Söyleşi: Tacim Çiçek
Şale Köse ile İzmir’e bir derneğin ödül törenine İstanbul’dan gelen yazar Şebnem Özbay (Yavuz) aracılığı ile tanıştık. Daha sonraki birkaç saatlik sohbetimizde edebiyat ve yazmak üzerine oldu. O süre içinde çoktandır tanışıyormuşuz duygusunun asıl nedeninin edebiyata, yazmaya ve dile verdiğimiz gerçeği olduğunu anladım. Çünkü yazan insanlar şahsen tanışık olmasalar da onları tanışık yapan pek çok neden var. Okumayı, yazmayı ve dili önemsemek gibi… Sonrasında herkes kendi kişisel hayatının akışına kapılması yüzünden bu sohbetler sosyal medya üzerinden devam etti. Derken ilk kitabı çıkageldi: Şale… (İkinci Adam Yayınları, 2023)Hayatın Gerçeklerinde Gerçek Bir Hayat Hikâyesi alt başlığını da taşıyordu kitap ve gerçekten de kendi kişisel hayat hikâyesinden yola çıkarak romanın kurgusu içindeki kişilerle olan ortak hayat hikâyesini anlatıyordu. Hayatım roman olur sözüne uygun biçimde… Şale, benöyküsel dille kendisini ve ailesini yalın ve çarpıcı bir dille anlatır… Derken ardından Kitapsız dosyası geldi yayımlanmadan geldi önce ve başka başka öyküleri… Karınca kararınca, çorbada tuzun biberim de naçizane önerilerim de oldu… Gördüm ki gerçekten de yazarlık kumaşı, yaşadığı, gözlemlediği ve kurmaca da olsa anlatmak istediği hikâyeleri vardı yazarlık sandığında ve sanırım gözden geçirip görünür yapmaya çalışıyor.
İşte Şale Köse ile yapıp eyledikleri hakkındaki sohbetimiz…
Sanırım gözden geçirip görünür yapmaya çalışıyor demem bir abartı mı değerli dost; çünkü Kitapsız (Artshop Yayıncılık, 2024) romanından hemen sonra çıktı Hünsâ (Artshop Yayıncılık, 2024) uzun hikâye kısa roman diyebileceğimiz son kitabın; bunun sebebi nedir?
Asla abartı değil, haklısınız kıymetli dostum. Görünür olmaya çabalıyorum. Belki de bugüne kadar çabalamama rağmen hayat yolunda; istediğim ve arzuladığım gibi görünür olamamamdan da kaynaklanıyor olabilir bu yaptığım. Başarılı sayılabilecek çalışmalar yapabilmiş olsam da bu yaşıma kadar, hiçbir zaman yetemedim kendime. Hep daha fazlası olmayı istedim, daha fazlasını başarabilmeyi… Çünkü biliyordum beni sizin karşınıza getirebilecek yol; içinde bulunduğum, yürümek zorunda kaldığım yol değildi. Dağarcığımda bir sürü kelime taşıyor olsam da, içinde ‘pes etmek’ yer almıyor. Bu yüzden ben de yolumu değiştirdim ve işte buradayım. Ve kaybettiğim çok senelerim, aktarmak istediğim çok birikimlerim var. Bu yüzden de biraz çabuk olmalıyım. Boşa harcanacak bir dakikayı bile kabul etmiyorum. Hele de böyle zamanlardan geçerken! Ayrıca ‘MELEĞİN GÖLGESİNDE’ isimli dördüncü kitabım basım aşamasında. En kısa zamanda onu da okurlarımla buluşturmayı planlıyorum.
Her yazarın ilk eserinde kendinden izler olması neredeyse kaçınılmaz bir sonuç ve gerçeklik ama ilk romanın her ne kadar edebiyata da dâhil bir çalışma olsa da tümüyle sizin ve ailenizin bir tür anlatımı… Buna neden gerek duydun. Çünkü kol kırılır yen içinde kalır ya da baş yarılır fes içinde kalır atasözlerine ters bir durum. Ne kadarı kurmaca ne kadarı gerçek yaşanmışlık demeyeceğim; bu kitaba yakınlarınız, dostlarınız, arkadaşlarınız ve okuyanlardan nasıl tepkiler aldınız?
İlk kitabım olan ‘ŞALE’; tümüyle tepkisel ve insani güdülerle kaleme aldığım bir kitabımdır. Yazmaya başladığım anda ilk düşündüğüm şey, ‘İsterse kimse okumasın’dı. Tabii ailem dışında… Fakat yazarken yavaş yavaş gardımın düşemeye başladığını, hatta insanlara elimi uzatmak istediğimin farkına vardım. Aileme gelince… Bu kitabı yazacağımı onlara söylediğimde henüz 14 yaşımdaydım belki de. Ya inanmadılar ya da umursamadılar. Kim bilir ‘çocuktur, unutur’ diye düşünmüş de olabilirler. Ama ben hiç unutmadım. Unutulacak gibi de değildi zaten; anımsamak için çok zorlandığımı söyleyemem. Kitabı yazmayı bitirdiğimde ilk olarak aileme haber verdim. Gülümseyerek karşıladılar ilk etapta… Ama sonrası biraz sancılı bir süreçti onların adına. Hepimiz adına diyemeyeceğim çünkü ben bu sayede iyileşebildim. Onlarla bir yüzleşme gerçekleştirdim; onlar da birbirleriyle… Halının altına süpürülen tozlar görünmüyorlar diye, yok olduğunu varsayamayız öyle değil mi? Ama okuyan herkesten iyi tepkiler aldığımı söyleyebilirim. Özelden attıkları mesajlarında en mahrem sırlarını benimle paylaşanlar dahi oldu. Herkes bir şekilde ailelerinin içinde çeşitli sıkıntılar yaşayabiliyorlar. Ancak toplum ve çevre baskısı yüzünden paylaşamıyorlar bu yaralarını. Bizim yaralı yerlerimizi görerek, kendisini iyileştirebilecek insanlar olmasını umut ediyorum.
Kitapsız en azından benim okuduğum dosyalarınız, Handeniş Sitesi’ndeki yazılarınız, öykülerinizden oldukça farklı bir roman. Çünkü Şale, otobiyografik bir romanken, Kitapsız’daki anlatıcının hikâyesini anlattığı ‘kitapsız imam’ gerçekten de ilginç biri. Kendini sorgulayan, içine yolculuk yaparak âdete arınmaya çalışan biri. Yani kurgusal da olsa gerçek hayatta da olabilecek biri… Kurgularken ne hissettiniz, yani Kitapsız’ı yazdıran nedir?
‘Kitapsız!’ özellikle son birkaç yıldır içinde bulunmak zorunda kaldığımız yaşam biçimlerine, bizlere zorla oynatılmak istenen rollere, yargılara, yargılamalara, ayrıştırılmalara, baskıya karşı yazılmış bir kitaptır. İlk kitabımdan çok da farklı olduğunu sanmasın okuyucum… Kitaplarımın özü her zaman insan, aile ve toplumdur. Ailemi yazdığım zaman, ailem en küçük birimiydi toplumumuzun. Toplumumuzu yazdığım zaman ise, içinde yine aile ve insan temalarına yer verdim aslında. Farklı şekillerde ele alınmış, özü ‘insan’ olan kitaplarımla karşınıza çıkacağım her seferinde değerli dostum.
Hünsâ’da, en azından benim aklımda kalanından yola çıkarak; Kitapsız’daki erkeğin tersi durumundaki bir kadının iç dünyasını ve kendisi olma isteğini, çabasını dile getiriyorsun, desem yanlış mı özetlemiş olurum ya da yazarı olarak Hünsâ için ne demek istersin?
‘Hünsâ’ ismini verdiğim kitabım da aile, toplum ve insan öğelerini içerir aslında. Bu kitabımda çift cinsiyetli bir birey olarak dünyaya gelen Tuğrul’un ailesi tarafından, olmak istemediği biri gibi yetiştirilmesi anlatılır. İçeriği; erk düzen toplumların içinde boğulmakta olduğu erkek evlat isteği vurgusuna dayanmaktadır. Başkahramanımız Tuğrul, ender görülen çift cinsiyetli (Hermafrodit) biridir. Bu onda bir travma da yaratır. Ailesi küçük yaşından itibaren onu erkek rolüne bürümek istemiştir; ta ki Tuğrul ergenlik yaşına gelip, regl olana kadar… Hikâyesi de böyle başlar zaten. Sonrasında ise ailesinin yanlış tutumu sebebiyle hem Tuğrul’un yaşamak zorunda kaldıkları, hem de toplumda açtığı yaralar anlatılır. Seneler önce haberlerde izlediğim gerçek bir hayat hikâyesinden esinlenerek kurguladığım bir kitabımdır Hünsâ. Tabii ki kendi yorumlarımı katarak…
Anladım, ilginç gerçekten de…Peki, sırada ne var? Yazdığın, yazacağın ya da yazık da görünür yapmak istediğin neler var tezgâhında?
Yazılmış, basılmak için sabırsızlanan beş tane daha romanım var bekleyen değerli dost… Bir tanesi basım aşamasında. Bugün, yarın okuyucusu ile buluşur diye tahmin ediyorum. Bu kitabımda toplum içindeki kadın rolünü işlemeye özen gösterdim. Yazdıklarımın sert bir dil barındırdığını düşünenleriniz olacaktır. Ancak yaşam ve yaşadıklarımız kolay olmadığına göre, dili de sakin olmamalıdır; hatta keskin bile olmalıdır diye düşünüyorum. Fakat şunu söyleyebilirim kendi yaşamak zorunda kaldıklarıma da bakarak; her kitabımın sonunda umuda açılan bir kapı her zaman bulunur. Sonumuz her zaman kendi irademize ve seçimlerimize bağlıdır. Ya oturur ağlarız kaderimize ya da hayatın iplerini kendi ellerimize alırız; korksak bile… Kim bilir, belki de son bir çaba ile atarız kendimizi kaderimiz sandığımız o çemberin dışına…
Merak eden, Şale Köse’yi tanımak isteyen olabilir diye; kısaca da olsa öz yaşamını anlatır mısın?
Kısaca şöyle özetleyebilirim Şale KÖSE’yi… İstemediği, mecbur hissettiği, kaderi sandığı, yaşamak zorunda bırakıldığı ya da öyle sandığı bir hayata ömrünün ortasında ‘dur’ diyebilen ve kendisinin istediği hayata adım atan; umudun her zaman var olduğunu farklı cümlelerle de olsa hatırlatmaya çalışan herkes gibi bir insan sadece.
Anladım değerli dost. Beyninizin yongası kitaplar ve verdiğiniz yanıtlar için teşekkür ederiz ve yapacaklarınız için de kolaylıklar dileriz. Okuru çok, yolunuz açık olsun.
edebiyathaber.net (9 Mayıs 2024)