I
Dünya edebiyatı içindeki en özgün yazarlardan olduğunu söyleyebileceğimiz 1998 Nobel Edebiyat Ödülü’nün de sahibi Jose Saramago, 1998’de Torino Üniversitesine kendisi ve eserleri hakkındaki tebliğlerin sunulacağı bir sempozyuma davet edilir.
Sempozyumdaki sunumların tamamlanmasının ardından söz sırası Saramago’ya gelir.
Saramago konuşmasında üzerine yapışıp kalan “tarihi roman yazarı” yaftasından memnun olmadığını belirtir ve kitapları üzerinde tek tek durarak bu yaftanın neden gerçeği yansıtmadığını anlatmaya çalışır.
Bu konuşmanın esas önemi, Saramago’nun yazın hayatını iki döneme ayırmasıdır. Heykel adını verdiği ilk dönemini 1991 tarihli İsa’ya Göre İncil’e kadar getirir. Saramago, bu döneminde taşın yüzeyiyle daha çok ilgilendiğini, görünür kısımlarını anlatmakla yetindiğini ifade eder. 1995 tarihli Körlük romanını ise ikinci döneminin başlangıcı kabul eder. Yazar, Körlük’ten itibaren taşın yüzeyinden sıyrılıp derinlerine inmeye başladığını anlatır.
Bu metafordan hareketle de konuşmasının başlığını “Heykelden Taşa” olarak belirler.
Fernando Gómez Aguilera, “Heykel ve Taş” adını verdiği yazısında Saramago’nun kaldığı yerden devam eder.
Aguilera yazısında “Taş” döneminin, 2005 yılında yayımlanan Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş ile sonlandığını belirtir.
2006 Tarihli Küçük Anılar, 2008 tarihli Filin Yolculuğu ve 2009 tarihli Kabil; Aguilera’ya göre yazarın son dönemini oluşturan üç kitaptır. Heykel ve Taş yazısında Aguilera, Saramago’nun bir yandan sağlık problemleriyle boğuşurken diğer yandan da külliyatını toparlama işlevi görecek bu üç yapıtı tamamladığını belirtir. [i]
II
Jose Saramago yalnızca iyi bir hikâye anlatıcısı değildir. Hemen her kitabında insanlığa dair yaptığı derin gözlemleri incelikli çözümlemelerle anlatmayı tercih eder. Romanlarında kendine özgü yazım şeklini, okurlar için kimi zaman zorlayıcı olduğunu bilse de ısrarla kullanmaya devam eder. Bu ısrar zamanla, yazarla okur arasındaki kontratın alametifarikalarından olur.
Saramago, romanlarındaki anlatıcı ile de kendine özgü bir yapı ortaya koyar. Romanlarındaki anlatıcılar, kimi zaman olan biteni kuru bir üslupla okura aktarmakla yetinir, kimi zaman güvenilmez olduğunu satır aralarında hissettirerek okurun daha dikkatli ve şüpheci olmasını sağlar kimi zaman da okurla derinlemesine felsefi sohbete dalmış bir filozof edasına bürünür.
Yazar, hangi anlatıcıyı seçerse seçsin okur için, her Saramago kitabı oldukça farklı bir okuma deneyimi sunar.
III
2000 yılında yayımlanan Mağara, Saramago’nun Taş; Aguilera’nın (ek olarak) “alegorik” olarak adlandırdığı dönemin dördüncü romanı.
Romanda, Merkez adı verilen dev bir alış veriş ve yaşam merkezine çömlek satarak yaşamını geçiren Cipriano Algor ve ailesinin yaşadıkları anlatılır.
Algor ve kızı Marta, köyde çömlek yaparak geçinmeye çalışırken Marta’nın kocası Marçal Gacho Merkez’de güvenlik görevlisi olarak çalışmakta ve yalnızca on günde bir evine dönebilmektedir.
Merkez, Cipriano Algor’un yaptığı çömleklerin artık talep görmediğini söyleyince kızı ve babası bir çıkış yolu aramaya başlar. Bu süreçte Merkez’deki işinde kadrolu olması gündeme gelen Marçal, bu beklentisi gerçekleşince Merkez’in konforlu yaşam alanlarına taşınabilecekleri umuduyla yaşamaktadır.
Roman, insanları kontrol altında tutmaya talip Merkez ile Algor ve ailesinin gerilimli ilişkisi üstüne kuruludur. Bu gerilim piyasa dinamiklerinin küçük üreticiler üzerindeki yıldırıcı etkisinden doğar ancak roman ilerledikçe insanların, yaşadıkları hayatı sorgulama yeteneklerinin tartışıldığı bir felsefi yapıya bürünür.
Sarmago Heykelden Taşa isimli konuşmasında romanın doğuşuna dair şu cümleleri söyler:
“Bir gün ülkenin kuzeyinden Lizbon’a dönerken, şehrin hemen dışında, otoyolun kenarında, yakınlardaki yeni bir alışveriş merkezinin açılış etkinliğini duyuran koca bir reklam panosu gördüm. Hayal gücüm derhal işe koyuldu, zihnimde derin bir temel kazısı canlandı, üzerine muazzam boyutlarda bir bina dikildi, binanın kalın duvarları devasa surları andırıyordu. Böylece, insanların ihtiyaç duydukları ya da duyduklarını zannettikleri şeyleri kendilerine satan ticaret merkezleriyle aynı mekânlarda yaşamayı arzuladıkları, gerçeğe yakın bir dünyada geçen Mağara doğmuş oldu. (s. 50 – 51) Saramago aynı konuşmada romanın temelinde Platon’un mağara alegorisinin yattığını da belirtir.
IV
Yukarıdaki alıntı, romanın iskeletini büyük bir başarıyla aktarmayı başarıyor. Bu noktada Mağara’nın; Platon’un mağara alegorisinden yola çıkan, eleştirisinde ya da alegorisinde basit kalmış bir roman olmadığını özellikle vurgulamak isterim. Saramago, Mağara’da tüketim kültürünü, insanı basit bir tüketiciye indirgeyen sistemi eleştirirken de yaşamımıza nasıl yön vermeliyiz, isteklerimiz ve beklentilerimiz neler olmalı, nasıl mutlu olabiliriz gibi soruların cevabı üzerinde kafa yormamızı sağlarken de derin olmayı başarır.
V
Mağara’da Saramago, romanda yer alan tüm karakterleri (köpek dâhil) derinlemesine çözümlemeye çalışan bir anlatıcı üzerinden bize seslenir. Bu anlatıcı çıkarımlarından yüzde yüz emin değildir, adeta sesli düşünür. Bu sesli düşünme sırasında ulaştığı sonuçları okurlarla paylaşarak kendini ve onları ikna etmeye çalışır.
Saramago’nun kendine özgü bu tercihi kısmen Milan Kundera’nın Fransızca yazdığı romanlarındaki tutumunu hatırlatır. Bu nedenle Mağara’nın, Kundera’nın “Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği” “Ölümsüzlük” “Yavaşlık” gibi kitaplarıyla akraba olduğunu iddia edebilirim.
VI
Mağara, serbest piyasa
dinamiklerini; büyük oyuncuların küçük üreticiyi ezdiği şirket yapılanmalarını;
tüketim kültürünün getirdiği, almadığın sürece mutsuzsun, satın al ve mutlu ol,
dayatmasını eleştiren ve yaşama amaç bulma çabası üstünde düşünen bir roman. Bu
eleştirel tutumunu yazarın felsefi argümanları ile de destekleyen bir eser. Tüm
bunlarla beraber Mağara aslında iyimser bir roman. Saramago; roman boyunca,
kafa yorduğu onlarca meseleyi, insanın doğru yolu, isterse, bulabileceği ve bu
doğrunun getireceği mutluluğa inanması gerektiği perspektifi ile hareket eder
ve okuruna bu anlamda yol gösterici olmaya çalışır.
[i] Heykelden Taşa ve Nobel Konuşması / Jose Saramago / Çev: Emrah İmre / Kırmızı Kedi Yayınları / 128 s. / 1. Baskı, Kasım 2018
Mağara
Çeviren: Sıla Okur
Kırmızı Kedi Yayınları, Roman, 330s.
6. Basım, Haziran 2019
edebiyathaber.net (18 Haziran 2021)