bir kişiye verilebilecek desteğin kaynağında ruhsal hastalıkları eksiklik olarak tanımlayan geleneksel modelin olmaması gerektiği üzerinde duruluyor. Bunun yerine, “Modern bir ruh sağlığı hizmeti planlanırken, esnek, değişken ve kişi odaklı bir yaklaşım esas alınmalıdır.”. Ruhsal hastalıkları eksiklik olarak tanımlayan modeller kişinin olanaklarına ket vuruyor diye düşünüyorum.
Dayanıklılık kavramına dair öyle güçlü, sarsıcı bir cümle var ki bu cümle kendi yaşamlarımızı gözden geçirmeye davet ediyor: “Bir kişi olumsuz koşullara rağmen değil, bu koşullar sayesinde dayanıklılık davranışı sergiler. Aşırı stres deneyimleri, insanlarda daha önce mümkün olduğunu asla düşünemeyecekleri bir gücün açığa çıkmasını sağlayabilmektedir.”Bu güç ile yaşamını dönüştürmüş insanları görmezden gelmek ise görmezden gelenlerin anlayışsızlığından ve duyarsızlığından başka ne olabilir ki! Bilgisizlik veya başka bir nedenle görmezden gelenler olacak ama biz yaşamdan ve üretkenlikten yana olacağız. Olumsuz koşullar sayesinde dayanıklılığımızın güçlenmesi bizim, ailemizin, arkadaşlarımızın güçlenmesi anlamına geliyor aynı zamanda.
Kitabın dördüncü bölümünde iyileşme dilini kuran kişileri tanıyoruz. ‘İyileşme- Yabancı Bir Kavram’ kitabının yazarı RonColeman da bir dönem şizofreni tedavisi görmüş ve bu kitabı ruh sağlığı sorunu yaşayanlar ve bu alanda çalışanlar için yazmış. Onu tanıma ve yaptıklarını anlama imkânı buluyoruz. RonColeman, Dan Fisher, LauireAhern, Pat Deegan, Helen Glover, Marry Ellen Copeland, WilmaBoevink, ChristianHorvath’ın öykülerini bilmek inanıyorum ki pek çok okur için eşsiz bir deneyim olacak.
Beşinci bölümde; şifa bulmazlık kavramının yavaşça yok oluşu, hastalığın zaman içerisindeki seyrinin farklılık göstermesi, moral bozucu karamsarlıktan akılcı iyimserliğe, gerçek yaşamda kişi odaklı bir yaklaşım gibi konular dikkat çekiyor. Beşinci bölümün ele aldığı bir başka konu ise damgalama. Bu bölümde ayrıca sesler duyuyorum hareketine dair bilgiler var. Bu bilgiler sizi heyecanlandırabilir ve iyileşme diline katkıda bulunmak için sabırsızlık duymanıza neden olabilir. Çünkü bu hareket şunu savunuyor:
“Ses duyma deneyimi yaşamakta olan veya geçmişte böyle bir deneyim yaşamış olan insanların söyleyecek sözü çoktur. Merak uyandıran sadece duyulan bu seslerin türü ve içeriği değildir. Ses duyan kişi, kendini inceleme, dünyadaki konumunu anlama ihtiyacı hisseder, rahatsızlık veren ve hoşa giden algıları bütünleştirmek durumunda kalır. Bütün bunlar, ses duyan kişinin düşünsel ve duygusal dünyasını zenginleştirir.”
Farklı düşünmenin, hissetmenin korkulacak bir yanı olmadığını erken yaşlarda kavrayan ve farklı deneyimler yaşayan bizler dünyamızın zengin olduğunu biliyoruz. Bu dünyayı paylaşmak için bazen adım atıyoruz bazen ise kıpırdamıyoruz. Kıpırdamadığımızda etrafımızda olup bitenlerden habersiz değiliz.
Bu kitabı okumanın en güzel tarafı, iyileşme kavramını hayatın içinde duyumsamamızı sağlaması. Her an her birimizin ruh sağlığında bir sorunla karşılaşabileceği olasılığına açık olmamızı ve o sorunların nasıl aşılabileceğine dair farklı yolculuklara çıkmamızı sağlaması bu kitabı eşsiz kılıyor.
İyileşme Bilimsel Sorumluluklar Açısından Sonuçlar bölümünde; İyileşme Danışma Grubu’ndan bahsedilmektedir. Bu gruptaki katılımcılar, iyileşmenin beş evresi olduğunu ve bu evrelerden ilkinin keder ve ikincisinin uyanış/dönüm noktası olduğunu söylemekte ve üçüncü evreyi ise içgörü olarak tanımlamaktadırlar. Dördüncü evre, iyileşmenin yollarını bulmak ya da eylem planı hazırlamaktır. Beşinci evre ise esenlik/yetkinleşme/iyileşme olarak belirlenmiştir. Ancak her birey her evreden geçmek zorunda değildir ve bir evre aşıldıktan sonra önceki evreye geri dönülebilmektedir. Ayrıca bu bölümdeki iyileşme isteği tanımı, hayattaki zorluklar karşısında kişinin nasıl bir tutum sergilemesi gerektiğini açıklıyor: “İyileşme isteği, kendine inanmak, ilerlemek için ve kendini adım adım yeniden inşa etmek gibi zor bir görevi üstlenmek için yeterli beceriye sahip olmaktı ve aynı zamanda, başkalarının tüm çabalarınızı değersiz ve önemsiz olarak görebileceği gerçeğine katlanabilmekti.” Yeni bir cümle kurmak ve farklı bir anlam arayışında olmak; söylediklerinizi/yazdıklarınızı anlamsız bulabilecek olmalarından korkmamaktır. Kasvetli dünyanın, yinelenen sözcüklerin üstesinden gelmek ve kendimizi inşa etmek zor bir görev. Zor olduğu kadar da özgürleştiren bir tarafı var…
İyileşme Klinik Sorumlulukların Önemi bölümünde; ruh sağlığı alanında çalışan kişilerin, hizmet alanların ve hasta yakınlarının ortak çalışmalarına değinilmektedir. Bu çalışmalardan en dikkat çekici olanı belki de Triyalog gruplarıdır. Triyalog grupları ruh sağlığı konusunda ve ruh sağlığı ile ilgili sorunlarla baş etme konusunda düzenli bir şekilde toplantılar yapmaktadırlar. Heyecan verici bu tartışmalar aslında eşit seviyede çalışabilmek için bir eğitim sahası işlevi de görmektedir. Çünkü bu gruplarda ‘deneyim sonucu uzman’ ve ‘eğitim sonucu uzman’ birlikte çalışırlar ve bu çalışma farklı bir dil oluşturur. Yeni bilgiler kazanmak istiyor ve yeni iletişim şekilleri bulmak istiyorsak başka bir dilin ne kadar önemli olduğu açıktır.
Yazarlar İçin İyileşmeyi Keşfetmenin Önemi ile Türkçe Çeviri ekibinin yazdığı bölümleri okurken düşünecekleriniz ve hissedecekleriniz için anahtar bir tamlama söylemekle yetineceğim: Dönüm Noktası… Neden bir dönüm noktasından bahsediyoruz sorusunun cevabı ise şu cümlelerde saklı:
“Ruh sağlığı hizmetleri, kesin olarak hayatın ve toplumun içinde olmalıdır. Bunu yaparken ilgili tüm paydaşların gerçek bir işbirliği oluşturması gereklidir. Bu işbirliği nihai aşamada tam anlamıyla bir eşitliği hedeflemelidir. Ruh Sağlığında İyileşme kitabı, konuyla ilgili herkes için öğretici nitelikler taşıyor. İğneyi kendimize batıracak olursak, özellikle de ruh sağlığı çalışanlarının mevcut değer sistemlerini gözden geçirmelerini ve değişmelerini öneriyor.”
Ruh sağlığı için kafa yoran uzmanların ve deneyim uzmanlarının okumak için sabırsızlanacağını düşündüğüm bu kitabın yazarlarına ve kitabı Türkçeye kazandıran çeviri editörü Haldun Soygür’e Türkiye’de pek çok kişinin iyileşmeye bakışını değiştirdikleri ve iyileşme ile ilgili olarak hepimizin ihtiyaç duyduğu umudu vurguladıkları için teşekkür ediyorum. Ruh Sağlığında İyileşme kitabı umuttur, armağandır ve eşsiz bir kaynaktır. Bu kitap sayesinde şizofreni hastalığının iyileşip iyileşmediği tartışmasının çok ötesinde bir yerde buldum kendimi ve şöyle düşünüyorum: Şizofreni iyileştirir. Çünkü şizofreni tedavisi sayesinde kişi hayatındaki dönüşümün farkına varır ve bu farkındalık kişinin yaratıcılığına ve toplumda aktif olarak var olmasına katkıda bulunur.
* Kitabın yazarlarından Michaela Amering, 29- 30 Haziran tarihlerinde Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde Şizofreni Dernekleri Federasyonu’nun gerçekleştireceği Uluslararası Toplum ve Şizofreni Kongresi’nde konuşmacı olacaktır. Kongre hakkında detaylı bilgiye www.sdfkongre.org adresinden ulaşılabilir.
edebiyathaber.net (13 Mayıs 2019)