bamb’aşk’a bir çift güneş!
güneş’in güzelim sıcaklığı kalemi elimden düşürdü altını çizip yanına notlar düştüğüm sayfalarını kapatırken okuduğum bir françois noudelmann kitabı olan “bambaşka bir sartre”ı.
tatlı tatlı ısınırken ensem, boynum, omuzlarım, sırtım, sözde kovup kitâbî fikirleri aklımdan, yumdum gözlerimi göğe: şimdi maviyim.
serçeler, serçeler, serçeler… ılık bir vakitte uçuşuyor gün. açtım gözlerimi, ki mor salkımlar: ömrü sonsuz olsaydı ya ve kokusu…
bir cins bir çift kuş sartre gibi ve ‘kunduz… ‘ kanat çırpışın da bin bir hâli var… uçtu!
bi bırakıp bi başlıyorum cigaraya. …ama dudak tiryâkisiyim, dediğim doktor, tebessüm etmişti benden de bî-çâre! suçu ‘hayât’a atmak nâfile, fakat “sıkıntısı” fenâ “varoluş”un!
bulutsu bir duman izi gökte.. kaybol’cak er-geç. kozalağa durmuş çoktan çam -fıstık verir mi? bilemedim… eski-öte başka papatyalar ama hâlâ sarı mı sarı! elektrik tellerinde titreşim hafif.. ılık rüzgârdandır, dedim mi dedim. siz bakmayım bu cılız dilime, rûhumu yalıyorken güneş tastamam.
karıncaca
‘sıkı kitap’ zor sanat ki az, pek az; bitmesini istememem bundan sayfaların. balkon, bahçe, kuş-çiçek ve ilkyaz bahâne değil, ne ki sıkı okumanın da bir onuru var.
öyle okurum ki böyle bir kitabı, öle okurum: yârim “yeniden yazdın yine bir kitabı!” der, varınca son noktaya.. doğru: yıldızlar, çiçekler, parantezler, çizikler ve yazılar, şiirler, notlar, notlar… okuyamaz okuduğum kitabı başka biri handiyse, değil ki kendim dahi okuyamazken bir daha!
n’olursa olsun mevsim, ‘sıkı okur’ için zaman ve uzam, dön-dolaş yine ‘sıkı kitap’: “1964’te arlette elkaïm yazarın kızı ve onun yapıtlarının yasal vârisi olur.”(s.12) deyip ” rüzgârdan yapılmış bir adam” başlığıyla “giriş” bölümünde sunduğu nota noudelmann, “özellikle binlerce sayfalık yazışmalardan, yüzlerce saatlik ses kayıtlarından, onlarca kişisel filmlerden oluşan bir arşive erişim”(s.14) tümcesini ekliyor, mânevî kızının ona açtığı handiyse belge-ev ile “bambaşka bir sartre”ı anlamamızın heyecânlı merâkını salmak için iç inimize.. az ‘şey’ mi bu?
az ‘şey’ mi bu, kaleler yerine kumdan tepeler, yuvalar kuran karıncaların yaz hali? peydah oldular işte gözlerimden çok iç inimde yine: dip dehlizler, kör mağaralar, sürüsüne bereket yollar, patikalar, evler, belge-ev ile hemhâl olurken derdim, dertlenmedim desem yalan, ekmek dertlerini düşünürken, düşlerken heyhât…
seksek ve queer sartre
hava bozdu ansızın. şaşırtır ilkyaz. az yağmur, az titreme, çok traji-komik: gülerken birden ağlar gün, gönül ve ömür! yazının da yazgısı var -‘yaz’ meğer… ne kuş sesi, ne karınca izi: ey güneş âh! kedilerle köpekler dalaşmadan kaçıştı! sığ-sınırlı aklın şehla-şaşı hâli gam. ham insan tam ol(a)madan ‘yokoluş’ta boş ve hiç. sona gelir er-geç baş -ne derdi buna sartre? ‘edebî edep’e bel bağlıyor yine de ‘sıkı okur!’ sonu gelse dünya’nın şu an ne gam. ve fakat her bulut çözülür önce rûhunca. biraz zaman, pek az zaman.. zaman da ölür. “var biraz da sen oyalan” hâlince insan [atlaya-zıplaya okumam sürer…] sayfa 24‘te üç dize: “gül, seni tutmalı! / nesir, seni öldürmeli! / artık orospuluk etmemeli!” (15 haziran 1954.) “otomatik şiir” diye nitelediği, “kendini kamuya satmaktan usanmış, sanatını bir kenara bırakıp hayatını yaşamayı düşleyen bir nesirci” hâliyle “tarafından kaleme alınmış ahenksiz birkaç dize”dir buncası ki, “dilinin ve üslubunun değerini alçalttığı için homurdanan filozofun duyduğu tiksintiye işaret eder” sartre’ın fikrince, noudelmann’ın kalemince, üstelik hava hâlâ bozukken ve şaşırtırken ilkyaz günü ve ömrü!
bir taş koyup sekseğin bu karedeki sayfasına, atlayıp-zıpladım s.71‘e {bir ‘okuma oyunu’ işte}: “insanlardan kaçar, çünkü durmadan konuşup ağır sözcüklerle mevcudiyetlerini dayatırlar, oysa o, bir amaç belirlemeksizin hikâyelerin arayışındadır. bu paralel ya da teğet geçen hayatlarla bağıntılı dalgalanmalar, gömülmeler, sapmalar istence ket vurur. alıntıladığımız ‘istiyorum, istemiyorum’ cümlesi, varoluşunun ve özgürlük felsefesinin temel ilkeleri arzu ve seçim olan bir varlıkta, istenci askıya alan o duraksamayı dile getirir. bu bağlamda sartre’ın yaşadığı ve onu ‘pembe olmak istiyorum’ ile ‘yeşil olmak istiyorum’ arasında bocalatan bu yabancılığı queer diye adlandırıyoruz.”
yaz mı yazıya “teğet”, yazı mı yaz’a, bilemedim, “pembe-yeşil” öte kaç ‘özgür istenç’ yok iken?!
şifâ niyetine…
adında ‘ilk’ var ama bilmem kaçıncı bu ‘yaz?’ fenâ çarpacakmış sıcaklar hemen her ‘şey’i! ‘su, suu, suuu!’ diye inim inim inlemesek, iyi. ne ki hâl harâp dünya içre/üzre. doğa denli ‘insan doğası’ da perperişan! birkaç ‘sıkı kitap’ olmasa ölmüştük çoktan! ya da “bambaşka bir sartre” olmasa neylerdik böyle? sayfa 107‘den bir alıntı ve bir dip not, şifâ niyetine: “edebiyat, düşselliğe olan ilgisine karşılık vererek, okumaları ve ardından yazım üslubu sayesinde sartre için bu işlevi görebilmiştir. kuşkusuz manifesto olan edebiyat nedir? böylesi bir varsayımı kökten yadsır: angaje yazar, kurmacanın sarhoşluğundan ve biçimin çekiciliğinden sakınmalıdır. ama tam olarak böylesi bir kesinleme, sartre’ın hâkim olmakta zorlandığı bir akımın karşısına bir set çekmez mi? savunduğu gerçekçilik, biraz kolaycı biçimde ‘kediye kedi deme’ isteği, uygulamaları ve zevkleriyle yalanlanır.” (…) “yazarın işlevi kediye kedi demektir. sözcükler hastaysa, onları iyileştirmek bize düşer. bunu yapmak yerine birçoğu bu hastalıktan yaşar. modern edebiyat, birçok örnekte, bir sözcük kanseridir.”
yağmur dindi, hava kapalı ama o ‘kedi’ geldi yine bahçeye: miyaaavvv…
haaavvv: şeker gibi köpeğimiz -hem de şeker bayramında!- sizlere ömür -hastalı nedeniyle!- sartre olsa, ‘dilimiz’i duysa, derdimizi bilse, hâlimizi görse, ‘yazarın bir diğer işlevi de köpeğe köpek demektir’ der miydi? [kalem-kitap düştü yine elimden: haaavvv! (kediyle ağlaşıyoruz…)] {bir de “köpek olarak sartre” bölümünden alıntı ş/imdi, s. 121:
” s. de. b.** – hayvanları hiçbir zaman sevmediniz.
j.-p.s. – sevdim biraz, köpekleri, kedileri.
- de. b. – çok değil.
j.-p.s. – hayvanlar, benim için felsefi bir sorundur bu. özünde. ”
ve ek, s.125‘ten (ve de “sözcükler”den): “ben bir köpeğim: esnerim, gözyaşları süzülür yanaklarından, süzüldüklerini hissederim.” kedi, sartre ve ben, kalem-kitap demeden, ağlaşıyoruz bu kez -gel de tüttürme doktor!…}
[…] ve miyav, hav ve cik!
[tümden ayılıp-bayıldığım bir kitap var mı, bu kez ‘okuma hazzı’ndan tüttürdüğüm? yok! nietzsche’nin “zerdüşt”ü, cioran’ın etik/estetik/felsefîk bulduğum afirizmatik söylemi; enis batur’un deneme-dillemeleri dâhil, hepsinde bir eksiklik. ya esrik olacağım bir kitap okumalıydım ölmeden ya da harfi harfine eksiksiz bir (kitap zor) yazı yazmalıydım, diye düşünürken yetindim elimdekiyle.. heyhât! ve fakat ‘sıkı kitap’tı bu -avuntu mu yoksa? (varoluşsal sıkıntının bir çıkmaz hâli belki…]
sabahlardan bir sabah bu sabah ve ilkyaz dediğim böyle olur gibisankiyâni: bir bulut olsun yok, bir esinti, bir kötü koku: masmavi ve mis bir havada martılar, üveyikler, serçeler ve her yerde kediler, köpekler havlaşa, miyavlaşa, ötüşe çiftleşiyor: çoğalıyor zaman şimdi…
sartre bunu hep yapıyor/yaşıyor, yaz-kış demeden, mevsimsiz, zamansız, nice ülkeden nice sevgilisiyle: “(…) arlette elkaïm delambre sokağında, michell vian montparnassee bulvarı’nda, wanda kosiakiewicz dragon sokağı’ndadır (…) abd’de dolorès vanetti, sscb’de lena zonina, yunanistan’da hélène lassithiotakis… bu çokeşliliğin olağanüstü bir yanı yoktur ve adamımız zorlayıcı olmayan yollarla harem geleneğini modernleştirdiği için, cinsiyetler arasındaki dağılımı doğrular.“(s. 68, 69) haaavvv!
ne ki son söyleşilerinden birinde ‘kunduz’unun saptamasını onar:
” s. de. b. – bu cinsel aldırmazlıktan daha çok kadınlarla ilgili olarak söz edilir ama bir de sizin kendi vücudunuzla olan bir ilişki söz konusu… sizde niçin hep şu bir çeşit cinsel soğukluk olduğunu, hem de kadınları olağanüstü severken, anlamayı denemek isterdim. sizi hiçbir zaman çiğ bir arzu sarmış olamaz…”
j.-p.s.– hiçbir zaman.” miyaaavvv!
bir de şu alıntıyı eklemeli bu bağlamda, bu kez noudelmann’ın saptamasınca(s.70): “karşılıklı ilişkiler alışverişte bulunanlarda iz bırakır, onları dönüştürür, yeni duygulanımlara, heyeceanlara, düşsel alanlara erişimlerini sağlar. ilişki sözcüğü bunları adlandırmak için metres, ülke-kadın ya da olumsal aşklar’dan daha uygun düşer.” cik, cik, cik, pııırrr…
sabahlardan bir sabah bu sabah ve ilkyaz dediğim böyle olur gibisankiyâni: …serçeler ve her yerde kediler, köpekler havlaşa, miyavlaşa, ötüşe çiftleşiyor: çoğalıyor zaman şimdi daha da…
[…] ve üslûp ve bir başka baba-kız ilişkisi
[bir ilkyaz gecesi gezintisi kaç kitap eder bir hayat-kaç hayat eder bir kitap?-kıyasın da hâlleri var. ölüm ömre-ömür ölme eş bâzen! tümden güzel bir yaşam düş mü, ne? dünya’ya düşene seçim gam! ham sayfalar ömür törpüsüdür ‘okur’a -yazanına sor (ki bilmez!) bir de ‘âile’ zül özgürlüğe. yalanı-gerçeği kendine ‘yalnız’ın. zaman pek kalaba uzamda -uzadıkça kısalır gelgeç. hangi düşün derinse dert. anlamsız ve değersiz hem baş hem de son -‘ara’ meğer! yıldızsız, ay’sız bir ilkyaz gecesi gezintisi garip, öksüz-yetime. al sana bir koskoca sessizlik. varoluşla yokoluş handiyse teğet! “hiç” diyenin dilli dikenli (gül de kurur.) ıssız bir an korku yerine huzûr {hoş palavra.} ‘kitapsız’ın aşkı da kara.]
üslûp her şeydir hayatta; ‘yazma’ gibi, ‘okuma’da da.
üslûbu hoş bir baba-kız ilişkisi sartre ile arlette’ninki, ki zül olsa da ‘âile’ düşünlerince! “varoluşçuluk”tan haz etmeyen bir öğretmenin yüzünden “denize bir şişe bırakır gibi ona bir mektup gönderir”s.73, okur bunu sartre, yanıtlar; bir zaman dilimi sonunda buluşurlar ve başlar bir başka güzel serüven…
“entelektüel işbirliğinin ve –kesintisiz bir güven anlamında– bağlılığın olağanüstü bir örneği olarak da duran birlikteliği”(s.71) filozof-kunduz ilişkisinde nasıl başkaysa, (“birbirimizi sahiplensek ya?”s.82 sözünün ardından sartre’ın, “arlette’in biyolojik ve resmi babasıyla anlaşmak”s.83 yoluyla.) söz konusu baba-kız (evlat ve “koruyucu anne“) ilişkisi de bir başkadır: aldığı felsefe, sinema, tiyatro eğitiminin verdiği entelektüel boyutun da etkisiyle kitaplar, belgeler, notlar okuyup ‘baba’sına aktarması, “elyazmalarını kısaltmaya yardımcı olması”s.76, editörlük çalışmasından tutun da, (“beyin kanamaları geçirmiş“s.83 olmasının vargısından ötürü) “sartre elden ayaktan düştüğü zaman tekerlekli sandalyesini itme”sine(s.81) varan bir serüven –lâfı kesiyorsam birden, size kalsın ötesi-berisi diyedir…
fin
yaz’a gebe bir vakit -bahar, güz, kış meğer…
“sartre birçok yolu izlemiş, farklı tutumlar takınmıştır ve onun varoluşunun seyri birlikte yol aldığı ya da durduğu kişiler üzerinden yeniden çizilebilir.”(s. 145)
yeniden çiziledursun, ilkyaz diyorum ben -karga’yı (sartre), beauvoir’ı (kunduz) ve küçük çalıkuşunu (arlette) ‘daha fazla bilemem.’ sonsuz bir dalıştayım şimdi serçece, kedice, köpekçe, bir yaprak kadar mı acep bir insan yolu, derken…
ısınsın yeter -belki- börtü böceğe yem olacak iliğim kemiğin şu an. kitapsa kitap.. okudum. yazmaksa yazmak.. yazdım. ekmek yedim-su içtim, düşünüp düşledim henüz ömrüm ‘ölüm’ demeden. ve biliyorum, her şey ‘son’e varacak er-geç, ‘sartre ile tan’ da hikâye iken.
* françois noudelmann, bambaşka bir sartre, çev. şehsuvar aktaş, yky 1. baskı 2023, istanbul.
** simone de beauvoir.
– ‘sartre merâklıları’ için IV kitap:
ı: sartre yüzyılı, bernard-henri lévy, çev. temel keşoğlu, doruk yay. 2004, ankara.
ıı.sartre satre’ı anlatıyor, çev. turhan ılgaz, yky. 4. baskı 2004, istanbul.
ııı: sartre ile sartre hakkında (söyleşi; simone de beauvoir, perry anderson, ronald fraser, uintin hoare, çev. yücel göktürk, metis yay. ilk basım: 2016, istanbul.
ıv: filozofların tuşesi, françois noudelmann, çev. yunus çetin, yky. 1.baskı 2025, istanbul.
17 nisan’25 per.- s: 15.05, bağarası / foça – izmir