Savaş ve hayat | Neslihan Hazırlar

Ağustos 5, 2023

Savaş ve hayat | Neslihan Hazırlar

“Son aylarda birisi öldüğünde insanlar nasıl ve neden öldüğünü pek sormuyordu artık. Çünkü cevapları zaten çok iyi biliyorlardı: bombardıman, tutuklulara yapılan işkence, fidye için adam kaçırma, keskin nişancı kurşunu ya da çatışma. Bu zamanda insanın kederinden ya da bedeni ihanet ettiği için ölmesi nadirdi. İnsanı öfkelendirmeyen ölüme ağıt yakılmazdı.”

Arapçadan dilimize Mustafa İsmail Dönmez tarafından çevrilen Ölmek Zor İş adlı roman 2023 yılında Delidolu Yayınları tarafından basılarak raflarda yerini aldı.

1964 Halep doğumlu Halid Halife, Suriye’nin çağdaş yazarlarından biridir. Hukuk eğitimi gören yazarın, birçok yazın türünde eserleri bulunuyor. 2013 yılında Necip Mahfuz kitap ödülünü kazandıran ve Türkçede yayımlanan ilk romanı Bu Şehrin Mutfaklarında Bıçak Yok,  aynı zamanda 2014’te Uluslararası Arap Edebiyatı Ödülü’nde (IPAF) finale kalan yapıtlardan biri oldu. Yazdığı senaryolar birçok dile çevrildi. Romanları; Dalaverenin Bekçisi (1993), Çingenenin Defterleri (2000), Nefrete Övgü (2006’da yayınlandı. 2008 IPAF Finalisti), Ölmek Zor İş (2016), Kimse Namazlarını Kılmadı 2019’da yayınladığı son romanı ile dünyaca üne kavuştu.

Üç bölümden oluşan kitabın  “Keşke Bir Kimyon Çuvalı Olsaydın” adlı ilk bölümünde Abdullatif, ölümünden iki saat önce oğlu Bülbül’e, yıllardır gidemediği köyü İnnabiye’de, kız kardeşinin mezarının yanına gömülmek istediğini vasiyet eder. Bülbül, hiç görmediği ve ölümü sır olan halasının mezarına gömülmek isteyen babasının vasiyetini kardeşlerine açıklayıp, destek bekler. Cenazeyi hükümetin prosedüründen kurtarmanın zorluğunu yaşayıp, hazırlıklarını tamamlayan üç kardeş, babalarının cenazesini morgdan on bin lira karşılığında alıp, minibüse yerleştirirler. Yolda onları bekleyen türlü zorluklara karşı yazgıyı kabullenmişlikle teker yürür.

“Nehirde Yüzen Çiçek Demeti” adlı ikinci bölümde Bülbül sevdiği ve evlenemediği farklı dine mensup Lemya ile yolculuk esnasında karşılaşmasının ardından geçmişini düşünür. Geriye dönüşlerle annesinin ölümünün bıraktığı izi, babasıyla annesinin arasındaki bağı, babasının aşık olduğu kadınla ikinci evliliğini sorgular. Savaşa ve yolda yaşanan mücadeleye rağmen ilişkiler ve romantizm bu bölümün omurgasını oluşturuyor.

“Karısı geride onu mutlu edecek hiçbir şey bırakmamış, ne var ne yok hepsini götürmüştü: uykuyu, yemek sırlarını, sabah kahvelerini ve akşamüstü yürüyüşlerini…”( sf. 66)

Yıllar içinde birbirinden uzaklaşan üç kardeşin, bedenlerinin aynı minibüste olsa da düşüncelerinin, hayallerinin ne kadar uzakta olduğuna şahitlik eder bu defin yolculuğu. Geriye dönüşlerle geçmişleriyle hesaplaşır, babalarıyla olan anılarını düşünürler. Hayatlarına geriye dönüp bakmalarının bedeli ağırdır, yıkıntıya dönen hayatlarını, hayal kırıklıklarını düşünürken rejimin hayatlarına verdiği yönün bedeli ağırdır. Soyadları her an kötü bir yazgıya dönüşebilir. Hayallerini makasla kesip atabilir. Cenazeyi köye ulaştırma ümitlerini zaman zaman kaybederler.

“Bu ülkede insan öldüğünde kaydı silip atılmazdı; yaptıkları nitelikleri çocuklarına, sonra da torunlarına miras kalırdı. Herkesin yaptığı takip edilir, sicili demir duvarlar ardında tutulur, yok edilmezdi.”(sf. 112)

“Daracık Bir Yerde Uçan Bülbül” adlı son bölümde, kulaktan kulağa yayılan felaket haberlerinin tam ortasında bulur kardeşler kendilerini. Babalarının çürüyen cesedini İnnabiye’ye ulaştırma umudunu yeniden kazanır, yola koyulurlar. Uzaktan görünen Halep, antepfıstığı ağacı ile dolu bahçeler, her tarafa yayılan bombardıman izleri harabeye dönen şehir, bir yandan yüreklerini dağlarken, bir yandan da, İnnabiye’ye ulaşacaklarına dair iyimser bir hisse kapılırlar. Birbirlerine duydukları öfkenin, katlanışın, minibüsü dolduran kötü kokunun sonuna geldikleri bu bölümde cenaze, vasiyet dikkate alınmadan akrabalarının yardımıyla defnedilir.

Suriye’nin çalkantılı savaş dönemine projeksiyonu bir defin meselesi üzerinden tutan yazar, aile ve komşuluk ilişkilerinin üzerindeki perdeyi de kaldırıyor. Farklı etnik kimliklerin bir arada dostlukla yaşadığı ülkede yönetim eliyle ayrıştırıldıklarını, itiraz seslerinin susturulduğunu anlatıyor. Dışarıdan ülkeye gelen yabancı grupların iç karışıklığa etkisini, bunun halka yansımasını, yerinden yurdundan edilenlerin savruluşunu gösteriyor.

“Gurbet insanın yatağını her gün kullandığı için ayrılmaz bir parçası haline gelen küçük eşyalarını terk etmekle başlardı. Bunlardan ayrılmak çok zordu ve her zaman bir uğursuzluğun habercisiydi.” (sf. 74)

“Savaşta ölüm kördür; kurbanlarının kim olduğuna bakmaz.” (sf. 92)

Olaylar, Bülbül’ün gözünden aktarılıyor. Tanrı anlatıcının gözünden karakterlerin düşüncelerine hayallerine nüfuz ediyoruz. Diyaloglarla beslenen roman, zengin dil ve üslubuyla çevirinin inceliklerini de gösteriyor. Karakterler sıradan insanlar ve dar gelirliler. Öğretmen babanın mirası, çocuklarına bıraktığı gömülmeyi bekleyen cesedi, rejimin kırmızı listesindeki adıyla doğum yeri ve aile sırları akıcı bir dille okuru çevreliyor. Metin zorunlu ve zorlu bir yolculuk anlatısı olsa da, bir tarihi dönemi, sancılarıyla, aşklarıyla, hatıralarıyla ortaya koyuyor. Yaşlılığa ayna tutan tarafıyla da okura ilham veriyor.

“Aşkın insanın sevdiği kadınla mutlu bir yaşlılık geçirmesi olduğunu düşünüyordu. Sanki yaşlılıktan önceki yılların hiçbir kıymeti yoktu. Bu sadece, aşığın ıstırabının sona ereceği ana kavuşması için yaşanması gereken bir zamandı. Sonra yeni bir hayat başlar, yüzlerce kez aklından geçirdiği hayalleri sıcacık yatağında yeniden düzenlerdi. Yaşlılıklarını aşıklarıyla geçirenler ne kadar mutluydu. Yaşlılık, çocukluk yıllarının bilinçli şekilde yeniden yaşanmasaydı. Zamanın gerçek anlamını idrak edebilmek için, çocuklukla yaşlılık arasındaki oyalanma yıllarının kasten heba edilmesi gerekiyordu.”  (sf. 72)

Bombalanan, yakılan, yıkılan kentlerde, aşkın izini de süren metinde, insanı hayata bağlayan güzel duyguları okurun eteğine iliştiriyor. Kişi tasvirlerinin ve tahlillerinin başarıyla yapıldığı metinde kadının savaştaki sıkıntılarına da değiniyor. Bize bu kadar yakın bir coğrafyada yaşananlara ayna tutan yazarın diğer kitabı da iyi okuru bekliyor.

Yaşayanlar, ölülerin ikiyüzlü hikâyelerini anlatmaya devam ederdi. (sf. 154)

edebiyathaber.net (5 Ağustos 2023)

Yorum yapın