Ödüllü yazar Patricia Lookwood’un yazdığı “Kimsenin Bundan Bahsettiği Yok”, içinde yaşadığımız zaman çizelgesinin vaziyetini sert, zorlayıcı, rahatsız edici bir dille anlattığı, şiirsel dili ve felsefi sorularla hem kendisinin hem okurun sınırlarını zorlayan bir roman.
Gerçek çağ, post-gerçek çağ, post-modern çağ, dijital çağ… Benim aklıma gelenler bunlar. Hangisinin içinde yaşıyoruz, onu bilmiyorum. Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim: İleride bu dönemden yaşayan bizlerden söz açılınca giyimimize kuşamımıza, saç şeklimize, okuduğumuz kitaplara, izlediğimiz filmlere, dinlediğimiz müziklere, siyasi görüşümüze, aşkımıza, sevgimize zerre kadar önem verilmeyecek. Bizi ananlar, bunlardan bahsetmeyecek. Bir şekilde bir arşiv, belge vs. kalırsa bugünden geleceğe, o “miras” sanal ortamda attığımız “çentiklerden” oluşacak. Sosyal medya paylaşımlarımız, like’larımız, videolarımız, blog yazılarımız, forumlarda tartıştıklarımız bugünlerin tarihe düştüğü not olarak hafızalarda yer alacak. Ama biz şimdilik bunları düşünmeyelim. Bizim yerimize düşünenler, bu devirde hiç üşenmeyip kitap yazarak hali pür mealimizi anlatan kişiler var, sağ olsunlar. Amerikalı yazar Patricia Lookwood da onlardan biri. 1982 yılında Indiana’da doğan Lookwood, yirmi yaşında evlenmiş ve –kendi deyimiyle- hiçbir zaman doğru düzgün bir işi olmadan bu yaşlara kadar yatakla yazı masasında mekik dokuyarak gelmiş. 2004’le 2011 yılları arasında New Yorker başta olmak üzere birçok yerde şiirleri yayınlanmış. 2011’de bir Twitter hesabı açmış ve yaptığı paylaşımlarla Amerika’da ilgi görmeye başlamış. İlk şiir derlemesi Balloon Pop Outlaw 2012 yılında, ikinci derlemesi olan Motherland Fatherland Homolandsexuals 2014’te yayınlanmış. 2017 yılında Katolik bir babayla olan ilişkisini anlattığı anı kitabı Priestdaddy piyasa çıkmış. Lookwood bu kitapla Amerikan Mizahı Thurber Ödülü’nü kazanmış, Kirkus Ödülleri’nde finale kalmış, Guardian tarafından yirmi birinci yüz yılın en iyi yüz kitabı arasında gösterilmiş. Patricia Lookwood, şimdi de New York Times tarafından en iyi on kitap arasında yerini alan, Booker Ödülü, Dublin Edebiyat Ödülü kısa listelerine giren, İthaki Yayınları etiketiyle Emirhan Burak Aydın tarafından Türkçeye çevrilen “Kimsenin Bundan Bahsettiği Yok” romanı ile karşımızda. Sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlarla dikkat çeken ve bir nevi “bilirkişi” olarak görülen isimsiz bir kadının ömrünü yediği “portal” adlı çevrimiçi bir platformda yaşadıklarını, bununla da yetinmeyip kendine hayranlar edinerek onlarla tanışmak için dünyayı dolaşırken karşılaştıklarını anlatan kitap, zamanın ruhunu yakalayan son dönemdeki en önemli eserlerden biri.
Kitabın isimsiz anlatıcısı ve ana karakteri, sosyal medyada “Köpeklerin ikizi oluyor mu?” diye bir soru atıyor ortaya. Bu soru onu azami bir süratle ünlenmesine sebep oluyor ve hesabı ağlak emojilerle, enteresan cevaplarla dolup taşıyor. Ardından da hayranların davetiyle çeşitli “konferanslar”da “konuşmacı” olarak boy göstermek üzere Patagonya’dan Avustralya’ya dek uzanan bir yolculuğuna çıkıyor. Bu adımla girdiği uçsuz bucaksız sanal dünyada, tüm vaktini forum gibi bir işlevi olan “portal”da geçirmeye başlıyor. Burada ne tartışmalar dönmüyor ki? Çoğunu buraya yazamayacağım ama okuduktan sonra insana absürtlüğün de bir sınırı olduğunu, ancak burasının onu da aştığını gösteriyor. Sınırsızca sallayıp duran bir güruhun delirmiş vaziyette kendini yırttığı portalda neredeyse normal olan hiçbir şey yer almıyor. İsimsiz meşhur anlatıcımız da bu “düzene” ayak uydurup giderken annesinden gelen bir mesajla “gerçeğe” dönmek zorunda kalıyor. O “gerçekte” hâlâ inanılabilir bir şeyler olduğuna dair sağlam bir yüzleşme yaşayan kahramanımız sanalla gerçeğin çatışması arasında tabiri caizse “hayatta kalma” mücadelesi veriyor.
Patricia Lookwood’un kitabı başlar başlamaz okuru içine soktuğu “ortam”la kafa kola alıp orada epey bir canımızı sıkıyor, rahatsız ediyor, bıkkınlık getiriyor. Sıkıntı basmasına neden oluyor ki zaten en büyük kozu da burada yatıyor. Zira girdiğimiz “ortam” aslında şu anda içinde yaşadığımız dünya ve biz her gün binlercesi gözümüzün önünden geçip gittiği için farkına varamadığımız bir çizelgeye “ait olduğumuz” gerçeğiyle karşı karşıya kalıyoruz. Haliyle bu durumla yüzleşip hoşnut kalmamız pek olası değil. Lookwood’un bu çizelgeyi çok uzun tutması bu hoşnutsuzluğu katmerliyor ve baş gösteren rahatsızlık yükselerek devam ediyor. Ancak anlatıcıya gelen “mucizevi” mesajla onun “başka bir dünyaya” geçişiyle biz de yukarıda bahsettiğim çatışmanın ortasında kalarak gerçeklik kavramını sorgulamaya başlıyoruz. Yazarın “Kimsenin Bundan Bahsettiği Yok” uyarısı da bu yüzden olsa gerek. Bu çatışmadan sağ çıkan varsa, beri gelsin diyerek yazıyı sonlandırıyoruz…
edebiyathaber.net (21 Mart 2023)