“Rüya sahnelerine orta yerden dalın…
Hakan Bıçakcı’ya göre “Yazmanın 7 Kuralı”ndan biriyle, bir rüyaya dalar gibi dalalım bu yazıya. Zira yirmi yıllık yazar hayatı ve on beş romanlık külliyatıyla Bıçakçı, zaten ne yapıp ne edip her şeye böyle başlamamıza vesile oluyor.
2019 yılında İletişim Yayınları’ndan çıkan Normal Nefes Almaya Devam Edin ile Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’ne layık görülen yazarın son romanı 2017 yılında yayımlanan Uyku Sersemi idi. Geçtiğimiz ay okurla buluşan Silinmiş Sahneler ise Bıçakcı’nın ne kadar olgun, özgün ve tekinsiz bir kaleme sahip olduğunun göstergesi.
Silinmiş Sahneler mavi noktayla temsil edilen, sansürcü bir kurgu operatörünün hikâyesi. Sinemacı olma hayaliyle yola çıkmış olsa da şimdi burada ve silinecek pek çok sahne var: Silahlar, kanlar, içkiler, çıplak bedenler, sevişmeler, aşı yaparken kadraja giren şırıngalar, birazı çıplak heykeller, şarap kadehinde kolalar, rakı kadehinde sek mi su mu olduğu çözülemeyen sıvılar… Kafanız karışıyor, değil mi? İsmini bilmediğimiz çaresiz sansürcümüz de bu kafa karışıklığıyla yaşıyor. Çaresiz, çünkü o da çoğumuz gibi hayaller & hayatlar aksının acı veren absürt tarafında kalmış ve para uğruna bu işle “ellerini kirletmiş”. Ancak onun zihninin karışıklığı bir tür istila gibi işliyor: Tekinsiz, tuhaf ve anlık bir istila.
Keyfi ve ikiyüzlü sansürün tüm kesip attıkları ya da buzlandırdıkları, kurgu operatörünün hayatında asla hayattan kopmayan, epikleşmeyen ya da doğrudan vahşeti çağırmayan anlarla karşılık buluyor sanki: Bir içki bardağı sansürlense birileri birbirine dakikalarca, senkron bir şekilde el sallıyor; sevgi ya da tutku dolu bir çıplaklık hızlıca ileri sarılsa bir aynayı taşıyan aynı kişiler yavaş yavaş geçip gidiyor göz önünden; ya da birileri “Super-Natural Market”te tek renk alışverişine büyük özen gösteriyor.
Roman boyunca kurgu operatörünün bu tuhaflıklar karşısında donup kalmasına, görmezden gelmesine ve son olarak onların üstüne gitmesine şahit oluyoruz. Bu özelliğiyle Silinmiş Sahneler, bir bakıma Hakan Bıçakcı külliyatına hâkim olanların kolayca adapte olabileceği bir roman: Orta yaşlarında edebiyatla, müzikle ya da sinemayla ilgilenen ve tekinsiz rüyaların içinde boğulup giden erkekler, nispeten “güvenli” normal gerçeğe dönebilmek için biçare tutunulan kadınlar, giderek yükselen ve nihayet devasa bir cümbüşle insanın boğazını sıkmaya başlayan kaos ve bu kaosun üzerine yürüme hali…
Ancak Silinmiş Sahneler, Bıçakcı külliyatında nispeten biraz daha özgür hareket edebilen bir yapıya sahip. Kurgu operatörünü gitmesi gereken etkinliklerde, buluşmalarda görürken yeni bölümde oraya henüz gitmekte olduğunu görüyoruz. Ve bu tuhaf, sıçramalı kesmeye (jump cut) öykünen anlatım tercihi karakteri kendi hayatının kâhini yaparken aynı zamanda onu kendi hikâyesinin güvenilmez, “beceriksiz” anlatıcısı haline de getiriyor.
İletişim Yayınları’ndan çıkan Silinmiş Sahneler, sanatın ve hayatın keyfi şekilde kesip biçildiği, ve en nihayetinde çığırından çıktığı tuhaf bir çaresizlik hali. Baş karakterle çok güçlü bir empati kurabileceğimiz siyasi atmosferde, tam orta yerinden daldığımız bir rüya gibi.
…çünkü rüyanın sonunu hatırlarız ama başını hatırlayamayız. Yani rüyanın dramatik anlamda bir finali vardır ama girişi yoktur.”
edebiyathaber.net (8 Temmuz 2022)