Sadece müzikle ilgilenenler için değil, sistemi de eleştirenler için: Balarıları ve Uzaktaki Gök Gürültüsü | Nilgün Çelik

Mart 25, 2024

Sadece müzikle ilgilenenler için değil, sistemi de eleştirenler için: Balarıları ve Uzaktaki Gök Gürültüsü | Nilgün Çelik

Balarıları Ve Uzaktaki Gök Gürültüsü Japonya da uzun süre çok okunanlar listesinde kaldı. Dilimize Destek Medya Grubu, Beyaz Baykuş Yayınlarından çevrildi. Orhan Efe Özenç’in çevirisiyle 2024 yılının ocak ayında okurlarıyla buluştu.

Japon yazar Rıku Onda bu eseriyle iki önemli ödül aldı. Japonya Kitapçılar Ödülü ve Naoki Ödülü.

Balarıları Ve Uzaktaki Gök Gürültüsü okuru, büyük bir endüstri olan uluslararası piyano yarışmasına götürüyor. Eserin tamamı bu yarışmanın süresi içinde ilerlemekte. Japon yazarın müzikle bağlantısını sorgulamadan edemiyorum. Çocukluğunu evde sürekli çalan klasik müzik şöleniyle geçirdiğini öğrendiğimde eserini sanki bilinçaltından fışkıran müzik bilgeliği ile yazdığını düşünüyorum. Eserin bölüm başlıkları beni destekliyor. İlginç ve o kadar da anlamlı başlıklarla romanını şekillendirmiş. Noktürn, Tremolo, Trampet, Ay Işığı bunlardan birkaçı…

Uykularında bile piyano çalan, birçok şeyden fedakârlık ederek hayatlarının merkezine piyanist olmayı koymuş, yetenekli, yüksek seviyeli birçok yarışmacıdan elenerek sona kalan dört yarışmacıyı konu ediyor eser.  Jin, Aya, Masuru ve Akashi.  Ancak bu denli yetenekli yarışmacıların yaşamları, travmaları o kadar basit değildir. Jim’in bir piyanosu yokken harikalar yaratan bir dehadır. Arıcı bir babanın oğludur ve jüri üyesi Mieko tarafından sevilmez. Müzik üstadı Hoffmann’dan bir referans mektubu ile gelmiş olan yarışmacı Mieko’yu neden rahatsız eder?

“Kendini gerçekten de Hoffmann’ın öğrencisi olarak görüyor diye düşündü Mieko. Şimdi bile ona kıyasla kendisini çırak gibi görürcesine davranıyordu. Sanırım çoğu insan idolleştirdiği akıl hocasının karşısında böyle davranıyordur.

Mieko başını “hayır” anlamında salladı. “Yok tamamen farklıydı karşı konulmaz bir tiksinti hissettim onu izlerken. Sanki Maestro Hoffmann’ın müziğe dair temsil ettiği her şeyi inkâr ediyor gibiydi Bitirdiğinde resmen çıldırdım.” (s,139)

Jüri üyesi dahi olsa kıskançlık mümkün müdür sorusunu “insan tanıdıkça, evet,” diye cevaplıyorum. Meiko’nun ulaşamadığı bir dehanın referansıyla gelen yarışmacıyı sevmesi oldukça zor olacak kuşkusuz. Peki Mieko üstada neden ulaşamamıştı?  Hoffmann bu referansla, Jın Kazama’yı müziğe katarak, müzik eğitimini, bu sistemi mi hedef almıştı? “Fakat Jın Kazama’nın performansı böylesi prangalarla engelleyemeyecek türdendi. Gerçekten özgürdü, özgünlükle doluydu ve seyirci de Kazanma’nın bestekarın adını bile bilip bilmediği konusunda merak uyandırabiliyordu. İnsanlarda Kazama’nın besteyle cesurca teke tek kapışmak için yüzleşmeye geldiği izlenimini doğuruyordu.” (s,182)

Aya, yıllar önce Carnegie Hall’da konçerto çalmış sonra müziğe küsmüş, kaçmış. Bu yarışma geri dönüşünün ilk ayağıdır. Annesini kaybetmiş olmanın travmasını atamamıştır ve tükenmişlik duygusuyla savaşmakta. Her an yarışmayı bırakıp gidebilir. Bu an meselesidir. Jin Kazama gibi referansı yüksek ve kabiliyetli bir yarışmacı bile onu kaçırmak için sebep olabilir.Beni müzik tanrısının gözdesi Jin Kazama gibi piyano çalmaya iten bu dürtü neyin nesiydi gerçekten?” (s,192)  Aya’nın yarışmayı bırakıp bırakmayacağı merakıyla yarışma boyunca/ eserin sayfalarında ilerliyorum. Kim bilir piyanonun klavyesinde gezinirken annesini görür, sesini duyar, belki de…

Yarışma ne denli zor, jüri üyeleri ne denli acımasızsa, yarışmacılar arasında ilişki o denli naif. Birbirlerine destek olmak, sevgi ve aşkla yaklaşmak kitabı çok sanatlar listesine koyuyor bence. Yarışma heyecanı sayfalarda yükseldikçe, okuduğum kitapla izlediğim Siyah Kuğu filmini aynı paralellikte götürüyorum. Darren Aronofsky’nin yönettiği 2010 yılı yapımı filimde Pyotr İlyiç Çaykovski’nin Kuğu Gölü bale gösterisi için yarışmacıların birbirlerini acımasızca katlettiği bir seçme geliyor akıma. Rıku Onda, bu acımasızlıktan uzak, sevgiyle kurgulamış eserini. Yarışmaların saçma olduğunu söyleyen naif rakipler, yetenekli piyanist kahramanlar yaratmış. Elbette bu eser ve karakterleri unutulmaz kılan bu naiflik.

Müziğin evreni hissetmek olduğu, doğayı; yağmuru, rüzgârı, karı fırtınayı duymak olduğu vurgulanır bu önemli eserde. Öneriler de vardır: “…Müzik yeniden yaratılıp tekrar üretilebilen taklit edilebilen bir sanat türü olduğu için her daim yenilenmesi gerekiyor.” (s,246)

“Müzik eylemdir. Alışkanlıktır. Eğer dikkatle dinlersen, dünyanın her zaman müzikle dolu olduğunu görürsün.” (s,291)

Yetenekli yarışmacıların klavyede gezinen parmakları doğa olaylarıyla bütünlenir. “Bir arıcının oğlu olarak Jin doğanın, insanoğlunun asla boy ölçülemeyeceğini seviyedeki vahşiliğini hiç şüphesiz kendisi de bizzat yaşamıştı. Akashi ve diğer piyanistlerin doğru bir okuma ve yorumla ifade etmeye çalıştıkları şeyler bir gün daha ziyade kozmik Zen benzeri güzellik imgeleri olmuştu ama Jin kazama onlara gerçek Asura’nın şiddetini göstermiş onları doğanın hakikatiyle yüzleşir girmişti.” (s,304)

Akashi, yeteneğinin farkında ancak korkularından, heyecanından kurtulamayan bir kahraman. O bir öğretmen ama sadece piyano çalarken kendini mutlu hisseden biri. “Akashi, müstesna bir dahi çocuk falan değildi ama yine de insanlar onun ileride iyi yerlere geleceği yönünde bir beklentiye sahiplerdi. O da nihayetinde müzik okuluna gitmeyi seçmişti. Gelgelelim, müzik dünyasının çarpık elitizmi ve içinde faaliyet gösteren insanların bir kısmı hakkında giderek artan bir huzursuzluk hissetmeden edememişti.” (s,59-60)

Bu mesleğin onun için biçilmiş kaftan olduğundan emindi ama yine de öğretmenlikten gerçekten mutlu olmuş muydu? Bu konuda daha önce hiç kafa yormamıştı. (s,286) Korkularını yenemese de ilk üçe giremese de bu kahramanın da tam kendine yakışan bir derecesi var, meraklı okur için.

Masaru ilginç bir kahraman. Gözlem yeteneği rakiplerini takip etmesi eserin temposunun düşmemesini sağlıyor. İşte değişen şey bu, diye düşündüğü Masaru, Aya’nın gözleri bugün daha kasvetli. O gözlerde esrarengiz, soğuk bir karanlık var. Sanki insanın idrak edebileceğinden öte bir şeye tanık olmuş gibi.” (s,293) Rakibini sevgiyle aşkla gözlemleyebilmek yarışmanın sonucunu etkiler mi? Meraklı okurun aklına bir soru bırakmak isterim, Masaru yarışmacılar içinde en idealisti belki de. Tüm parçaları sadece ondan dinlemek isteyen dinleyicileri olsun istiyor.

Balarıları Ve Uzaktaki Gök Gürültüsü, elbette ilk olarak naif kurgusu ile öne çıkıyor olsa da başarılı yazarın derinde müzik eğitimine ve otoritelerine büyük eleştirisi olduğu ve bunu en gerçek kurguyla dile getirdiğini düşünüyorum. Edebiyat yarışmalarından farkı var mıdır bunu okura bırakıyorum. Sadece müzikle ilgilenenlerin değil, sistemi de eleştiren tüm okurlar için Balarıları Ve Uzaktaki Gök Gürültüsü…

edebiyathaber.net (25 Mart 2024)

Yorum yapın