Bir anı kitabı eğer sizin de yaşadığınız bir dönemden, bildiğiniz mekanlardan, aşina kişilerden söz ediyorsa okuma macerası bir başka olur. O kitap sayesinde siz de belleğinizin bir köşesinde gizlenmiş anıları, kişileri, olayları anımsarsınız. Dört kuşaktır sahaflık yapan bir ailenin üçüncü kuşak çocuğu, Beyazıt Sahaflar Ç:arşısı’nın duayenlerinden Turan M. Türkmenoğlu’nun ‘Sahaflar Çarşısı’nda Görüp İşittiklerim’ kitabının Ötüken Neşriyât’tan çıktığını duyduğumda heyecanlanmamda kuşkusuz bu düşünceler etkiliydi. Ama Turan M. Türkmenoğlu’nun eli kalem tutan, birçok kitap yazmış, yayınlamış bir sahaf olduğunu bildiğim için anlatacaklarının bir okur olarak benim bildiklerimden çok çok daha fazla olacağını da tahmin ediyordum. Sahaflık çok eski bir meslek olmasına, kültürel önemine rağmen hakkında pek yazılmadığını, yazıldığında da pek faydalı eserler ortaya çıkmadığını da ekleyeyim.
Anılar doğru, özenli yazılıp yayınlanmışlarsa tarihi bir öneme de sahiptir ve geçmiş konusunda kaynak olarak kullanılabilecek çok değerli bilgiler içerirler. Turan M. Türkmenoğlu’nun 634 sayfalık dev eseri de hem anıları yad etmek hem de yeni şeyler öğrenmek açısından çok yararlı oldu. Üstelik o kadar iyi bir anlatımı var ki sanki bir dost meclisinde hoş bir sohbet dinler gibi okudum. Kitapta yer alan fotoğraflar da kim kimdir sorusuna iyi bir cevap oldu. Turan M. Türkmenoğlu sanırım sürekli günlük tutmakla kalmamış, günlüğüne not ettiklerinin fotoğraf, resmî evrak, mektup, kupür gibi belgelerini de saklamış, kuvveti belleğiyle de bunları tamamlamış, birleştirmiş.
Kadıköy Kızıltoprak’ta oturduğumuz için bize göre İstanbul karşı yakaydı. “İstanbul’a inmek” dendiğinde de kastedilen Eminönü, Beyazıt, Aksaray civarıdır. Alışveriş için Mahmutpaşa’ya gidilir, eğer ziynet eşyası gibi bir şey alınacaksa oradan Kapalıçarşı’ya çıkılırdı. 1960’lı yıllarda bir gün annem, abim ve ben İstanbul’a indiğimizi ve yolu uzatıp Kapalıçarşı’nın içinden geçip Sahaflar Çarşısı’na gittiğimizi anımsıyorum. Sanıyorum abimin dersleri için bir kitap arıyorduk. O zamanlar ders kitapları ücretsiz dağıtılmaz, öğrenciler kitapları okulda sıralarının üzerinde bulmazdı. Mutlaka mahalledeki kitapçıda bulunmayan bir kitap olurdu ve öncelikle Cağaloğlu Yokuşu’na MEB’in ve diğer kitapçıların satış yerlerine gidilir, sıraya girilirdi. Aradığınız kitap Cağaloğlu’nda da yoksa Sahaflar’a gider ikinci el’ini, yani okunmuşunu arardınız.
70’li yıllarda lisede okurken kitap merakım artınca özellikle yarım gün ders olan cumartesileri benim gibi kitap sever arkadaşlarla Cağaloğlu’na yayınevlerinin satış yerlerine ve Sahaflar Çarşısı’na gider olmuştuk. Çünkü çok fazla kitapçı yoktu başka yerlerde ve aradığımız kitapları uygun fiyata buralarda buluyorduk.
70’li yılların sonunda üniversite öğrencisi olunca yolum hemen her gün Beyazıt’a düşer oldu. Bizde değişimler olumlu yönde olmaz. Her şeyde, her mekânda bir bozulmadan söz edilir. Sahaflar Çarşısı için de bu hep söylenmiş. Sahaflar Çarşısı’ndaki olumsuza doğru büyük değişimlerden birkaçına tanık oldum.
Özellikle 80’li yıllarda çarşı nerdeyse tamamen ders kitapları satan dükkanlara dönüşmüştü. Kitapçı demeye dilim el vermiyor, çünkü vitrinlerinde ve tezgahlarında tek gördüğünüz ders kitaplarıydı. Zaten çoktandır sahaflar kitapçıya dönüşüyordu, artık o kitapçılar ders kitapçısı halini almıştı. Çok az sayıda sahaflık kimliğini koruyan dükkân kalmıştı. Onların da vitrinlerinde yeni kitaplar görülüyordu. Yeni kitap dediğinde başka yerlerde bulunmayanlar değil çok satanlardı.
Sahaflar Çarşısı’nın levhası düşüp parçalara ayrıldığında kimsenin aldırmadığını, tamir ettirme dileğine de kimsenin destek vermediğini yazıyor Türkmenoğlu. Çünkü Sahaflar Çarşısı’nda dükkânı olan esnafın çoğunun derdi sahaflık değil ticaretmiş. Dün sahafiye, eski kitap, bugün ders kitabı, o da olmazsa sınav kitabı, korsan yayın, sahte levha, turiste rehber, taşralıya dua kitabı… Maksat tencere kaynasın!
İlgi alanıma uygun yeni ve eski kitaplar sattığı için ben esas olarak felsefeci yazar Arslan Kaynardağ’ın Elif Kitabevi’ne giderdim. İbrahim Derbeder’in Der Kitabevi de göz attığım sahaflardandı. Ama daha çok dükkanların önüne açılan sergileri kollardım. Taner Ay, Türkmenoğlu’nun kitabıyla ilgili yazısında sözünü etmiş (Üçüncü kuşak bir sahhafın çarşıda görüp işittikleri (karar.com) ben de onun gibi Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ını da Yeditepe Yayınları’nın, Dost’un, Seçilmiş Hikayeler’in, Ataç’ın, Çan Yayınları’nın birçok kitabını da tezgahlardan almıştım. Çünkü kapanan yayınevlerinin kitaplarını da sahaflar alırmış. Ama esas alımlar vefat eden kitap meraklıları ve yazarların kütüphaneleri olurdu. Ölen kitap koleksiyoncusunun kütüphanesinin hurdacılara satılıp yok olmasını önlemek için nasıl yıldırım hızıyla hareket ettiklerini Turan M. Türkmenoğlu ilginç öykülerle anlatıyor.
Sahaflar kendilerine yarayacak kitapları seçtikten sonra depolama sorunu nedeniyle işlerine yaramayanları çarşının ortasına yığardı. Önce diğer sahaflar ardından da okurlara çok uygun fiyatlarla satılıp kitaplar bitirilirdi. Benim de kitaplığımda bu satışlardan aldığım birçok imzalı kitap vardır.
Yani “kitap sahafa düştü” deyişi tamamen yanlış, sahafa düşmüyor, sahafta yeni okurunu, koleksiyoncusunu buluyor, korunmaya devam ediyor. Çünkü kitaplar için en güvenli yerler sandığımız kütüphanelerin de kitap değeri bilmediklerini Turan M. Türkmenoğlu’nun anılarında görüyoruz. 80’lerde en çok konuşulan konu üniversite kütüphanelerinden atılan ya da çalınan kitaplardı. Bu kitapların çoğu eninde sonunda Sahaflar Çarşısı’na gelir ve gerçek okura kavuşurdu.
İstanbul’da yeterli kitapçı olmadığı, olanların çoğu da 12 Eylül askeri darbesi ile kapandığı için okur aradığı yeni kitabın da izini Sahaflar Çarşısı’nda sürüyordu. Çarşının yeni kitaplar için önemli bir merkez olduğunu kısa bir süre sonra yayıncılığa başladığımda daha iyi anlayacaktım. Cağaloğlu’ndaki dağıtımcılar yeni çıkan kitapları Sahaflar Çarşısı’na ilk götüren olmak için yarışırdı. Çünkü en çok satış orada olurdu.
Yayıncılık tarihini okuyanlar bilir sahafların Türkiye’de yayıncılık sektörünü kurarken çok önemli rolleri olmuş. İlk kitapları onlar yayınlamış, satmış. Yani sahafın kitapçıya dönüşümü matbaanın icadı ile başlıyor. Türkmenoğlu babasının ve ardından kendinin yayınladığı kitapların öykülerini anlatırken sahafların yayıncılaşmasının da tarihçesine önemli bilgiler ekliyor. Vatandaşın en çok okuduğu kitaplar olan ve çoğunlukla cami önlerinde satılan efsaneler, menkıbeler, dua kitapları, dini eserler ve nihayet Kuran’ların çoğunun yayıncısı sahaflar olmuş. Kuran yayıncılığında nasıl bir tekel olduğunun, bu tekeli yönetenlerin başka yayıncılar da Kuran yayınlayamasın diye ne kumpaslar kurduğunun öyküsü de var Türkmenoğlu’nun anılarında.
Sahaflar esas olarak kendi ihtiyaçları için ve okurun en çok sorduğu kitapları basarak yayıncılık yapmış. Çok değerli el yazmalarının, baskısı bulunmayan nadir kitapların yeni basımlarını yapıp kültüre katkıda bulundukları gibi fırsatçılık yapıp korsan yayına bulaşan, telif ödememek için sahtekarlık yapanlar da olmuş. Her meslekte olur böyle şeyler.
‘Sahaflar Çarşısı’nda Görüp İşittiklerim’ kitabının belki de en değerli ve belgesel yanı Turan M. Türkmenoğlu’nun başta çarşı esnafı sahaflar olmak üzere, Cağaloğlu’nun büyük yayıncıları, şairler, yazarlar, kitap koleksiyoncuları, bibliyofiller, siyasiler, asker, polis, konuyla ilgili kim varsa herkes hakkında objektif davranması ve iyiyi de kötüyü de açıkça yazması. Kitap için ömrünü, tüm varlığını tüketen de kitap çalıp, sahafı ya da kitapseveri kandırıp zengin olan da onun anılarının konusu olmuş.
Tabii birçok hoş anı da var. Kitapsever, bibliyofil dediğin her meslekten çıkar. Sahafların müşterileri arasında da her alanda ün yapmış isimler var. Onlarla dostluklar da kurmuşlar. Güzel anıları olmuş. Ama sanırım bir sahafın müşterisinin cumhurbaşkanı olması pek sık rastlanılan bir şey değil. Celâl Bayar, Türkmenoğlu’nun müşterisi olmuş, bizzat gelip kitap seçmiş. Anılarda başbakanlar, bakanlar, milletvekilleri de var. Aynı zamanda çarşının deli bekçisinden, Güzin Hanım, Deli Şaziye, Komünist Yalçın gibi renkli tiplerden de bol bol güldüren, zaman zaman yaşadıkları trajedilere ağlatan anılar da var.
Turan M. Türkmenoğlu’nun ‘Sahaflar Çarşısı’nda Görüp İşittiklerim’i çok renkli, bol maceralı bir yaşamın hoş bir sohbet tadında anlatımı. Sadece kitapseverlere, satanlara, okuyanlara değil herkese hitap eden bir eser. Sahaflar Çarşısı’ndan yola çıkıp Türkiye’nin kültür ve siyaset hayatına açılıyor, 60’lardan beri başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin nasıl bir değişim geçirdiğini bir sahafın gündelik hayatından hoş örneklerle okuyorsunuz.
edebiyathaber.net (8 Mart 2023)