2015 Oscar yarışında Rusya, Nikita Mikhalkov’un Güneş Çarpması filmini Oscar adayı olarak belirledi. Nobel ödüllü Rus yazar İvan Bunin’in aynı isimli öyküsünden uyarlanan film, 21 milyar dolara mal olan 1920’li yıllarda Kırım’da savaş ortamının fonunda geçen bir aşk öyküsünü konu alıyor.
Ruslar Oscar yarışına savaş filmleriyle katılmayı seviyorlar. 2 yıl önce de Födor Bondarçuk’un Stalingrad filmi Rusya’nın Oscar adayı olmuştu. 30 milyon dolar bütçeyle çekilen film, Rusya’nın 2. Dünya Savaşı’ndaki Stalingrad Savunması’nda yaşanan insan hikâyelerine odaklanıyordu. Födor, ünlü yönetmen Sergey Bandarcuk’un oğlu. Babası da yıllar önce Savaş ve Barış uyarlamasıyla Oscar yoluna çıkmış, heykelciği Rusya’ya getirmişti.
Rusya’nın Oscar ödülleriyle kurduğu yakın ilişkiye de göz atmakta fayda var. Kuşkusuz Rusya bu ödülü önemsiyor. Soğuk Savaş döneminden günümüze kadar her dönem iddialı yapımlarını Amerikalıların beğenisine yollamaya özen gösterdi.
Rusya’nın Oscar ödüllerine adını ilk kez yazdırması Varlamov ve Ilya Kopalin’in 1942 yapımlı belgeseli Moscow Strikes Back ile olmuştu. Büyük ses getiren başarısını ise bir edebiyat uyarlamasına borçludur. Sergey Bandarcuk’un Tolstoy’un ölümsüz eseri Savaş ve Barış’ı sinema perdelerine taşıması dönemin en nitelikli edebiyat uyarlamalarından biri olarak Oscar yarışına Rusya’yı öne geçirmişti. Usta yönetmen, Rus sinema tarihinin en pahalı filmlerinden biri olan Savaş ve Barış’ı 7 yılda çekmiş, toplam maliyeti de 100 milyon doları bulmuştu. Filmdeki geniş oyuncu kadrosu ve görkemli savaş sahneleri filmin bütçesini oldukça yükseltmişti. Andre Bazin, sinema edebiyat ilişkisinin köşelerini çizerken, “iyi bir uyarlama, eserin özünü ve sözünü yeniden kurabilmelidir” der. Dünya sinemasında edebiyat eserlerinin “özünü ve sözünü” yeniden kurulmasına çarpıcı bir örnek olan filmde; dönem dekorlarına önem gösterilmiş, roman neredeyse satır satır estetik kaygılarla sinemaya aktarılmıştı. Film 1968 yılında Oscar’ı dâhil birçok ödül alarak Sovyetlerin uluslararası arenada saygınlığını arttırmıştı. Böylece Soğuk Savaş’ın en sert günlerinde Ruslar, kuşkusuz istediklerini elde etmişlerdi.
Yetmişlerin ikinci yarısına kadar Ruslar Oscar yarışından istediklerini alarak dönemediler. Bu bekleyiş Sovyet yöneticilerinin Akira Kurosawa’yı Moskova’ya davet etmesine kadar sürdü. Ünlü Japon yönetmen Akira Kurosawa, o dönem Amerika’ya davet edilmişti. Orda başladığı filmine şartların onun istediği gibi olmadığını yaşayarak öğrenmesinden sonra Japonya’ya geri dönmüştü. ABD dönüşü başarısız bir intihara kalkışan yönetmen, daha sonra güçlükle kendini toparlamıştı. Bazı kaynaklar intiharında film çekecek parayı bulamamasını gösterirler. 1973 yılında, Sovyet film stüdyosu Mosfilm, yönetmene birlikte çalışma teklifinde bulundu. Kurosawa, Rus kaşif Vladimir Arsenyev’in otobiyografik eseri Dersu Uzala’yı sinemaya uyarlayacaktı. 1973’ün sonunda, 63 yaşındaki Kurosawa, yanına dört yardımcı yönetmen alarak Sovyetler Birliği’ne gitti. İki yıla yakın bu ülkede kalarak Dersu Uzula’yı çekti. Film doğa ile uyum içinde yaşayan bir avcıyı anlatıyordu. Sinema tarihini en orijinal karakterlerinden biri olan Dersu, Sovyetlerin sağladığı imkân ve Kurosawa’nın azmiyle vücut bulmuştu. 1975 yılında biten Dersu Uzala, Moskova Uluslararası Film Festival’inde Altın Küre ödülünü kazandı. 1976 yılında En İyi Yabancı Film dalında Oscar alarak yönetmenin kariyerinde önemli bir yere oturdu. Sovyetlerin uluslararası imajı açısından da oldukça başarılı bir proje olmuştu.
1980’de ise Vladimir Menşov’un çektiği Moskova Gözyaşlarına İnanmıyor filmi Oscar’ı yeniden soğuk Rus topraklarına getirmişti. Film, Sovyet kadınlarının farklılıklarının gerçekçi bir tablosunu sunarken, kimi zaman idealize edilmiş portreler de yansıtıyordu. Moskova’da zengin koca arayan genç kadınların yaşamlarına odaklanan film, kendi ayakları üzerinde duran başarılı bir kadının hayatının dönüşümlerini resmediyordu.
Sovyet sonrası Rus sinemasının ilk döneminde uluslararası başarılar oldukça azdır. 1991 yapımı Urga Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan Ödülü’nü kazanmıştı. 1994 yapımı Güneş Yanığı da En İyi Yabancı Film dalında Oscar aldı. Çökmüş bir sinema endüstrisinin ilk kıpırdanışlarının göstergesi olan bu başarıların arkasındaki isim ise Sovyet sineması döneminde yetişen yönetmenlerden Nikita Mikhalkov’du. Güneş Yanığı’nda Stalin eleştirisi yapan yönetmen, Sovyet döneminde uzun yıllar içinde biriktirdiği bütün muhafazakâr, monarşik haykırışları Güneş Yanığı serisinde dışarı çıkarmaya başlıyordu.
Ayrıca En İyi Kısa Animasyon dalında da Oscar ödülünü, birçok sefer bu ödüle aday olan Aleksandr Petrov 2000 yılında usta işi Hemingway uyarlaması Yaşlı Adam ve Deniz ile kazanmıştı.
Son yıllarda Oscar yarışında Rus filmleri ilk beşe kalsalar da ödülle dönemiyorlar. 2012’de Sokurov’un bol ödüllü uyarlaması Faust yerine Güneş Yanığı 2 Oscar yarışına yollanmıştı. Kuşkusuz bu tercihlerde politik ilişkiler de önemli bir yer tutuyor. Güneş Yanığı 2‘nin yönetmeni Nikita Mikhalkov, 1992’de Urga ile ve 1997’de de 12 filmiyle Oscar yarışına katılmıştı. Mevcut Rusya yönetimiyle sıkı ilişkileri olan yönetmenin genel olarak devlet işlerinde kayrıldığı hep söylenen bir iddia. Buna karşın 2014’te Rus yönetimi Andrey Zvyagintsev’in devlet bürokratlarına ağır eleştiriler içeren Leviathan filmi Oscar’a yolladı. O yılın en başarılı filmlerinden birini çeken Zvyagintsev, Leviathan’la ilk beş film arasına kalmış, en güçlü adayken Polonya yapımı küçük bütçeli İda’ya heykelciği kaptırmıştı. Bu tercihi Polonya’nın Amerika’nın Doğu Avrupa’daki müttefiki olmasına ve filmin oldukça muhafazakâr önermeler taşıyor olmasına bağlayanlar oldukça fazladır.
Mikhalkov’un Oscar’ı Rusya’ya getirmesinin üstünden 10 yıl geçti. 11.yılda Rusya yeni bir Oscar alır mı şimdilik yorum yapmak erken. Ancak Mikhalkov’un Rusya’nın adayı olarak Oscar yarışına daha sonraki yıllarda da katılacağını söylemek olası.
Rıza Oylum* – edebiyathaber.net (22 Ekim 2015)
* Rus Sineması kitabının yazarı.