Bülent Görür’ün, içerisinde sekiz öykünün yer aldığı ikinci öykü kitabı “Sarıkanat” geçtiğimiz aylarda A7 Kitap etiketiyle okurla buluştu. Kitaptaki öykülerin ana izleklerini aşk, kadın-erkek ilişkileri, hukuk sistemi-adalet ilişkisi, 12 Eylül darbesi; bireysel, mimari ve ekonomik çöküş oluşturuyor. Sarıkanat’taki öykülerin satır aralarında kurmacanın gerekleri doğrultusunda belli bir zaman dilimine yayılan hayatlar geçidi; aşktan dostluğa, yastan yıkıma, bireysel seçimlerden hayatta anlam arayışına kadar birçok farklı izleğin yeri geldiğinde trajikomik öğelerle güçlendirilerek derinlikli biçimde hayal edilmesini sağlıyor.
Kitabın ilk öyküsü olan “Teşvikiye Camisi”nde, öykünün merkez kişisi Rüştü, müşterisinin kiralanması için anahtarını kendisine bıraktığı mobilyalı küçük bir dairede saklanır. Vekaletname yoluyla nitelikli dolandırıcılık yapmakla suçlanmaktadır ve hakkında jet hızıyla gözaltı kararı çıkmıştır. Durumunu görüşmek üzere cebinde bir tomar parayla ünlü ceza avukatının bürosuna gitmeye karar verir. Yürürken bir taraftan paraları kontrol ederken bir taraftan da anlatacaklarını tasarlar, emekli olup köyüne dönme hayalleri kurar. Bu arada önceki günden beri ishaldir, yol üstündeki cami tuvaletlerine girer. Çıktığında, avlu hareketli ve kalabalıktır. Kuvvetle muhtemel tanınan bir sima vefat etmiştir. Öteki cenaze arabasındaki tabutun başında çok az kişi olduğundan musalla taşına kadar taşımak için Rüştü’den yardım istenir, o da günahlarının affedilebileceğini düşünerek tabutu omuzlar. Bu esnada telefonu çalar, arayan kızıdır, ünlü bir gazetecinin canlı yayınlanan cenaze töreninde ne işi olduğunu sorar. Rüştü, birden para tomarının olmadığını da fark eder.
“Darbe” adlı öyküde anlatıcı, yıllar önceki cuma sabahına, dönemin ünlü fuarını gezmek için ailecek bir haftalığına gittikleri İzmir’de yaşadığı darbe gününe geri dönüyor. Abisi o sabah heyecanla gözaltıları, kaçışları, yakalanmaları, yasakları ve anarşistleri anlatmaktadır. Anlatıcının okul döneminde devrimcilerin lokaline gitmesinin asıl nedeni körkütük âşık olduğu sınıf arkadaşı Şebnem’e rastlama ihtimalidir. Selda Bağcan’ın tutuklandığını öğrenince altı ay önceki konserin listesine adını yazdırdığını hatırlar. Başına neler gelebileceğini düşünür. Darbeye giden iki aylık yaz tatilinde özellikle âşık olduğu genç kızı bekleyiş ve kavuşma sürecini anımsar. Ekmek almak için sokağa çıkar, yakalanır, üzerinde kimliği olmadığı için karakolda gözdağı verildikten sonra bırakılır. Okulun ilk günü herkesin kendini merkeze koyduğu bir 12 Eylül hikâyesi vardır. Sonunda okul koridorunda beklediği büyük kavuşma gerçekleşir ancak …
“Sarıkanat’ta yer alan öykülerde birinci tekil kişi anlatıcı, üçüncü tekil kişi anlatıcı ve her şeyi bilen-tanrısal konumlu anlatıcı dengeli biçimde kullanılıyor. Öyküleri farklı anlatıcıların bakış açısından yazmak yazara özellikle değişen bakış açılarını ve anlatım biçimlerini vermede geniş bir özgürlük alanı sağlıyor. Dönem öykülerinde, birinci tekil kişi anlatıcı bakış açısı üzerinden geçmişe giderek daha samimi ve sıcak bir anlatım kullanılıyor. Öykülerde ele alınan konular, izlekler ve yaratılan kişiler çok çeşitli. Kitabın arka kapak yazısında belirtildiği gibi, “Hayatımızın kendi yıkımına doğru yol alan çöküşleri birbirlerine ne kadar paraleldir? Bu yıkım çizgilerinin arasındaki mesafe şaşmaz matematikle daima aynı mı kalır, yoksa o mesafe bir noktada kapanarak çöküşler birbiriyle kesişip iç içe mi geçer?”. Öykülerde yer alan karakterlerin psikolojik çözümlemeleri, davranışları, diyalogları ve duyguları yalın ve akıcı biçimde anlatılıyor. Dil ve anlatım anlamında, göstermeden ziyade anlatma, geriye dönüş, çağrışım ve betimleme tekniği kullanılıyor; duru ve özlü hikâye anlatımının gerekleri doğrultusunda. Öykü kişileri zaman, hafıza, yıkım-umut yörüngesinde geçmiş ve bugün arasında salınan sonsuz şimdide konumlanıyor ve yaş, sınıf, mesleki açılardan çeşitlilik gösteriyor. Bildik gelen hikâyelere, öykü kişileri aracılığı ve mizahi öğelerin katkısıyla, yeni bir duyarlılıkla yaklaşıyoruz. Gerçek hayattan kesitler ve hayatlar, öyküler için çıkış noktasını oluşturuyor. Görür, asıl önemli olanın anlatıcı aracılığıyla dile getirilen hikâye olduğunun bilincinde, lezzetli ve iyi anlatmayı her anlamda başarıyor.
“Okur, Bülent Görür’ün Sarıkanat’taki yeni öykülerinin kişileriyle, birbirine paralel görünen yıkımların tam ortasındayken tanışıyor. Bazen, 70’lerde saltanatını sürmüş yazlık Seçkinler Sitesi’nin mimari ve ekonomik çöküşü ile öykü kişisinin henüz benzer bir düşüşe geçmemiş çekiciliği, maddi durumu, kültürü ve karşı cinse ilişkin ümidi birbirine paralel bir biçimde kendi sonuna doğru yol almaya başlıyor. Bazen de ülke 12 Eylül darbesiyle kendi yıkımına sürüklenirken, öykünün kahramanı ilk aşkının çöküşüne doğru koşuyor. Yazarın bütün bu çöküşlerle kendisi arasına koyduğu mesafe ise okuru trajediyle komedinin kesişme noktasında tutuyor.”
edebiyathaber.net (16 Ağustos 2024)